Print Page | Close Window

İslam ve İktisadi Nizam

Printed From: Vesiletunnecat
Category: ORGANİZASYON
Forum Name: Eğitim - Öğrenim
Forum Description: Dini Bilgiler,Kur'an Alfabesi, Eğitim - Öğrenim
URL: http://www.vesiletunnecat.com/forum/forum_posts.asp?TID=343
Printed Date: 28-03-2024 at 19:53


Topic: İslam ve İktisadi Nizam
Posted By: kral
Subject: İslam ve İktisadi Nizam
Date Posted: 04-02-2009 at 17:43

İSLAM İKTİSADI
 
 1-GÜNÜMÜZÜN AKTÜEL KONUSU

Konumuz islamda iktisad adını taşıyor. Bu konunun iki cephesinin bulunduğu da adından anlaşılıyor.

Birisi islamiyet, öbürü de iktisad. Çağımızda iktiadi faaliyetler umumiyetle bütün insanların bütün millet ve devletlerin alakasını çekmektedir. Milletler arası siyasi mücadeleler, ideolojik mücadeleler umumiyetle iktisadi kalıplar ve mefhumlar içinde izah edilmektedir. Bu sebeble düşünen insanlar ister istemez iktisadi konular üzerinde yoğunlaşmaktadırlar.

2-İKTİSADİ FAALİYETLERİN BUGÜNKÜ ÖNEMİ

İktisadi faaliyetlerin bu günkü önemi şundan ileri geliyor: Cemiyet hayatının çeşitli safhaları vardır. Bir cemiyetin ticari, iktisadi, hukuki, ahlaki, kültürel, dini, siyaseti, örf ve adetleri gibi çeşitli vecheleri vardır. Bunlar genellikle girifttir ve karşılıklı etkileşimdedirler. Bir cemiyetin gelişmesi demek tüm bu saydığımız alanlarda gelişmektir. Bu gün modern ilim açısından hemen şunu kabul etmek gerekir ki: İktisadi kalkınma esasen milletin diğer bütün alanlarda gelişmesinin bir neticesidir. Yani bundan bir asır öncesinde iddia edildiği gibi iktisaden gelişmek her şeyin temeli değildir. Durum böyle olunca iktisadi kalkınmada madde ile birlikte mana üzereine eğilmek, cemiyetin iktisadi bünyesiyle birlikte kültürel ahlaki ve sosyal bünyesini incelemek ve ahlaki konuları ele aldığımızda, ister istemez dini cephe üzerinde durmak gerekmektedir.

3-İSLAMIN PRENSİPLERİ VE SOSYALİST-KAPİTALİST SİSTEMLERLE MUKAYESE

Şimdi bilinebildiği kadar islamdaki prensibleri izaha çalışacağım: Kapitalist ve sosyalist sistemler madde temellidir. İslam ise; materyalist değil dualisttir, yani ikilidir. Yani islam hem dünya hem de ahret cephesini birlikte mutalaa eden bir görüşe sahiptir. Ana prensip, dünyevi ve uhrevi meselelerin müştereken ele alınması şeklinde belirince iktisadi faaliyetler daima ahlaki prensiplerle iç içe düzenlenmiştir. İslamda mülkiyet müessesesi iktisadi hayatın temelidir. Mülkiyet toplumun temel taşı olan aile ile birleştirilmiştir. Bu sebeble sosyalist sistem mülkiyete hücum edince ister istemez aileyi de zedelemiş ve tahrib etmiştir. İslam mülkiyet hakkına dikkatleri çekerken, onun adil bir şekilde toplumda dağılımını da emreder. Bu hususta da değişik prensipler ortaya konmuştur. Bunların ilki miras sistemidir. İslamda miras hukuku mülkün tekelleşmesine alternatif olarak geliştirilmiştir. Bu sebeble servetin belirli ellerde terakümüne dayanan vasiyetler memnudur, menedilmiştir. Servet milletin bütünü içinde devretmelidir. Bununla beraber islam fertle beraber devlet düzenine de önem vermiştir. Çünkü devletin bazı fonksiyonları icraasında bazı masrafları muhakkak olacaktır. Bu sebeble devlet giderleri ve gelirleri üzerinde de durulmuştur.

Batı dünyasında ise; Bilhassa kapitalist sistemin tatbikatından sonra son bir asır içinde çeşitli dengesizlikler ortaya çıktığında insanlar mantıken ve kanun zoruyla bu dengesizlikleri telafiye çalışmışlardır. İslam da ise bu prensip başlangıçtan mevcuttur. Zekat başlangıçta devlet giderlerini karşılayan bir nevi vergi durumundadır.

Konumuzu özetlersek: İslamda mülkiyet aile müessesesi, miras, devletle olan münasebetler, vergi ve zekat müessesesi, devletin giderlerindeki özellik, önem arzetmektedir. İslamda devlet giderleri üzerinde hassasiyetle durulmuştur. Devletin elde ettiği zekat gelirinin muayyen sahalara tahsisi gerekmektedir. Nedir bu sahalar?(Tevbe suresi 60. aytte belirtilmiştir) Tabirler aynen şöyledir:

1.       Devletin zekat gelrilerinden bir bölümü önce fakirlere verilmiştir. Modern anlamıyla düşünürsek işsizler bu statüye girebilir.

2.       İkinci derecede miskinlere sarfiyat gelir. Bu halk dilindeki miskin(derviş) tabiri değildir. Mesakin kelimesinde anlaşılan din farklılığı gözetilmeden tüm vatandaşlardır.

3.       üçüncü sarf yeri devlet memurlarıdır.

4.       kalbleri kazanılması gereken insanlar dördüncü sarf yeridir. Geniş manada bu tebliğ masraflarıdır.

5.       beşinci sarf yeri kölelikten azaddır. Brada bunu çok geniş ele almalıdır. Kölelik bir yüktür. Buna göre sosyal yükler altında kıvranan insanları bu ağırlıktan kurtarmak şeklinde tefsir edilebilir.

6.       Bir de borçlular vardır ki bunlarında yardıma mustahak olması söz konusu olabilir. Yani, durumu iyi iken ani borç altına girmiş, ve iflasa sürüklenecek durumdaki insanlara yardım demek istiyoruz.

7.       Devletin bir başka görevi de Allah yolunda yardımdır ki, burada dini faaliyetler, camii inşatı vb. hayırlı eserler bunun içine girebilir.

8.       Zekat gelirinin bir başka dikkat çeken sarf yeri de yolculara yardımdır. Burada da kastedilen seyahat yollarının geliştirilmesi, yol emniyetinin sağlanması, trefik düzeninin temini, otel, lokanta vb. hususların düzenlenmesini içine alabilir.

Bu günkü modern iktisad ve sosyal siyaset görüşü de 2.dünya savaşından sonra bu tip faaliyetlere başlayabilmiştir.

Kapitalist sistem mülkiyet, özel teşebbüs ve gelir olarak ücret dışında kar, rant ve faiz esasına dayanmaktadır.

Marksistler, ücret dışındaki kar, rant ve faizi kaldırırken, mülkiyeti de beraber kaldırmaktadır.

İslamda ise dengeli bir tutum vardır. İslam mülkiyet hakkını tabii karşılamış, fakat istismara yol açan fazi müessesesi ile gayr-i meşru aşırı karları menetmiştir.

Buradaki düşünce şudur: İslamda gelirin ya emek mahsulü olması veya teşebbüs ve bir risk ve tahlikeyi benimseme karşılığında elde edilmesi lazımdır.

Mesela faizle birlikte talih oyunlarınında islamda yeri yoktur.zira kolay kazanç islami ahlak bakımından makbul değildir. Kazanç meşakkatli olacak, güç olacak, alınteri ve emek karşılığında elde edilecektir. Bilinmelidir ki; emek, islamda mukaddestir.

Diğer yandan islamda bir başka prensip vazedilmiş lüks ve israf men edilmiştir. Burada hem sosyalist, hem de kapitalist düşünceden farklı bir prensip göze çarpmaktadır. Lüks ve israfın menedilmesinden gaye şudur: Cemiyette o cemiyetin kültürel ve iktisadi şartlarına uygun bir yaşam seviyesi söz konusudur. Bu yaşam standardını aşan lüzumsuz harcamalar doğru değildir. İslamın prensibi budur. Acaba modern iktisad teorileri açısından durum nedir?

Onlara göre: "son 20-30 yıldır iktisaden gelişmeyi isteyen ülkelerde gelişmeyiönleyen sermaye birikimini engelleyen en büyük unsurlardan biri gösteriş istihlakidir."

Şimdi islamdaki bu prensiplerin tatbikatını bir ferdin davranışını düşünerek, misallerle değerlendirelim:

 



-------------
<font color=RED>“Bilginin elde edilmesi... bizi iyiye ulaştıracaktır.”[/COLOR]




Replies:
Posted By: kral
Date Posted: 04-02-2009 at 17:43
İslam Ve İktisadi Nizam 
 
İKTİSADİ FAALİYETLERDE İSLAMİ DAVRANIŞ TARZI

Gerek kapitalizm ve gerekse sosyalizm; materyalist, maddeci bir dünya görüşe sahiptir. Bu dünyayı düzenleme tarzında birbirlerinden ayrlırlar. Fakat yola çıktıkları temel nokta aynıdır.

Halbuki islam ekonomisinde, düşünülen insan Allahın emir ve nehylerine kitabı olan Kurana, peygamberimizin sünnetine, alimlerin müşterek kanaatlerine (icma-ı ümmet) ve büyük alimlerin ictihadları sonucunda tavsiye ettiklerine göre yaşayış ve davranışlarını düzenleyen insanlardır. Bu insan onların dediği gibi homo-economicus değil Kuranın tarifince "Allahın ipine sımsıkı sarılıp ayrılmaz."(3/103*109)

Gerçi ferdin aslında menfaatini seven bir fıtratta yaratıldığı kabul edilmektedir. "Hakikat şu ki, o mal sevgisinde pek katıdır." (100/8) Menfaat ve tamah duygusunun, insanı tamahkarlığa, cimriliğe sevkettiği bilinir.(17/100, 4/128) Bu sebeble insanın iktisadi davranışları, yoğun bir meta-ekonomik baskı altında maceralara kanalize etmektedir. İslam iktisad teorisi ahlakidir. iktisadi hayatta serbest bırakır. Fakat onu fıtri ve nefsani duygularıyla oraya salmaz. Onu islami prensiplere, Allahın emirlerine binaen eğittikten sonra, iktisadi hayata salar ve serbest bırakır.

Bu sebeble islami cemiyette, çocuğun rüşt çağına kadar, inançlarında serbest bırakılması söz konusu olamaz.

Bu sebeble islam iktisad teorisi, fıtraten mevcut iktisadi kanunlarla, normatif islami prensiplerin birbiriyle imtizacından meydana gelmiştir. 

İstihsalde emek (say) ve teşebbüs

İnsan davranışında dengeli olacaktır. Çünkü o homo- ekonomikus değil Allahın kuludur. İnsan rabbine: "bize dünyada da iyi bir nasib ver, ahrette de iyi bir nasib ver ve cehennem azabından koru" diyen ahret için hemen ölecekmiş gibi, dünya için ise hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışan insandır. "Bugünün işini yarına bırakma, aksi halde işleri ve hakları zayi etmiş olursun. Ecel, emelin önündedir. Ecele iş ve amel ile koş. Çünkü ecel geldikten sonra artık iş ve amel yoktur."
Müslüman beşikten mezara kadar ilim tahsil eden ve kaabiliyetlerine göre iş seçen insandır çünkü "Allah katında en şerefliniz işinde en iy olanlarınızdır.(49/13)
Mesleği işcilik ise, veya kendi başına çalışıyorsa, islami ahlakın şu prensiplerine uygun biçime hareket eder: a-Maişetini temin için fikri ve bedeni mesai sarfetmiş olmasından dolayı iftihar eder. b-"Yaptıklarınızdan elbet mesul olacaksınız","işçinin işi yaptığı vakit, güzel yapmasını Allah muhakkak ki sever." sözlerini bilerek çalışır c-Gelmiş geçmiş peygamberlerin hepsinin maişetini temin için bir meslek erbabı olduklarını bilir. d-peygamberimizin çalışanları verdiği müjdeleri bilir. e-Müslüman adam işinde şu prensiplerle çalışır: temzidir, görünüşü iyidir, geçimlidir, emir ve talimatları dinler, tezcanlıdır, işini sever, işini sonuna kadar yapar, süratli çalışır, temiz iş çıkarır, işbirliği yapar, tenkide açıktır, iş başında uygun şekilde hareket eder, düzenli bir iş sırası takib eder. alet-teçhizat, hammadde ve malzemelere gereken ihtimamı gösterir, alet ve motorlu teçhizatı uygun şekilde kullanır, verimli çalışma metodlarını uygular, sağlık ve emniyet tedbirlerine riayet eder. f-bütün çalışması sonucunda aldığı ücretten dolayı Allaha şükretmesini bilir; başkalarının kazancına göz dikip hased etmez, işverene kinle bakmaz. g-çalışmadığı zaman, iktisadi hayatın çeşitli risklerine maruz kaldığı zaman, devletçe kendisinin ve çoluk çocuğunun sosyal güvenliğinin sağlanacağını bilir.
a-Eğer bu müslüman işveren ise, özel teşebbüs erbabı olup ziraat, ticaret, hizmet veya sanayi kesiminde çalışıyorsa, mülkiyet hakkının devletçe güvence altına alındığını bilir, kazandığı servetinin ehline miras kalacağından emin olarak, devletin iktisadi hayata müdahele etmeyeceği güveni içinde istikbale emniyetle bakar, geçimini helal yollarla temin etmenin şart olduğunu bilir. b-Fakat elde ettiği bu gelirin sırf çalışmasının sonucu olmayıp Allahın takdiriile tahakkuk ettiğine inanır.
Mülkiyet hakkını istimalde bilhassa şu hususlara riayetle çalışır:

Malını atıl tutmaz, faydalı olma amacıyla başkalarına zarar vermeden, yararlı alanlarda kullanır.
Zekatını verir
Malını helal yollardan kazanır
Malının tükeminde ne israf ve ne de cimrilikte bulunur.
İslamın miras hukukunu eksiksiz uygular.
c-işçisini gözetir, kalbini hoşnut eder. Ücretini hakkı ölçüsünde, vaktinde öder. d-İşçinin iş yükünü makul şekilde düzenler. e-iş yaparken, hileden, spekülasyondan, vurguncu ve tekelci davranışlardan kaçınır. f-faizden kaçınır. g-Ayrıca Allah yolunda harcamada bulunur h-doğru sözlü, dürüst bir tüccarın peygamberlerle, sıddık ve şehitlerle birlikte olduğunu bilir.

İstihsalden sağlanan gelir:

Bir müslüman için 3 çeşit gelir vardır. Ücret, kar ve kira. Faiz alamaz. Bu gelirlerin sağlanmasında:

Haram ve helal hudutlarına riayet eder. Helal peşinde koşar
Kazancını mutlaka emek ya da risk unsurlarına dayandırır.
Emek sarfetmeden ve riske katlanmadan sırf parasını kullanarak para kazanmasının mümkün olmadığını haram olduğunu bilir.
İnsanlar arasında kazanç ve gelirde mutlak bir eşitlik olmayacağını kabul eder. Başkalarının gelirine göz dikmez.
Baht oyunları, kumar v.s. gibi zahmetsiz ve kolay kazanç yollarına gitmez, bunların haram olduğunu bilir.
Ticaretin helal olduğunu, fakat spekülaston ve karaborsacılığın haram olduğunu ve kim ihtikar yapacak olursa onun büyük bir günah işlemiş olduğunu bilir.
İsraftan ve cimrilikten ve serveti yığmaktan yani iddihardan kaçınır.
Servetini toplum aleyhine kullanmaz.
Tüketim:

Şimdi, islami  prensiplere ve islami ahlaka göre hareket eden bu insanın en doğru şekilde davranışı nasıl olmalıdır?

Önce mevcut ihtimalleri düşünelim: Bir insan;

Önce ihtiyaçlarını tatmin için istihlake yönelir, tüketim harcamalarında bulunur.
Geliri ihtiyacından fazla ise tasarrufta bulunur.
Bu tasarruflarıyla kıymetli madenler slıp saklayabilir.(iddihar, kenz)
borç verebilir
yeni bir teşebbüse girişerek, bir şirket kurarak, tasarrufunu yeniden üretime tahsis edebilir, yatırım yapar.
Acaba müslüman adamın tüketimle ilgili bu faaliyetlerini düzenleyecek islami faktörler nelerdir?

Bir müslüman önce, tüketim harcamalarının münhasıran gelirin bir fonksiyonu olmadığı görüşünden hareket eder. İnsan gelirlerinin eşit olmadığını bilir, gelirin tüketimi sınırlayıcı rolü olduğunu da bilir, fakat, tüketim harcamalarını tayin eden tek faktörün iktisadi bir unsur olan gelirden olmadığını, istihlak alanının, ayrıca meta-ekonomik prensiplerle düzenlendiğini bilir.
Müslümanın tüketimini engelleyen meta-ekonomik faktörle şunlardır: a-Müslümanın harcama sahaları islami meşruiyet çerçevesi ile sınırlandırılmıştır. Haram ve fuhşiyata mal sarfedemez. b-Lüks ve gösterişe olan masraflara da girişemez. c-İsraf şeklinde harcamalara yönelemez d-israfa gitmediği gibi mecbur kalmadıkça borç altına da girmeyecektir. Böylelikle de varlıklı yani geliri ihtiyacını aşan müslüman adamın tüketim harcamaları islami prensiplerle sınırlandırılmaktadır.
Tasarruf:

Müslümanın geliri giderini aşınca tasarrufa gidecek, mal ve parasını biriktirmeyi düşünecektir. Bu noktada da islamın iki prensibi önüne dikilecektir. Birincisi İddiharı men eden prensip. Çünkü allah altın ve gümüş biriktirip bunları allah yolunda sarfetmeyenleri kınamıştır.

Müslüman ileride yatırımda bulunmak üzere, belirli bir süre bu yola gitmek isterse, islamın diğer bir prensibi yani vecibesiyle karşılaşacaktır. Çünkü atıl duran servetin yılda %2,5'i orannda bir kısmı zekat olarak ödenmesi gerektiğinden, atıl duran nakdi servet durduğu zaman eriyecektir.

Şu halde akıllı bir müslüman, hem allahın emrine uymak, hem de menfaatini savunabilmek için nakdi servetini atıl tutmak istemeyecektir.

Bu davranış tarzı islam cemiyetinde tasarrufların atıl şekilde kalmasını önleyecek, gelirin yeniden iktisadi hayata dönmesine yardım edecektir. Paranın tedavül ve süraatinin artışı, para miktarındaki artış gibi iktisadi hayatı canlandıracak ve üretimi artıracaktır.

İkrazda bulunmak:

Müslüman adam servetini atıl tutmak istemezken, geriye iki ijhtimal kalacaktır. Ya, bu gelirini iş yapan kimselere borç verebilir, veya kendisi iş yapıp, yatırıma yönelebilir.

Şayet servetini, başka birine ikraz etmeyi düşünür ve bunu bir sosyal yardım şeklinde değil de iktisadi bir faaliyet olarak ifa etmek isterse, karşısına islamın en büyük duvarı çıkacaktır. O prensip: Emek sarfetmeden ve riske katlanmadan sırf parakarşılığında para kazanma yani Faiz yasağıdır. Faizi Allah yasaklamıştır (2/275-276) Şu halde böyle bir şekilde parasını işletme imkanı kalmayacaktır.

Yatırım Yapmak:

Bu durumda müslüman damın yapacağı rasyonel davranış nakdi servetini üretime tahsis etmek, yani yatırım yapmaktır. Çünkü başka yapacak makul bir şey ypktur.

Yatırımla müslüman kişinin muhtemelen karı artacaktır; başarılı olduğu takdirde yeniden şirketler kuracak, fabrikalar inşa edecek, hisse senetleri satın alacak ve mutemadiyen faaliyetini genişletecektir. Bu adamın bu arada artan geliriyle hayat seviyesi de çevre şartların üstüne çıkmayacaktır. Aksi takdirde onun üretimiyle tüketimi arasındaki fonksiyonel bağıntı tamamen kopmuş olacaktır.

Müslüman adamın yatırımlara yönelme zorunluluğu, yatırımlar, iktisadi kalkınmanın müşevvik unsurları olduğundan, iktisadi kalkınmayı hızlandıracak, müslüman adamın geliriyle birlikte milli gelir de artacaktır. Müslüman adama gelince, iktisadi başarının doruğuna yükselen müslüman adam, karşısında islamın çok çeşitli sosyal prensiplerini bulacaktır. Çünkü, Peygamberimiz Allahın sevmediği ve günahlarını affetmeyeceği ikinci insab tipi: "diğer insanlara olan mesuliyetlerinden bi-haber olandır."

İslamın bu prensipleri müslümanı hayır sahasına yöneltir ve Allahın verdiği serveti Allah yolunda harcama eğilimini arttırır. Çünkü iyi bir müslüman, kazancının belirli bir nisbetini zekat olarak devlete veya fakirlere verdikten sonra da her müslümanın öbür müslümanların durumundan sorumlu olduğu bilincine varınca; "Allah faizi eksiltir, sadakaları bereketlendirir. mealindeki müjdesini hatırlar. Bu nokada kişinin ihtiyaçları doyum noktasındadır. Bu noktadan itibaren, ilave tüketim harcamalarının azalan fayda kanunun gereğince faydası süraatle azalacak, sıfıra inecek, hatta negatife dönüşebilecektir. Bu durum ise insanı bunalıma götürür, hayattan lezzet almaz bir noktaya getirir.

Müslüman şahsiyet ise böyle bir noktaya gelmez. Çünkü ona israf ve lüks düşkünlüğü yasaklanmıştır. Bu minval üzere müslüman adam islami prensiplere göre hareket ettikçe rasyonel bir davranış olarak sosyal yardım cihetine yönelir.

Müslüman kişi gelirini hayra sarfedince, fakirin nezdinde itibarı artmış olur. Sınıf mücadelesi ve nefreti, yerini insanları ahenk ve sevgiye bırakmış olur. Bu arada bu zengin müslüman, yardıma muhtaç insanlarla, dara düşmüş tüccarlarla, borç isteyen müslümanlarla karşılaşır.

Karz-ı Hasen:

Müslüman adam, hemcinslerine karşılıksız borç verir. (2/280)

Karz-ı Hasen, menfaat düşünmeden, hayır için borç vermek, olduğundan müslüman adam kime borç verecektir. Tabiatıyle, ihtiyacı olan iyi bir müslüman adama...Böylece varlıklı müslüman adam cemiyette her yönüyle pirim yapacaktır. Müslüman adam şahıslara direk borç verebileceği gibi hayır kurumları vasıtasıyla da yapabilir. Mudarebe yoluyla islami bankalara para yatırıp, bu kanalla ihtiyacı olan müslümanlara kredi verilmesini mümkün kılar.

Mudarebe prensibinde emekle sermaye bir işe ortak olarak girer ve ikraz edenin hem kara, hem de zarara ortak olması sağlanır. Emek-sermaye çatışmasını engelleyen bu sistemle: sınai ticari ve zirai teşebüslerin çeşitli üretim birliklerince mudarebe prensiplerine göre işletilmesi mümkün olur.(Kara iştirak sistemi)

ÖZET

İslam cemiyetinin iktisadi bünye itibarıyla dengeli bir yapı arzetmesi her şeyden evvel, bu müslüman adam tipinin yetiştirilmesine bağlıdır. Çünkü toplumun temelinde fertler vardır.

Eğer iktisadi hayatta müslüman adam tipi hakim olur, fertler islam ahlakına göre davranışlarına ayarlarsa adamın eline geçen imkanları iş hayatında iyi değerlendirmesi, talebi meşru ve faydalı sahalara yöneltmesi, üretimi arttırması, işte verimi çoğaltması, artan tasarrufu faydalı yatırımlara yatırması, ve ya başka müteşebbislere devamlı bedava sermaye olarak ikrazda bulunması, devletin vergi ve zekatını tam olarak ödemesi, servetini Allah yolunda sosyal yardımlara harcaması neticesinde, böyle bir cemiyet modelinde sosyal adalet içinde iktisadi gelişme sağlanmış olur.

   



-------------
<font color=RED>“Bilginin elde edilmesi... bizi iyiye ulaştıracaktır.”[/COLOR]



Posted By: kral
Date Posted: 04-02-2009 at 17:45

SONUÇ

Şu halde bu günkü dünyanın iktisadi yapısını iyi bilirsek, islami prensibleri de iyi incelersek, dünyanın muhtac olduğu örnek bir senteze varmamız mümkün olabilir. Bu sahada ciddi çalışmalar yapılmaktadır. İslam bize bu imkanları veriyor. Yapacağımız şey kaynaklarımıza vukuf kesbetmektir. Öbür yandan da dış aleme süraatle uzanıp, teknik bilgilerle, ilmi bakımdan kendimizi bezemektir. İlim, fazilet ve ahlakla mücehhez müslüman adam hem direksiyonu sağlam, hem de motoru kuvvetli bir otomobile benzer.

Kuvvetli bir motora sahip arabanın direksiyonu bozuk olursa kaza yapma ihtimali artar. Direksiyonu sağlam arabanın motoru zayıf olursa, hızlı gitmez. Müslümanda direksiyon, islam ahlakı motoru ise bilgisidir. İkisi birleşince müslüman adam teşekkül eder ve arzedilen iktisadi davranışlarıyla dengeli bir iktisadi düzenin gelişmesini sağlamış olur.

İSLAMIN İKTİSADİ MODELİ

Müslüman adamın davranışlarına göre ortaya çıkan islam ekonomisi modelinde hakim prensipler şöylece özetlenebilir:

Müslümanın iktisadi görüşü diğer sistemlerden tamamen bağımsızdır. Fakat kendi içerisinde diğer prensipleriyle girifttir.
İslamda Materyalizmin Homo-ekonomikus anlayışı geçerli değildir.
Toplumsal hareketlerin temeli ekonomi değildir. insan da sadece homo-ekonomikus değil Allahın kuludur.
Kapitalizm istihsale önem vermiş, istihlakde dengeyi bulamamıştır. Komunizm de istihlake önem vermiş, istihsalde meseleyi çözememiştir.
İslam bu dengeyi temel prensipleriyle sağlar.
Mülkiyet hakkı, kullanma usul, sınır ve gayesiyle birlikte tanınmıştır.
İslamda topluma tanınan hak mutlak değil kayıtlıdır.
Kazanca haram ve hell ölçüleri hakimdir.
Kazancın temelde emek veya riske dayanması esastır.
Paranın sırf para olması suretiyle para getirmesi denen faiz haramdır.
Kazancın şeran belirlenen bir kısmı ferd olarak, bir sosyal müessese ile ya da bizzat devlet tarafından toplanarak fakirlere transferi (zekat) gereklidir.
Müslümanlar birbirlerin hallerinden sorumludur.
İsraf yasağı, nimeti muhafaza ve şükür esastır.
Parayı kullanmayarak biriktirme yoluna gitmek (ittihar ve kenz) yasaktır. Yatırım teşvik edilir.
İslamda fert-devlet çatşması yoktur. her ikisinin de amacı islamdır.
Fert islami prensiplere uymazsa devlet kanalıyla doğruya sevkedilir
İslamda ferdi teşebbüs, mülkiyet hakkı, arz-talep kaidesine göre işleyen, hür bir piyasa sistemi vardır.
Piyasa sisteminin hudutlarında belirleyici unsurlar da yine islamın temel prensiplerinden çıkarılır.
Piyasa mekanizmasında menfaatperest homo-ekonomikusdan ziyade müslüman şahsiyetler vardır.
Ekonominin üstünde yoğun bir meta-ekonomik çevre tesiri iktisdi hayattaki konjoktürel dalgalanmaları hafifletilir.
İstihlak seviye ve muhtevasını tayin eden iktisadi faktörlerle birlikte meta-ekonomik unsurların mevcudiyeti gayr-i meşruu faaliyetlerle, gösteriş istihlaki ve cimriliğin müslüman adam için memnu oluşu ve onun diğer hemcinslerine karşı sosyal mesuliyet taşıması ekonomide sosyal dengeyi sağlar
İstihlak sadece gelirin fonksiyonu değildir. islamda kazançtan hemen istihlake geçilemez. İstihlak alanı ayrıca meta-ekonomik prensiplerle düzenlenmiştir.
İslamda nisbi istihlak dengesi kendiliğinden sağlanır. içki, kumar, fuhuş, gayri meşru eylence kurumlarının teşekkülüne engel koyan sosyal müeyyideler, israf yasağı, bir müslümanın öbür müslümanı en az kendisi kadar, hatta kendisinden daha fazla düşünmesini gerektiren islam ahlakı, lüks yasağı, müslümanlar arasında aşağı yukarı bir istihlak dengesi kurar. hayat tarzları ve mizaç farkları nedeniyle bir marj ortaya çıkar ve tanınır.
Tasarrufların ve yatırımların teşvikki cemiyetin zenginlenmesini ve kalkınmasını hızlandırır.
istihlakten artan tasarruflar yatırıma gitmezlerse islam idealinin gerçekleşmesi ve dünyada daha fazla yayılması yönünde kullanılacaktır. Artan güç, ekonominin bir başka finansmanına yarayacaktır.
Ekonomik alandaki milli egoizm, islam idealinin gerçekleşmesi ve yayılması için doğrulacak insani karakterli yeni ekonomik akımlara yumuşatılmış olacaktır.
Fazla gelirin diğer ülkelere transfer imkanları, dünyada islami prensiplerle kardeşlik duygusunun yayılması, islam ekonomisinde bencil mahalli iktisad siyaseti yerine milletler arası insani bir hüviyet kazandıracaktır.
MODELİN ÖZETİ VE MUNZAM ARAŞTIRMA GEREKTİREN SAHALAR:

1.      İSTİHSAL:Önemli unsur çalışma olup, meşru ve helal kazancı ifade eden dualist bir gayeye yöneliktir.

2.      İSTİHLAK:Gelir sarfiyatında miktar ve muhtevayı sınırlayan unsurlar, gösteriş istihlaki, lüks ve cimriliksınırlarıdır.

3.      TASARRUF:Zekatı verilmeyen iddihar memnudur. Servet, atıl tutulursa, çalışan servet gibi zekata tabidir.Mevduat ve karz, yatırım karakteri olmadıkça gelir getiremez. Atıl tasarruf erimeye mahkumdur.

4.      YATIRIM:Meşru sahalara yapılmalıdır. Lükse yatırım münakaşalıdır. Yatırım sınırları ilahi prensipleri.

5.      ZEKAT MECBURİYETİ:Tarımda, sanayide, hizmet sektöründe gelirler üzerinden, ticaret sektöründe servet üzerinden farklı nisab ve oranda alınır. Yönetim tarzı ve tatbikatın standardize edilmesi yönünden munzam araştırma gerektirir.

6.      MALİYE SİYASETİ:Vergi sistemi ve maliye siyaseti, zekat dışındaki vasıtalı ve vasıtasız vergilerin matrahı, nisab ve oranı yönünden tartışmalı olup, munzam çalışmayı gerektirmektedir.

7.      SOSYAL GÜVENLİK: Devletin mesuliyeti altındadır. Karşılıksız sağlanır.

8.      MECBURİ SOSYAL SİGORTALAR:Üçlü finansmana dayanır. (İşçi, işveren, hükümet)Prensip olarak meşrudur. Mecburi prim alınması ve ivaz nisbetleri tartışmalıdır.

9.      ÖZEL SİGORTA:Sigortalıların mevduatıyla mütenasiben kara iştirakı esasıyla, bir yatırım bankası gibi çalışmaları meşrudur, aksi halde meşru değildir.

10.  SOSYAL YARDIM:Zenginler için ahlaki bir mükellefiyettir.

11.  KÂR:Meşru kaynaklardan helallerinden dürüst olarak elde edileni, ilahi prensiplerle sınırlı olup hudutsuz değildir.

12.  ÜCRET: Devletin ücret seviyesine müdahelesi münakaşalıdır. İktisadi ücret, işçininverimine göre  tekevvünün eder. Sosyal ücretin ihtiyaca göre muhtevası ve miktatı münakaşalıdır. Aile tazminatları hükümetçe ödenir. Metot ve ödeme şekli münakaşalıdır. Kamu kesiminde ücret seviyesini tayin eden faktörler münakaşalıdır.Ücret hususu da munzam bir çalışmayı gerektirmektedir.

13.  FAİZ YASAĞI: Faiz ve murabaha yasaktır.

14.  KİRA: Kira geliri gayri menkullerde meşrudur. fakat arazi ve toprakta münakaşalıdır. Rant da münakaşalıdır.

15.  FİYAT: Piyasa faktörlerine göre teşekkül eder, fakat piyasa bünyesi müslüman adamın davranışlarına bağlıdır. Devlet müdahelesi, fiyat ve narh koymak münakaşalıdır.

16.  BANKA: Yatırım bankası ortakların kar gelirlerine dayanırsa meşrudurÖzel, karma ya da devlet olabilir. Faizli banka yasaktır. Mevduat bankaları mudarebe prensiplerine göre kurulabilir. Banka, ödünç alanın faaliyetine ortak olmalı ve riskine ve karına ortak olmalıdır. Faizsiz kredi meşrudur. Kredi bankasının masraflarını kim öder? müstakriz mi? devlet mi? münakaşalıdır...

17.  PARA SİSTEMİ: Oldukça münakaşalıdır.

18.  DEVLETİN İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ: Devletin kazanç getiren hususlarda yatırım yapması, altyapı yatırımları, istihraç sanayi(maden ve petrol) ve ağır sanayi tesisleri dışında tartışmalıdır.

19.  DIŞ TİCARET: İslam ülkeleri arasında gümrük muafiyetleri ve müşterek pazar ekonomisi gerekir. Diğer ülkelere karşı, ikinci merhalede serbesti veya mutekabiliyet esası getirilebilir.

20.  İKTİSAD VE PLANLAMA: Prensip olarak mümkündür. Sosyal adalete dayanan, dengeli iktisadi ve sosyal gelişme prensibi: Yol gösterici ve teşvik edici hususlar arasında bir yol takibi esasına dayanır. Munzam bir araştıma gerektirir.

21.  İSTİHDAM SİYASETİ: Serbest iş piyasası esası vardır. Cebri çalışma, ve güdümlü iş piyasası münakaşalıdır. Tam istihdam siyaseti devletin mesuliyeti altındadır.

 



-------------
<font color=RED>“Bilginin elde edilmesi... bizi iyiye ulaştıracaktır.”[/COLOR]




Print Page | Close Window