USÛL-İ HADÎSİN MUHTEVASI
Önceki bahislerde Hadîs İminin doğuşu, gelişmesi, bu sahada verilen belli başlı eserler üzerine yeterli açıklamalar yaptık. Buralarda üzerinde durulmuş mes'eleler çoğunluk itibariyle hadîslerin rivâyetiyle ilgilidir. Tanıtılan kitaplar bile rivayetle ilgili te'lîflerdir. Hadîs İlminin bu şubesine rivâyetü'l-hadîs ilmi denir.
Halbuki hadîscilerin meşguliyet sahasına giren başka mes'eleler de vardır: Rivayetin şartları, çeşitleri, herbir çeşide terettüp eden hüküm, râvilerin ahvâli, şartları, merviyyâtın envai, merviyyattan istifâde şartlan v.s. gibi. Bu çeşit mes'elelerle meşguliyeti kendisine kunu edinen branşa dîrâyctül-hadis denir. Usul-i hadîs deyince öncelikle hatıra gelen muhteva ve müfredat da budur. Şunu hemen kaydedelim ki, Usûl-i Hadîs ilmine ulûmu'l-hadîs de denmiştir ki, hadîs ilimleri mânâsına gelir. Böylece hadîsle ilgili ilimlerin birçok şubelere ayrıldığı ifâde edilir. Usûl-i Hadîs daha ziyâde ıstılahlar üzerinde durduğu için ona mustalahu '1-hadîs de denmiştir. Bu ilme İlmu dirayeti'l veya İlmu'1-hadîs dirayeten tesmiyesi de vâriddir ki, bu durumda, râvileri tetkik keyfiyeti düşünülmüş olmaktadır.
Mukaddimemizin bu kısmında daha ziyâde bir kısım nazarî bilgiler, umumî prensipler üzerinde durup, usûle giren ıstılahların tarifelerini, açıklamalarını yapacağız: Hadîs nedir? Çeşitleri nelerdir, hangi şartlar ve vasıflarda hadis, sahih veya hasen olur? Hadîs ne yollarla alınır ve verilir? Senet nedir?, Çeşitleri nelerdir? Senette yer alan râvilerde ne gibi vasıflar aranır, hangi evsafı taşıyan râvi makbuldür, hangi evsafı taşımayanlar gayr-ı makbuldür? vs.
USÛL BİLGİSİNİN GEREĞİ:
Asıl mevzuya girmeden şunu belirtmek isteriz: Usûl bilgisi hadîslerden istifâde için şarttır. Usûl bilmeyince hadîslerden ahkâm çıkarmak imkânsız hale gelir. Usûl, bu açıdan bir nevi istifâde metodudur. Onun için "usûl"e metodoloji de denmiştir. Bilindiği üzere hadîs dinimizin ikinci kaynağıdır. İster Kur'ân-ı Kerîm'in daha iyi anlaşılmasında, isterse Kur'ân'da bulunmayan meselelerin, dinimizin ruhuna uygun şekilde açıklanıp değerlendirilmesinde olsun Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam)'ın sünnetine şiddetle ihtiyacımız vur Rivayet kitaplarına müracaat ettiğimiz zaman bir kısım problemlerle karşılaşıyor, istifâdede zorluk çekiyoruz. İşte Usûl bilgisi bu müşkilatları çözmeye ve rivayetlerden kolayca istifâde etmeye yarar.
USÛL KAİDELERİNİN MENŞEİ:
Daha işin başında iken bilmemiz gereken mühim bir husus daha var: O da usûl kaidelerinin menşei yani kaynağıdır. Bunu bilmenin ehemmiyetini anlamak için şöyle bir soru soralım: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam)'in söz ve davranışlarını değerlendirmede mi'yar ve "ölçü birimi" rolünü oynayan, bilgiler (tarifler, kaideler) nereden elde edilmiştir? Bunu ilk âlimler ortaya koyarken şahsî düşüncelerinden mi çıkarmışlardır?.. Öyle ise biz de kendimize göre yeni baştan kaideler koyarak hadîsleri daha değişik anlayışlara tâbi kılamaz mıyız?.. vs.
Bazı suiniyet sahipleri, müslüman ve fakat dini hakkında câhil bırakılmış yeni nesilleri iğfal etmek için bu soruları sorup arkadan da mugalata, yalan ve yanlışla dolu cevaplar veriyorlar. Bu sebeple usûl kaidelerinin menşei hakkında bir ön bilgi gereklidir.
Hemen söyliyelim ki, Usûl-i Hadîs 'in kaynağı Kur'ân-ı Kerîm ve sünnettir, tıpkı usûl-i fıkıh, usûl-i tefsir ve usûlü'd-din gibi diğer dinî ilimlerin usûl'-ünde olduğu üzere. Âlimler bütün prensiplerini imkan nisbetinde Kur'ân ve Sünnet'in bir sarahat veya işaretine, bir karinesine dayandırmaya çalışmışlardır. Aksi takdirde, müşterek kaidelerden ziyâde, âlim başına bir usûl ortaya çıkardı. Nitekim bazı teferruatta, ister istemez âlimlerin şahsî yorumları girmiş ve oralarda ayrılıklar, farklılıklar ortaya çıkmıştır. Bu farklılıklar mezhepler arasındaki ihtilaflı durumlarda müessir olmuşlardır.
Hülâsa, hiçbir tereddüde mahal bırakmadan, kesin bir dille söylüyoruz ki; usûl kaideleri, menşeini yüzde seksen-yüzde doksan nisbetinde âyet ve hadislerde bulur ve değiştirilmesi mümkün değildir. Konuları işlerken, zaman zaman birçok kaidenin nassî menşeini de göstereceğiz.
USÛL-İ HADÎS'İN DOĞUŞU, GELİŞMESİ
DOĞUŞ:
Usûl-i hadîs, bir kısım târihî gelişme safhalarından geçerek kemâlini bulmuş bir ilimdir. Kaideler, prensipler ve tarifler her ne kadar hadîsten alınarak sistemleştirilmiş, tanzim edilmiş ise de, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın hadîslerinde böyle bir ilmin adı katiyyen geçmez. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam) hadîslerin öğrenilmesine, aslına uygun olarak rivayetine teşvik etmiştir. Kendisi hakkında yalana yer verilmemesini o kadar ısrarla söylemiştir ki, bu emri, mütevâtir hadîslerin başında yer alır, yâni en çok tarîki olan hadîs budur, ikiyüzden fazla sahabe (radıyallahu anhüm ecmaîn) bunu rivayet etmiştir. Hattâ, Aliyyu 'l-Kâri'nin Esrâru'l-Merfû'a'da kaydettiği bir rivayete göre, kendisi hakkında kizb'e tevessül eden bir kimseyi Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselam) en ağır cezaya çarptırmış, öldürtmüştür.
Ashâb zamanında, usûl-i hadîs 'e giren bir kısım meseleler su yüzüne çıkmıştır. Daha Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) devrinden itibaren bunların birer tavazzuh etmeğe başladığını görürüz. Hz. Ebu Bekir yeni bir hadis işitince şâhid istemeye başlar. Hz, Ömer bir adım daha atarak, çok hadis rivâyetini yasaklar, bazılarını bu yüzden sigaya çeker ve hattâ hapse atar. Hadisçilerin en ziyade üzerinde duracakları tesebbüt ve itkan prensi daha ilk zamanlarda müesseseleştiğini, istikrara kavuştuğunu görürüz. Usul-i hadîsin, başta ricalle ilgili bahisleri olmak üzere birçok mevzuları bu tesebbüt, yani Hadîs'in, Resulullah (aleyhissalâtu vesselam)' a nisbetinde sıhhat endîşesi teşkil edecektir.
Hadîslerin manen veya lafzan rivayeti, rivayette duyulan şekkin beyanı gibi usûle giren bir kısım meselelerin Hz. Aişe, İbnu Abbâs, Abdullah İbn-i Ömer (radıyallahu anhüm) gibi birçok ashab tarafından münakaşa edildiğine daha önce temas etmiş idik.
Yine hatırlatmada fayda var, bir hadîs işitilince kimden işittiğini sormak, hadîs rivayet eden kimsenin diyanet ve adaletine bakmak, söz gelimi Ehl-i Sünnetten değilse rivayetini terketmek gibi meseleler de Ashab'ın sağlığında fitne hareketlerinin kızışmasıyla başlatılmıştır. Nitekim İbnu Şirin'in şu açıklaması bu hususu aydınlatır: "Müslümanlar bidâyette senet sormazlardı. Ancak ne zaman ki fitne ortaya çıktı, ondan sonra dikkat ettiler, ehl-i sünnetten olanlardan alıp, ehl-i bid'a olanlardan rivayet almadılar. "
İbnu Sirîn'in, fitne ile neyi kastettiği rivayette belli değilse de, Fitnetu'l-Kübra da denen, Hz. Osman'ın şehâdeti hâdisesi olduğu bellidir. Arkadan gelecek bir çok dahilî fitnelerin temelinde bu şehâdet hadisesi yatar.
Bu hususu kaydetmekten maksadımız, Usûl-i hadîs'in en mühimlerinden olan hadîs râvilerinin ahvâlini araştırma ilminin (ilmu'r-rical) ne kadar erken zamanlarda ele alınıp geliştirildiğine, fiilen tatbikata konduğuna dikkat çekmektir. Tâ ki "Usûl ilmi, yedinci asırda kemâle ermiştir" sözü yanluş ve eksik anlaşılmasın.
Mühim Not: Usûl-i hadîs'le ilgili ıstılahların teşekkül ve tekevvününde mekan itibariyle birbirinden uzak birçok âlimin katkısı olmuştur. Ve uzun bir devir sonunda ıstılahlar nihâî şeklini almıştır. Bu durum aynı manayı ifade eden farklı ıstılahların konmasına sebep olduğu gibi, lügat yönünden müteradif olan kelimelerle farklı mefhumların ifade edilmesine sebep olmuştur. Bilhassa bu son durum ıstılahın takip ettiği değişme ve gelişmeleri bilmeyenleri hatalara sevkedebilmektedir. Bu sebeple yeri geldikçe kelimenin "Mütekaddimine göre" "Müteahhirine göre..." bazan da "falancaya göre manası şudur... " diye dikkat çekeceğiz." Prof. Dr.İ.Canan, Kütüb-i Sitte, C/1, sh:475-478). A.AZİZ
Hadis Usûlü ilmi ve Doğuşu
Kur'an-ı Kerîm'i, dünya ve âhiret mutluluğunu kazanma yollarını gösteren hidâyet rehberi olarak gönderen Allahü Teala (cc), onu açıklama görev ve yetkisini de elçisi Hz. Muhammed (sav)'e vermiştir.
Kitap ve sünnet arasındaki bu açıklanan-açıklayan alâkasının farkında olan Sahabe-i Kiram, ta başlangıçtan beri Hz. Peygamber'in hadislerine ve yaşayışına fevkalâde itina göstermiş, onları ezberlemiş, yaşamış, onları aslına uygun olarak öğrenmek, uygulamak ve başkalarına ulaştırmak için gerçekten büyük gayret göstermişlerdir. Hadis kitaplarımız, bu üstün ve hasbî gayretlerin bilimsel delilleriyle doludur.
Sünnet'i öğrenmek maksadıyla günlerini, geçim temini ve ilim tahsili arasında taksim eden ilk müslümanlar, daha sonraları yeni ülkeler fethedildikçe, tabiî olarak, bu kez yeni müslümanların kitap ve sünneti öğrenme istek ve gayretleriyle karşılaştılar. Gerek halifelerce görevlendirilen vali ve amiller, gerekse fetih ordularında mücahid olarak bulunan sahabiler, aslî görevlerinin talim ve tebliğ olduğu bilinciyle hareket ettiler. Fâkih sahâbilerin bir çoğu, ayrı ayrı yörelerde yerleşerek oralarda kitap ve sünnet bilgisini yaymaya çalıştılar.
Sahâbîlerin bu ilmî gayretleri hiç şüphesiz, kendilerini gören tabiîleri de aynı şekilde davranmaya sevketti. Kendi bölgelerindeki sahâbîlerden aldıkları bilgilerle yetinmeyerek sünnetin beşiği (danı's-sünne) islam'ın ilk başkenti Medine'ye gidip bilgilerini arttırmak isteyen tabiîler görüldü. Dolayısıyla çok canlı ve hareketli bir ilim hayatı yaşanmaya başlandı. Böylece daha sonraları hadis âlimlerinin hemen hepsi tarafından uygulanacak ve müstahab diye hükme bağlanacak olan r i h l e denen ilim yolculukları başlatılmış oldu.
Öte yandan sosyal, siyâsî ve itikadi çalkantılar, tebliğ görevi ve Hz.Peygamber'e ait olmayan bir şeyi O'na isnad etmeme dikkat ve titizliğini ve neticede bazı kaide ve ilmî gayretlerin başlatılmasını da doğurdu.
Her ilmî faaliyetin belli esaslara göre yapılacağı ne kadar tabiî ise, aynı şeylerin tekrarı da belli kaidelerin bulunmasını, yoksa konulmasını ve onlara uyulmasını gerektirir. Bir başka ifâde ile, her şeyin bir yolu yöntemi olur. Bu sebeple yukarıda değindiğimiz ilmî faaliyetler de bazı kaidelerin belirlenmesini gerektirmiştir, işte bu söz konusu kurallar, daha sonralan müstakil kitaplara konu teşkil edecek olan hadis usûlü prensipleridir.
Gerek sünnet malzemesinin doğru olarak nakli, gerekse bu metinlerin sağlam bir şekilde korunup, eğitim-öğretiminin ve değerlendirmesinin yapılması ve bu değerlendirmeye yardımcı olacak her türlü tetkik ve faaliyetin başlatılması, itiraf edelim ki ashâb-ı kirâm'a ait bir nasip ve şeref olmuştur. Ashâb-ı kiram, hadis metinlerinin nakline öncülük ettikleri yani rivâyetu'l-hadîs ilmini kurdukları gibi rivayet olayının vazgeçilmez kaidelerini koymuş, dirâyetü'l-hadîs ilminin ilk temellerini de atmışlardır.
Müslümanlardan önce hiçbir millet, nakil ve rivayette ravilerin güvenilirlik durumlarını tesbit için herhangi bir araştırma yapmayı ve bunu belli kaidelere bağlamayı düşünmemiştir. Olaylar ve rivayetler sadece nakledilmiştir. Nadiren bir-iki isimlik sened zikredilmiş, çoğu kere ona da gerek duyulmamıştır. Bu sebeple hadis metinlerini nakledenlerin şahsî durumlarının inceden inceye, ifâdenin tam anlamıyla kılı kırk yararcasına araştırılması ve mutlaka sened zikrini esas alan Hadis Usûlü ilmi, müslümanlara has bir meziyyet olmuştur.
"Sened ve metnin durumlarını anlamaya imkan veren bir takım kaideler ilmi" demek olan Hadis Usûlü, daha ilk günlerde müslümanların bulup geliştirdiği ilmî bir disiplindir. Konusu ise, red ve kabul açısından sened ve metindir." (ismail Lütfi Çakan, Hadis Usülü, sh:14-16.İst.1991)
Hadis Türleri ve Taksimati ile ilgili Istilahlar
(ismail Lütfi Çakan, "Hadis Usûlü", iFAV, istanbul 1993, sayfa 105-150 Arasi Özet)
I- KABUL VEYA RED AÇISINDAN: A- MAKBUL HADiS: Kendisiyle amel edilmesini gerektiren hadislerdir. ("Ma`mulun bih", "me`huzun bih" de denir.) B- MERDUD HADiS: Râvîsinin dogrulugu kabul edilmeyen ve kendisiyle amel etmek gerekmeyen hadistir.Hükmüyle amel edilip edilmemesi konusunda karar verilemeyen ("tevakkuf edilen") hadisler de merdud gibidirler.
II- RÂVÎ SAYISI (VEYA DERECE-i SUYU`) AÇISINDAN: II-A- MÜTEVATiR HADiS: (1) Yalan üzerinde birlesmeleri âdeten mümkün olmayan râvîler toplulugunun ("cemm-i gafir"), her nesilde, kendileri gibi bir topluluktan alip naklettigi, (2) isitme veya görmeye ("mahsûsat") dayanan hadistir. Kesin bilgi ifade eder, amel vaciptir, reddi küfrü gerektirir, tetkik ve tenkid disidir. II-A-1- Lafzen Mütevatir: Bütün rivayetlerinde lafizlari ayni olan hadistir ki "yok denecek kadar" azdir. "Men kezebe aleyye..." misalidir. Kayit konmadan "mütevatir hadis" denince "lafzen mütevatir" anlasilir. II-A-2- Ma`nen Mütevatir: Aralarinda ortak bir nokta bulunan degisik lafizli hükümlerin, tevatür sartlarini tasiyan râvîlerce rivayet edilmesiyle ortaya çikan "ortak manaya" denir. Mesela, 100 kadar degisik lafizli hadisten çikan bir mütevatir mana Resûlullah Aleyhissalatü ves`selâm`in "ellerini kaldirarak dua ettigidir." II-B- ÂHAD HADiS: Mütevatir hadis sartlarini tasimayan hadistir. (Mütevatir derecesine ulasamamis hadistir.) (Kelime anlami öyle olsa da, sadece bir kisinin rivayet ettigi hadis DEMEK DEGiLDiR.) Hadislerin hemen hepsi bu anlamda âhaddir. II-C- MESHÛR HADiS:1- Baslangiçta âhad iken Tabiin ve Etbaut-tabiîn devrinde tevatür derecesine ulasan hadistir.2- Tevatür sartlarini tasimayan toplulugun naklettigi ve her nesilde râvîsi "ikiden asagi olmayan" hadistir. (ibni Hacer "ikiden fazla olan" demistir.) II-C-1- Sened tetkiki sonuçlarina göre meshur: - Sahih Meshur, - Hasen Meshur, - Zayif Meshur. II-C-2- Söhret bulduklari yere göre meshur: - Hadisçiler nezdinde; - Hadisçiler, Ulema ve Halk nezdinde; - Fakîhler nezdinde; - Usûlcüler nezdinde; - Halk nezdinde meshur.
III- SENEDiN MÜNTEHASI (HADiSiN SÖYLEYENi) AÇISINDAN: III-A- KUDSî HADiS: Ayet olmamak kaydiyla, Resûlullah`in: "Allah Teâla söyle buyurmustur:" diyerek, Allah`a nisbet ve izafe ettigi hadistir. "ilâhî" ve "Rabbânî" hadis de denir. Konulari genelde Allah`in sifatlaridir. III-B- MERFU` HADiS: Söz, fiil, takrîr; fitrî veya ahlâkî vasif olarak -muttasil veya munkati` olsun- açikça (sarâhaten) veya dolayli bir sekilde (hükmen) Resûlullah`a izafe edilen hadistir. ittifakla huccet sayilmistir, baglayicidir. III-B-1- Sarâhaten Merfû`: içinde açikça Resûlullah`a ait bir söz, fiil, takrir veya vasiftan söz edilen hadistir. - Kavlî hadis rivayet lafizlari: "Resulullah söyle buyurdu", "sunlari haber verdi", "söyle buyururken isittim", "söyle buyurdugu rivayet edilmistir"; - Fiilî hadis rivayet lafizlari: "söyle yaptigini gördüm", "söyle yapardi"; - Takrîrî hadis rivayet lafizlari: "huzurunda söyle yaptim, yapti, yapildi". III-B-2- Hükmen Merfû`: Herhangi bir "sahabi"nin, geçmis peygamberler veya gelecekte cereyan edecek olaylar ya da islenmesi halinde isleyene sevap veya günah kazandiracak konular gibi sahsî görüs ve kanaata dayanmasi mümkün olmayan ("mahalli ictihad ve re`y olmayan") konulara ait verdigi haberlerdir. israiliyyattan nakil yapmayan bir sahabi olmasi önem arzeder. - Kavlîye misal: ibni Mesud`un sihirbaz, arrâf, kâhin ve onlara gidenleri tekfir etmesi, - Fiilîye misal: Hz. Ali`nin Kusuf Namazinda ikiden fazla rükû yapmasi, - Takrîrîye misal: "Resulullah zamaninda söyle yapardik, söylerdik", "su sünnettendir" lafizlari. III-B-EKLER- Ayrica "tabiundan bir râvî" senedi sahabiye ulastirip su ifadeleri kullanirsa da merfû` hadis olur: -"yerfa`uh, veyerfa`ul`hadîs: hadisi ref ederek rivayet etti"; "yenmîhi: isnad ederek"; "yeblugu bihi: sözü Resulullah`a ulastirarak"; "yervîhi: Resulullah`dan rivayet ederek"; "rivâyeten, ravâhu". - Mürsel Merfû`: Sonraki nesilden bir râvî sözü "tabii"ye ulastirip üstteki ifadeleri kullanirsa. - Muallak Merfû`: Bütün sened hazfedilerek Resulullah'a izafet edilen hadis. III-C- MEVKÛF HADiS: Sahabilerin söz fiil ve takrirlerine dair -muttasil veya munkati`- haberlerdir. Sened sahabide kalip Resulullah'a ulasmaz. Sadece "sarahaten" mevkûf olur, hükmen olmaz. Misaller: "Hz. Ali söyle dedi", "ibni Abbas söyle yapti", "ibni Ömer`den mevkûf olarak rivayet olundu ki", "hadis ibni Abbas`a varinca mevkûftur". (Dikkat: Vakkafahû tabiri geçen her hadis mevkûf olmayabilir.) Hanefilerden Râzî, Serahsî ve müteahhirûn ile birer görüslerinde imam Malik ve Ahmed Bin Hanbel mevkûf hadisi hüccet sayarlar. Bazi Hanefiler ve imam Safii huccet saymaz. III-D- MAKTU` HADiS: Herhangi bir tabiiye izafe olunan söz, fiil ve takrirlerdir. Etbâu`t Tabiîn de tabiî gibi kabul edilir. (ilk devirlerde bunun için Munkati` terimi de kullanilmis.) Huccet degildir.
IV- SIHHAT VEYA HÜKÜM AÇISINDAN: IV-A- SAHiH HADiS: "Adalet ve zabt sahibi ravilerin", "muttasil senedle rivayet ettikleri", "sâzz" ve "muallel" olmayan hadistir. Hüccettir ve onunla amel vaciptir. "Bu hadis sahihtir" demek, onun sihhat sartlarini tasidigi ve o hadisin sahih olabilecegi konusunda oldukça kuvvetli bir zanna sahip olundugunu gösterir. Yalniz "mütevatir hadiste" oldugu gibi kesinkes bir kanaatten söz edilemez. Bu yüzden çogunluk, itikadî konularin ancak Kur`ân ve mütevatir hadis ile sabit olacagini kabul eder. Sahih hadisin dereceleri sunlardir: -Buhari ve Müslim'in kitaplarina aldiklari hadisler. (Formülü: B+,M+), -Buhari'nin yalniz basina rivayet ettigi hadisler. (B+), -Müslim'in yalniz basina rivayet ettigi hadisler. (M+), -Kitaplarina almamis da olsalar Buhari ve Müslim'in sartlarina uygun olan hadisler.(B/,M/), -Yalnizca Buhari'nin sartlarina uygun olan hadisler.(B/), -Yalnizca Müslim'in sartlarina uygun olan hadisler.(M/), -Buhari ve Müslim disindaki hadis mütahassilarinin sahih dedikleri hadisler.(Digerleri/). IV-A-1- Sahih Li Zâtihî: Mutlak olarak sahih hadis denince bu anlasilir. IV-A-2- Sahih Li Gayrihî: Sihhat sartlarini en üst seviyede tasimamasina ragmen, kendisini sahih derecesine çikaracak bir baska rivayet ("âdid") bulunan hadistir. "Sahil lâ li zâtihî" de denir. IV-B- HASEN HADiS: Zabti biraz gevsek olan ravilerin muttasil senedle rivayet ettikleri sâzz ve muallel olmayan hadistir. Sahihten farki, râvîsinin zabtinin mükemmel olmayisidir. ittifakla ihticac ve amel bakimindan makbuldür. IV-B-1- Hasen Li Zâtihî: Mutlak olarak hasen hadis denince bu anlasilir. Lafzi benzer bir baska hadis ("mütabi`") ile takviye olunursa, Sahih Li Gayrihi derecesine yükselir. IV-B-2- Hasen Li Gayrihî: Yalancilikla itham edilmemis ve çok hata yapacak kadar dalgin olmayan "ve fakat ehliyeti açikça anlasilamayan ("mestûr") bir râvîsi bulunan hadis" lafiz veya mana yönünden baska rivayetlerle desteklenirse bu adi alir. Kisaca: "Âdid ile hasen mertebesine çikan hadistir." Zayif hadise çok yakindir, zayiftan farki onu destekleyen bir veya birkaç rivayetin olmasidir. Çogunlukla baska hadisleri desteklemek ("i`tibar") için kullanilir. IV-B-EK- Hasen-Sahih: 1- Birkaç senedi olan ve Sahihlik derecesine ulasan hadis. 2- Bir tarikten Hasen bir tarikten Sahih hadis. Hasen-Garîb: Gariblik hem sened hem de metinde olur da bir tek senedle rivayet edilmis olursa ve manasini takviye eden baska deliller bulununca onu "hasen li zatihi" kabul ettigini göstermek için Tirmîzi bu adi verir. IV-C- ZAYIF HADiS: Sahih ve Hasen hadis sartlarini tasimayan hadistir. Sahih ve Hasen hadis sartlarindan herhangi biri eksik olursa hadis zayif demektir. Birden fazla sart noksan olursa zayiflik daha siddetli olur. Böylece zayif hadisin dereceleri de farklilik arzeder. Bu yüzden çesitleri hakkinda 49`dan 510`a kadar degisen rakamlar verilmistir. Tirmizî`ye gelinceye kadar hadisler "sahih" ve "sakîm (zayif)" diye ikiye ayrilirdi. Zayif hadisler de "metrûk" ve "gayr-i metrûk" olarak ikiye ayriliyordu. Tirmizî`den sonra sahih ile zayif arasina bir de "hasen" çesidi girdi. Böylece "Gayri metrûk zayif" hadisler "hasen" terimiyle zayiflar arasindan ayrilmis oldu. O halde Tirmizî`den önce yasamis bir muhaddisin dilindeki "zayif hadis" teriminin "hasen hadisleri" de içine aldigi dikkatten uzak tutulmamalidir. Zayif hadisle amel konusunda üç ayri görüs vardir. -Asla amel olunmaz, - Mutlak olarak amel olunur, -Amellerin faziletleri konusunda özel sartlarina bagli olarak amel olunur. Zayif hadisi belli kisimlara ayirip, belli sartlarla amel etmek görüsü orta ve dogru bir yoldur.
Hadiste zayiflik genelde iki sebepten kaynaklanir:
IV-C-1- Seneddeki inkita Sebebiyle Zayif Hadis ve Çesitleri: Senedden en azindan bir ravinin düsmesi demektir. Böyle bir inkita` varsa, seneddeki bütün raviler sika olsalar bile, sirf bu inkita` metnin reddini gerektirir.
IV-C-1-a- MÜRSEL HADiS: Tabiî`nin sahabiyi atlayarak Resulullah'a izafe ettigi hadistir. Muhaddis, fakîh ve usulcülerin çoguna göre delil olmaz, ihticac yapilmaz, zayiftir. Ebu Hânife ve imam Malik sikanin mürselini sahih ve hüccet sayar. Bir de sahabenin bir baska sahabiden duydugu hadisi Resulullah`dan rivayet etmesi vardir ki buna "sahabi mürseli" denir. "Sahabi mürseli sahihtir" hükmünde ittifak vardir. Senedde atlanan kisi her zaman kolayca anlasilmayabilir. isin ehli olanlarin farkedebilecegi bu tür irsâle, "irsâl-i hafî", böylesi hadise de "mürselü-l-hafiy" denir.
IV-C-1-b- MUNKATI` HADiS: 1- Senedi muttasil olmayan hadistir. 2- Senedin herhangi bir yerinden bir râvînin veya "farkli yerlerinden" "pespese olmamak sartiyla" birden fazla râvînin düstügü hadistir. 3- Müteahhirun, "etbâ`ut tâbiîn"in "tabiî"yi atlayarak sahabiden naklettigi hadise munkati` demistir. 4- Senedinde müphem bir kisinin zikredildigi hadise de munkati` diyenler olmustur. Munkati`, mürsel`den daha zayiftir.
IV-C-1-c- MU`DAL HADiS: Senedin herhangi bir yerinden "pespese" "iki veya daha çok" râvînin düstügü hadistir. Merfu hadisi, sahabi ve Resulullah`i zikretmeyerek tabiîn`den birinin sözüymüs gibi nakletmek de hadisi mu`dal kilar. Mu`dal, munkati` dan daha zayiftir.
IV-C-1-d- MUALLAK HADiS: Senedin bas tarafindan bir veya birkaç râvî ya da müntehasina kadar senedin bütünüyle hazfolundugu hadistir. Ta`lik aslinda bir rivayet kusurudur. Sahihayn`daki 1300 küsür ta`likin Buhari`ye göre sahih olduklari kabul edilmektedir.
IV-C-1-e- MÜDELLES HADiS: Tedlis, senede dahil bir râvînin ismini atlayarak, orada öyle biri yokmus izlenimini verecek sekilde senedi söylemek demektir. (Lugatte malin ayibini müsteriden gizlemek demektir.) Tedlis yapan râvîye "müdellis", senedden düsürülen râvîye "müdellesün anh", tedlis ile rivayet edilen hadise de "müdelles hadis" denir. Tedlis üç çesittir:
1- isnad Tedlisi: Râvînin görüsmedigi veya görüstügü halde hadis almadigi çagdasi bir kisiden isitmis gibi "kâle fülân" veya "an fülân" diyerek hadisi rivayet etmesidir. (Râvînin görüsmedigi çagdasindan yaptigi rivayete "mürsel-i hafî" de denir.)
2- Suyûh Tedlisi: Râvînin hocasini bilinmeyen bir isim, sifat veya künye ile zikretmesidir.
3- Tesviye Tedlisi: Sika râvîler arasindaki zayif bir râvîyi atlayarak, hep sikadan gelmis intibaini verecek sekilde hadisin rivayet edilmesidir.
IV-C-2- Râvîdeki Cerhi Gerektiren Hallere Göre Zayif Hadis ve Çesitleri: "Metain-i `Asere" denilen râvîleri tenkid noktalarindan birinin veya birkaçinin râvîsinde bulunmasi sebebiyle zayif kabul edilen hadisler bu türe girer ki on çesittir:
IV-C-2-a- MEVZU` HADiS: Resûlullah`in adina yalan uydurmak (kizb) ile cerhedilmis râvînin rivayetine denir. Buna "hadis diye uydurulmus söz" demek daha dogru olur.
IV-C-2-b- METRÛK HADiS: Yalancilikla itham edilmis ("ittihamur`ravî bilkizb", "töhmet-i kizb") bir râvînin rivayetinde yalniz kaldigi ("teferrüd ettigi") hadistir ki "matrûh hadis" de denilir. Söyle de tarif edilmistir: Hiçbir sikanin rivayetine muhalif olmaksizin kizb, kesret-i galat, fisk ve gaflet gibi cerh noktalarindan biri ile itham edilen râvînin "yalniz basina rivayet ettigi" hadistir.
IV-C-2-c- MÜNKER HADiS: Çesitli tanimlari vardir: 1- Zayif bir râvînin sika bir râvîye muhalif olarak rivayet ettigi hadistir. 2- Sika olsun olmasin râvîsi tek kalan hadistir. 3- Sikanin hadisin tamaminda teferrüdü. 4- Sikanin hadisin bir kisminda teferrüdü. 5- Bir hadisin senedinde iki zayif râvînin bulunmasi ve baska senedinin de bulunmamasi. 6- Senedinde taninmayan (lâ yu`raf) bir râvînin bulundugu hadis. 7- Kesretü`l galat, fartu`l gafle ve fisk gibi tan noktalariyla tenkid edilmis râvîlerin rivayetlerine de münker denilir.
IV-C-2-d- MU`ALLEL HADiS: Görünürde sahih olmakla beraber, bu sihhati yok edebilecek gizli bir illet tasiyan hadisdir ki "ma`lûl" de denir. Hadisin illetini bulan muhaddise mu`allil denir. "Mürsel veya munkati` hadisi mevsûl olarak", "bir hadisi baska bir hadisin içine katarak", "mevsûl olani mürsel olarak", "merfû`u mevkûf olarak", "sika yerine zayif râvî zikrederek" rivayet gibi cerhe sebep olan hatalara "vehim" denilmektedir. Bu tür hatalarla rivayet edilmis olan hadise de muallel denir.
IV-C-2-e- MÜDREC HADiS: Hadisten olmayan bir sözün, hadise bitisik olarak zikredilmesine "idrac", bu durumdaki hadise de müdrec denir. Bu, Resulullah`in sözüne herhangi bir râvînin sözünün karismasi demektir. Su durum da bir çesit idrac sayilmistir: Muhalefetü`s-Sikât, yani zayifin sikaya, sikanin da daha sika olana muhalif rivayette bulunmasi. Müdrec vaki oldugu yere göre iki kisma ayrilir:
1- Müdrecü`l isnad: Sika ravilere muhalefetin senedin akisini bozmak suretiyle gerçeklesmis olmasi. Dört sekilde olur.
2- Hadise ait olmayan bir sözün hadisin metnine katilmis olmasidir. Metnin bas, orta veya sonunda olabilir.
IV-C-2-f- MAKLÛB HADiS: Senedindeki bazi râvî isimleri ya da metnindeki bazi kelimeler takdîm veya te`hire ugramis hadistir. Hadisdeki takdim veya te`hîr hükmü de etkileyecek derecede ise maklûb`un bu türüne "ma`kus" denmistir. Bir râvînin rivayeti olarak meshur olmus bir hadisi, hem garib hem de mergûb göstermek için o râvî yerine ayni tabakadan bir baska râvî ikame ederek yapilan rivayete de "mesruk" denir. iki metnin senedlerini degistirme seklindeki kalb`e "kalb-i mürekkeb" denmistir. Sikat`in zikretmedigi bir râvînin sened arasinda yanlislikla zikredilmesine "mezîd fî muttasili`l-esânîd" denir.
IV-C-2-g- MUZTARiB HADiS: Birden çok rivayeti bulundugu halde rivayetlerinin birini digerine tercih edecek sebep bulunmayan hadislerdir. Kisaca: "iki muhtelif surette rivayet edilen hadis" diye de tarif edilir. Iztirab daha çok isnadda, bazen de metinde olur. isnadda olan, senedlerin mütehalif olmasindan; metindeki ise yine o metin hakkidaki rivayetlerin mütehalif olmasindan ve bunlarin cem` ve te`lifinin mümkün olmamasindan dogar. Tercih sebebi bulunursa iztirab kalmaz. Tercih edilene "mahfuz" ve "ma`ruf" mercûh`a da "sâz" ve "münker" denir.
IV-C-2-h- SÂZ HADiS: infirâd ve muhalefetü`s-sikât noktalarindan tanimlari yapilmistir: 1- Sika bir râvînin mütabiî olmaksizin tek basina (münferiden) rivayet ettigi hadistir. 2- Sika bir râvînin diger sika râvîlere muhalif olarak rivayet ettigi hadistir. 3- Sika bir râvînin daha sika ravilere muhalif olarak rivayet ettigi hadistir. Daha sika olan râvînin rivayetine "mahfuz" denir. Demek ki bu tarifte sâz ile mahfuz birbirinin ziddidir. 4- Sika bir ravinin diger sika ravilere -sened veya metinde ziyade veya noksanlikta bulunmak suretiyle- muhalif olarak rivayet ettigi hadistir. Bu tarifte sâz, münker hadisin bir türü ile birlesmektedir. Buradan hareketle sâz hadise münker ve merdûd da denilmistir. Su nokta unutulmamalidir: Hadisin sâz kabul edilmesi için infirad ve muhalefetin ikisinin birden bulunmasi gerekir.
IV-C-2-i- MUSAHHAF HADiS: Kelimesi nokta degisikligine ugramis hadistir. Bu duruma da tashîf denir. (Sitten kelimesi yerine sey`en denmesi gibi.)
IV-C-2-i- MUHARREF HADiS: Kelimesi hareke degisikligine ugramis hadistir. Bu duruma da tahrîf denir. (Remâ ebî yerine Remâ Übey denmesi gibi.) (Besîr kelimesinin Büseyr diye rivayet edilmesi hem tashîf hem tahrîftir.)
V- TEÂRUZ AÇISINDAN:
V-A- MUHKEM HADiS: Muârazadan sâlim olan makbul hadistir. Hükmüyle amel gerekir.
V-B- MUHTELiF HADiS: Makbul bir hadisin muâraza ettigi makbul hadistir.
EK: BAZI ISTILAHLAR: - "Ceyyid", "Kavî": Sahih ile denk. - "Sâlih": Sahih ve Hasen için ortak. - "Mücevved" ve "Sabit": Sahih ve Hasen`e sümûllü. - "Müsbih": Hasen veya Hasen`e yakin. - "Müstahsen": Sahih olmaya da Hasen olmaya da ihtimalli.
--------------------------------------------------------------------------------
Subhi es-Salih, "Hadis ilimleri ve Hadis Istilahlari" (trc: Prof. Dr. Yasar Kandemir), iFAV, istanbul 1996, sayfa 117-218 arasindaki bölümde açiklanan ve yukarida bulunmayan istilahlarin özeti.
--------------------------------------------------------------------------------
HADİS ISTILAHLARI: BİRİNCİ FASIL HADİSİN KISIMLARI Hadis, sahih, hasen ve zayıf olmak üzere üç bölüme ayrılır. Mevzu'a gelince, "Mevzu' hadis" tabirini işittiğin veya bir yerde okuduğun zaman şunu bilmelisin ki, buradaki hadis sözü, onun nakil ve rivayet edilmesinin haram olduğunu gösterir. (Mevzu' hadis: Yalancıların uydurduğu ve iftira ederek Rasulüllah (as)'a nisbet ettiği haberdir . Mevzu' hadis, gerçekte hadis hükmünde olmayıp, yalnız onları uyduranlara göre hadis hükmündedir ).
İKİNCİ FASIL (Birinci Kısım)SAHİH HADİS
Sahih hadis: "Şaz ve mu'allel olmayarak, isnadı Rasulü Ekrem (as)'e veya sahabeden yahut daha sonrakilerden birine varıncaya kadar adl ve zabt sahibi kimselerin, yine kendileri gibi adl ve zabt sahibi kimselerden muttasıl senedlerle rivayet ettikleri hadistir".
(Şaz hadis: Makbul bir ravinin kendinden daha makbul olan bir raviye muhalif olarak rivayet ettiği hadistir).
(Muallel hadis: Dış görünüşü bakımından kusursuz gibi görünse bile, sıhhatini zedeleyen bir kusuru olduğu anlaşılan hadistir).
(İsnad ve sened: Bir metnin sonraki nesiller tarafından kaynağına ulaştırılmasıdır).
(Metin: Bir hadisin bölümlerinden ikincisidir ve isnadın son bulduğu yerden başlayan kısımdır. Bu kısım umumiyetle Hz.Peygamber (as)'le ilgili bir konuyu aktaran ifadelerdir. Hadisin tarifi açısından göz önüne alındığında metin, ya Hz.Peygamber (as)'in sözünü ya da fiilini, ya da O (as)'na ait bir işi, bir olayı bir hali veyahut özelliği anlatan ifadelerdir).
(Adl: Ravinin büyük günahları işlediği bilinmemesi ve küçük günahları işlemekte ısrar etmemesidir. Bu özellikleri taşıyan kimselere hadis ıstılahında adl veya adil denir, çoğulu ise udul gelir).
(Ravi: Genellikle Hz.Peygamber (as)'in hadislerini rivayet eden kimseye denir).
(Zabt: Ravinin işittiği bir hadisi aradan uzun zaman geçse bile dilediği anda hatırlayabilecek şekilde ezberleyip aklında tutma yeteneğine sahib olması". İbnu Hacer'e göre buna zabtu's-sadr (göğüs zabtı) denir. Bir de zabtu'l-kitab (kitab zabtı) vardır ki, ravinin kendi hadislerini ihtiva eden kitabını veya notlarını başkalarına rivayet edinceye kadar her türlü tahriften korumasıdır).
(Muttasıl sened: Ravilerinin herbirinin bir önceki raviden işitmesi sebebiyle ilk raviye dayanan sened). Sahih hadise müsned ve muttasıl dendiği gibi, mütevatir ve ahad da denir; ayrıca garib ve meşhur demek de mümkündür.
Mütevatir Hadis: "Aklın ve adetin yalan üzere birleşmelerini imkansız gördüğü bir topluluğun, senedin başından sonuna kadar yine kendileri gibi bir topluluktan rivayet ettiği sahih hadistir". Bu topluluğun sayısını bazı kimseler en az dört, beş, on, on iki, yirmi, kırk, yetmiş, üç yüz on üç erkek ve iki kadın şeklinde tahdid etmeye (sınırlamaya) çalışmışlar, buna da Kur'an'dan bazı ayetleri delil getirmişlerdir. Bütün bu istidlaller -isterse Kur'an-ı Kerim'den istinbat edilmiş (çıkarılmış) olsun- açık ve net değildir; zira bütün bu ayet-i kerimeler, orada bahsedilen hususi (özel) bir hadise ile alakalıdır. İbnu Hacer der ki: "Gerçekten de adet tesbit etmenin bir faydası yoktur". Mütevatir hadis, lafzi ve ma'nevi olmak üzere ikiye ayrılır:
1-Lafzi mütevatir: Adı geçen topluluğun, senedin başından sonuna kadar, metnini aynı lafızla ve aynı şekilde rivayet ettiği hadistir. Alimlerin çoğu -mütevatir hadis'te her bakımdan lafzi mutabakatın (uygunluğun) bulunması şart koşulduğu takdirde-Kur'an-ı Kerim'den başka bir yerde bu şarta uyan bir naklin bulunmasını muhal (imkansız) görmektedir. Bazı alimler de bizzat hadis-i nebevide bir hayli lafzi mütevatirin bulunduğunu te'yit ederler (doğrularlar) ve buna delil olarak da, ayın yarılması, şefaat, kütüğün inlemesi, mest üzerine mesh, isra ve mi'rac, Rasulüllah (as)'ın parmaklarından su fışkırması ve az yiyeceği birçok askere yetiştirmesi hadislerini ve benzeri hadisleri ileri sürerler.
2-Ma'nevi mütevatir hadisin rivayetinde lafzi bir mutabakat (uygunluk) aranmadığını söylemeye gerek yoktur. Ravileri ihtilaf etse de, aklen ve adeten yalan üzere birleşmelerine imkan olmayan bir topluluğun, hadisin manasını eda etmeleri (yerine getirmeleri) kafidir. Ma'nevi mütevatir, kimsenin inkar edemeyeceği kadar çoktur. Bunun misali: "Duada elleri kaldırmak" hakkındaki hadis-i şeriflerdir. Muhaddislere göre: "Tevatür, isnad ilminin şümulüne (içine girmez) girmez. Mütevatir hadisin ravileri araştırılmaz, hatta böyle bir araştırma yapmaksızın onunla amel etmek icab eder (gerekir)".
(Tevatür: Yalan söylemeleri aklen mümkün olmayan çok sayıda kalabalığın bir haberi birbiri ardınca haber vererek nakletmekte birleşmelerine denir). Hem lafzi, hem de ma'nevi mütevatir hadisin kesin ve yakini (şüpheden kurtulmuş) bilgi ifade ettiğinde bütün muhaddisler müttefiktir (birleşmiştir). Onların ihtilafı, haber-i vahid olan sahih hadisin zan mı, yoksa kat'iyet mi ifade ettiği hususundadır. Muhaddislerin çoğu, sahih hadisin kat'iyet ifade edebilmesi için şeyhan (İmam Buhari ve İmam Müslim) tarafından tahric edilmiş olması lazımdır, derler. İbnu Hazm der ki: "Rasulü Ekrem (as)'e varıncaya kadar hep adalet sahibi raviler tarafından rivayet edilen haber-i vahid hem ilim, hem de amel ifade eder".
(Muhaddis: Senedler, illetleri, senedde adı geçen ravileri, isnadın ali ve nazil olanını bilen, çok sayıda hadis ezberleyen, Kütüb-i Sitte'yi, Ahmed b. Hanbel 'in Müsned'ini, Beyhaki'nin Sünen'ini, Taberani'nin Mu'cem 'ini ve ayrıca bin tane hadis cüz'ünü dinlemiş olan kimseye denir).
(İllet: Bir hadiste dışarıdan farkedilemeyen ve bu hadisin sıhhatini yok edecek nitelikteki kusuruna denir).
(Ali İsnad: Herhangi bir hadisin ravisi ile kaynağı olan Hz.Peygamber (as) veya o hadisi rivayet etmiş bulunan meşhur hadis imamlarından birisi arasında en az sayıda ravinin bulunduğu veyahut da tanınmış hadis kitaplarından birinin musannefine arada en az ravi ile ulaşabilen isnaddır).
(Musannef: Çeşitli konulardaki hadisleri bir araya toplayan hadis kitaplarına denir).
(Nazil İsnad: Ali İsnad'ın zıddıdır ve hadisi rivayet eden son ravi ile ilk kaynağı olan Hz.Peygamber (as) veya bir hadis alimi arasında normalin üstündeki sayıda ravi bulunan isnaddır).
(Kütüb-i Sitte: Altı kitap anlamındadır. Bunlar şunlardır: İmam Buhari'nin ve Müslim'in Sahihleri, İmam Ebu Davud, et-Tirmizi, en-Nesei ve İbnu Mace'nin Sünen'leri ).
(Müsned: İslam'a giriş sırası esas alınarak sahabe adlarına veya neseblerine (soylarına) göre hadislerin zikredildiği kitaplardır. Bu müsnedlerin en mükemmeli ve en genişi İmam Ahmed b. Hanbel'in Müsned'idir. Bu kitapta kırk bin müsned hadis vardır. Bunlardan on bini mükerrerdir (tekrar edilenlerdir)).
(Sünen: Hz.Peygamber (as)'in sünnetini aksettiren hadislerin yazılı olduğu kitaba denir. Sünen kitaplarında genellikle merfu' yani Hz.Peygamber (as)'e ait hadisler bulunur. Sünen kitapları ikinci hicri asrın ilk yarısından itibaren yazılmaya başlanmıştır).
(Mu'cem: Hocaların veya şehirlerin yahut kabilelerin adlarına göre hadislerin alfabetik olarak sıralandığı kitaplardır. En meşhur mu'cemler, et-Taberani'nin el-Kebir, el-Evsat ve es-Sağir adlı mu'cemlerdir).
(Hadis Cüz'ü: Daha ziyade belli bir kişiden gelen hadisleri toplamak maksadıyla tertip edilen (düzenlenen) çoğu küçük çapta hadis kitaplarına denir).
(Haber-i Vahid: Bir nesilde bir tek ravi tarafından rivayet edilen habere denir).
(Tahric: İki manada kullanılır. Birisi rivayet, diğeri hadislerin kaynağını göstermek). Kabule şayan (layık) görüş, İbnu Hazm 'in görüşüdür; zira sadece Sahihayn hadislerinin kat'iyet ifade ettiğini söylemenin hiçbir manası yoktur. Bu iki kitabın dışında kalan kitaplardan sıhhati kesin surette bilinenleri de aynı şekilde kabul etmek gerekir. Bunların mü'minlerce büyük bir değeri haiz olması (büyük bir değer taşıması), diğer kitaplardaki sahih hadislerin değerini küçümsemeyi gerektirmez.
(Sahihayn: İki sahih manasına gelen bu tabir İmam Buhari ve İmam Müslim'in sahihlerine denir . Sahih terimi ise sahih hadisleri ihtiva (içeren) eden kitaplar için kullanılır). "Sahih hadisin özelliği, Rasulüllah (as)'dan meçhul olmayan bir sahabi, ondan da iki tabii rivayet etmek suretiyle ve hadisçiler tarafından makbul addedilerek -birinin şehadet etme ehliyetini haiz olduğuna (taşıdığına) şehadet etmek gibi- günümüze kadar rivayet edilegelmesidir".
(Tabii: Hz.Peygamber (as)'in ashabından herhangi birisi ile görüşüp ondan hadis rivayet edene denir).
(Sahabi (çoğulu: ashab veya sahabe): Hz.Peygamber (as)'i peygamberliği sırasında mü'min olarak gören, mü'min olarak ölen kişilere denir). Sadece sahih hadisleri ilk defa toplayan İmam Buhari'dir. Sahih hadisleri toplama mevzuunda (konusunda) İmam Buhari'yi, talebesi İmam Müslim takip etmiştir. Hemen hemen ulemanın ekserisi (alimlerin çoğu), en sahih hadislerin Daru's-Sünne (sünnet yurdu) olan Medine halkı tarafından rivayet edilenler olduğunu kesinlikle belirtirler. İbnu Teymiyye diyor ki: "Hadis alimleri en sahih hadislerin Medineliler, sonra Basralılar, daha sonra da Şamlılar tarafından rivayet edilen hadisler olduğunda müttefiktirler".
Hasen hadis: Şaz ve illetten salim olarak, zabtı mükemmel olmayan raviler tarafından muttasıl bir senedle rivayet edilen hadistir. Sahih ile hasen arasındaki fark, sahih hadis ravisinin zabt bakımından mükemmel olmasına mukabil (karşılık), hasen hadis ravisinin bu bakımdan noksan olduğudur. Her iki hadis de şaz ve illetten salim olup ihticac ve istişhada elverişlidir.
(İhticac: Hadisten hüküm çıkarmaya denir) . (İstişhad: Bir hadisin aynı manaya gelen ve bir başka sahabiden nakledilen şahidini rivayet etmek, onu şahidi ile desteklemektir).
(Şahid: Araştırma neticesi ferd (tek) olduğu zannedilen bir hadise benzeyen ve tek başına rivayette bulunduğu zannedilen ravinin şeyhinden rivayet etmiş olduğu anlaşılan ikinci bir hadise denir). İmam Tirmizi'nin Cami'i hasen hadisin kaynağıdır. Hasen hadis tarifini ilk defa ortaya atan da İmam Tirmizi'dir . Hadisleri ilk olarak sahih, hasen ve zayıf şeklinde taksim eden yine odur. Muhaddisler zayıf hadisi iki kısma ayırırlar:
a) Amel edilebilecek olan zayıf hadis ki, bu İmam Tirmizi'nin ıstılahındaki hasen hadise benzer.
b) Terkedilmesi zaruri olan zayıf hadis ki, işte bu büsbütün değersiz (vahi) olan hadistir. Sahih ve hasen hadisi tarif ederken bunların şaz olmaması gerektiğine işaret etmiştik. Şaz olmadıktan başka bunlar münker de olmayacaktır.
(Münker hadis: Zayıf bir ravinin sika raviye muhalif olarak rivayet ettiği hadistir. Münker, şazın zıddıdır; zira şazın ravisi sika olduğu halde münkerin ravisi sika olmayıp zayıf kimsedir).
(Sika: Adalet ve zabt vasfı taşıyan ravilere denir). Sahih ile hasen arasında müşterek olan noktalardan biri de şudur: Bir sened hakkında sahihtir veya hasendir diye hüküm vermişsek, bu hükmün metne de şamil olması (onu içine alması) gerekmez; zira metin bazen şaz veya muallel olur. "Senedi sahih olan her hadisin metni de sahih olmaz" sözü şekilden önce muhtevayı (içeriği) gözeten muhaddislerin bir ölçüsüdür. Zayıf Hadis: Kendinde sahih ve hasen hadislerin sıfatları (vasıfları) bulunmayan hadistir.
A- ZAYIF HADİSİN NEVİLERİ
1. Mürsel Hadis Senedinden bir sahabi düşen hadistir. Yaşı ister küçük, ister büyük olsun bir tabiinin mutlak olarak Hz.Peygamber (as)'e nisbet etmek suretiyle (merfuan) rivayet ettiği hadistir.
(Merfuan (refeahu): Ravinin hadisi, isnadını Hz.Peygamber (as)'e kadar ulaştırarak O (as)'nun sözü olarak rivayet etti, manasına kullanılır). Mürselin zayıf sayılmasının sebebi, senedinin muttasıl olmayışıdır. Mürsel, dinde hüccet (delil) değildir. Alimlerin bir çoğu sahabenin mürselini zayıf görmeyerek onunla amel etmektedir. Sahihayn'de sayılamayacak kadar sahabi mürseli vardır; zira onların rivayetlerinin çoğu yine sahabedendir.
2. Munkatı' Hadis Senedinden bir kişinin düştüğü veya mübhem birinin zikredildiği hadistir. Zayıf oluşunun sebebi de, senedinin muttasıl bulunmayışıdır. Munkatı' hadis bu bakımdan mürsel gibidir.
3. Mu'dal Hadis Senedinden birbiri peşine iki veya daha fazla ravinin düştüğü hadistir ; munkatı' hadisten daha kapalı ve mübhemdir. Mu'dal, hususi bir surette olmak üzere, munkatı'ın bir kısmı sayılmaktadır; zira her mu'dal, munkatı'; fakat her munkatı' mu'dal değildir. Tebe-i Tabiinin irsal ettiği hadis de mu'daldır.
(Tebe-i Tabiin: Tabiilerden sonra gelenler, tabiine tabii olanlar, tabiini takip edenler; kısaca tabiilerle görüşüp onlardan hadis rivayet edenlerdir).
(İrsal: Tabiinin büyüklerinden birinin isnadında sahabiyi atlayıp "Hz.Peygamber (as) buyurdu ki" veya "Hz.Peygamber (as) şunu yaptı" ve benzeri ifadelerle isnadını Hz.Peygamber (as)'e ulaştırarak O (as)'ndan rivayette bulunmasına denir. Mu'dal munkatı'dan, munkatı' da mürselden daha değersizdir.
4. Müdelles Hadis
Müdelles üç kısımdır:
a) İsnad Tedlisi: Ravinin muasırı olup görüştüğü, fakat hadis almadığı birinden veya muasırı olduğu halde görüşmediği kimseden hadis işittiğini zannettirecek şekilde rivayet etmesidir. (Muasır: Aynı asırda, aynı devirde yaşayan kişi). Tedlisin en çirkin ve yalana en yakın olan kısmı budur. İmam Şafii, isnadda bir defa dahi tedlis yaptığını bildiği kimsenin hadisini almazdı.
b) Şüyuhta Tedlis: Ravinin durumunu gizlemek istediği şeyhini, haiz olmadığı (taşımadığı) yüksek vasıflarla anması veya bilinen künyesinden (ünvanından) başka bir isimle zikretmesidir. (Şeyh: Genellikle hadis talebesinin, meclisine devam ederek hadislerini rivayet ettiği hadisçiye denir).
(Meclis: Hadis okunan ve imla ettirilen oturumlara denir. Belli bir kitabın okunduğu, hadis meselelerin öğrenildiği derslere denildiği de olur).
c) Tesviye Tedlisi: Ravinin, hadisini makbul ve sahih göstermek için senedde bulunan -fakat kendi şeyhi olmayan- birini zayıf veya kendinden daha küçük olduğu için atlayarak, hadisi sadece sika raviler rivayet etmiş gibi göstermesine denir. Tedlisin en kötü çeşidi, büyük ölçüde bir aldatma mevcut olduğu için tesviye tedlisidir. Bütün çeşitleriyle müdelles hadisin zayıf hadisler grubuna girmesinin sebebi, ravilerinin sika olduğunun sabit olmamasıdır.
5. Muallel Hadis
Muallel hadis: Dış görünüşü bakımından kusursuz gibi görünse bile, sıhhatini zedeleyen bir kusuru (illet) olduğu anlaşılan hadistir. (Bazı hadisler vardır ki, ilk bakışta sıhhat şartlarına uygun görünür. Fakat hadis illetlerini iyi bilen bir alimin araştırması sonucu bu hadisin dışardan farkedilmeyen ve sıhhatini yok edecek nitelikte bir gizli kusuru olduğu ortaya çıkar. Bu gizli kusura illet, böyle gizli bir kusur taşıdığı bir alimin tetkiki (incelemesi) ile anlaşılan hadise ise muallel adı verilir. Hadis illetleri hadis ilminin en çetin ve ince konularından biridir. Dolayısıyla muallel hadisler konusu, Hadis Usulünün en önemli ve zor konularından birini teşkil eder. Bir muallel hadis daha çok isnad, bazen de metni yönünden muallel olur. Muallel hadisin zayıf hadisler grubuna girmesinin sebebi, illetin o hadisin sıhhatini gidermesidir).
6. Muztarib Hadis
Birçok rivayetleri bulunmakla beraber, bu rivayetler birbirine müsavi (eşit) olduğu için aralarında tercih yapılamayan, bir ravinin iki veya daha çok sefer rivayet ettiği, yahut iki veya daha çok ravinin rivayet ettiği hadistir. Bu hadisin zayıf olmasına sebeb, ravilerinin hıfz ve zabtı hakkında ihtilaf edilmesidir.
(Hıfz: Genellikle ravinin şeyhinden rivayet ettiği hadisleri güzelce ezberleyip muhafaza ederek yeri geldiğinde eksiksiz ve fazlasız olarak kendi talebelerine rivayet edebilme yeteneğine denir). Iztırab bazen metinde bulunmakla beraber, çoğunlukla isnadda bulunur.
(Iztırab: Bir ravi bir sefer rivayet ettiği hadisi ikinci sefere değişik tarzda rivayet eder. Ondan işiten ravilerde birbirlerinden farklı şekillerde rivayet ederler. Bir ravinin aynı hadisi birbirinden farklı şekillerde rivayet etmesi veya birden fazla ravinin birbirlerinden ayrı olarak rivayet etmeleri halinde adalet ve zabt durumları farklı olmadığından rivayetleri arasında tercih imkansız hale gelir. İşte bu tercih imkanı bırakmayan hale ıztırab adı verilmiştir).
7. Maklub Hadis
Ravilerden birinin metindeki bir lafzı veya isnaddaki bir şahsın ismini yahut nesebini alt-üst etmesiyle, tehir edilmesi (geriye bırakılması ) gerekeni takdim (öne almasıyla ) veya takdim edilmesi gerekeni tehir etmesiyle veyahut bir şeyin diğerinin yerine konması suretiyle rivayet edilen hadise denir.
8. Şaz Hadis
Makbul bir ravinin kendinden daha makbul olan bir raviye muhalif olarak rivayet ettiği hadistir. Şaz hadiste mutlaka teferrüd ve muhalefet şartlarının bulunması lazımdır. Bu iki vasfı haiz olan (taşıyan) bir hadis, sahih olmaktan çıkarak zayıf hadisler grubuna girer.
(Teferrüd: Ravinin rivayetinde tek başına kalmasıdır).
(Muhalefet: Ravinin, zayıf ise sika ravilere, sika ise kendisinden daha sika olana aykırı rivayette bulunmasına denir). Şaz hadisler zayıf hadisler olduklarından merdud sayılmışlardır. Bu bakımdan dini meselelerde hüccet (delil) olamazlar. Bir başka deyişle, şaz hadisle amel edilmez.
9. Münker Hadis
Zayıf bir ravinin sika raviye muhalif olarak rivayet ettiği hadistir. Münker, şazın zıddıdır; zira şazın ravisi sika olduğu halde münkerin ravisi sika olmayıp zayıf kimsedir. 10. Metruk Hadis
Hadiste yalan söylemekle itham edilen yahut fiili veya kavli bakımdan fıskı zahir (açık) olan veyahut çok gafil veya çok vehimli olan bir ravinin rivayet ettiği hadistir.
(Fısk: Ravinin fiil ve sözlerinde küfür derecesinde olmamak şartıyla İslam'a aykırı itikat taşıdığının görülmesidir. Ravilerin tenkidinde (eleştirisinde) göz önünde bulundurulan on tenkit esasından (metain-i aşere) biridir ve ravinin doğrudan doğruya adaletiyle ilgilidir). Bazı muhaddisler metruk yerine matruh terimini kullanmışlardır.
B- MEVKUF ve MAKTU' HADİSLER ZAYIF HADİSLERDEN MİDİR ?
Mevkuf sözüyle, sahabeden rivayet edilen söz, fiil ve takrirler kastedilmektedir. Mevkuf hadislerin içinde de zayıf olanları vardır. Fakat bu zayıflık hadisin mevkuf oluşundan gelmemektedir. Diğer bir ifadeyle mevkuf olduğu için zayıf değildir; bilakis bu zayıflık hadisteki şaz, illet, ıztırab gibi durumlardan meydana gelmektedir. Yoksa mevkuf hadise de, isnad ve metinlerine bakarak, Rasulüllah (as)'a ref ' edilen hadisler gibi sahih, hasen, zayıf demek mümkündür.
(Ref': Hadisi, isnadını Hz.Peygamber (as)'e kadar ulaştırıp merfu' olarak rivayet etmeye denir). Maktu' hadis ise, tabiinden rivayet edilen söz, fiil ve takrirlerdir. Maktu' -isnadının ve metninin durumuna göre- sahih, hasen, zayıf sıfatlarından birini alabilir, Maktu'un sahih ve hasen oluşu, değil Rasulü Ekrem (as)'den, sahabeden alındığı manasına dahi gelmez; aksine bizzat tabiinden rivayet edildiği anlaşılır. Bunlardan sadece büyük sahabilerle aynı çağda yaşamak bahtiyarlığına eren Said b. el-Müseyyeb , eş-Şa'bi , en-Nehai ve Mesruk gibi büyük tabiilerin maktu'larıyla ihticac etmemiz caiz olur.
C- ZAYIF HADİSLERİN RİVAYETİ ve ONLARLA AMEL ETME MESELESİ
Şu noktada hiç şüphe yoktur ki, -din nazarında- zayıf rivayetler ne şer'i (şeriatle ilgili) bir hüküm, ne de ahlaki bir fazilet için kaynak olur; zira zan, gerçekten hiçbir şey ifade etmez. Fezail (faziletler) de ahkam (hükümler) gibi dinin esas prensiplerindendir. Binaenaleyh bu prensipleri çürük bir temel üzerine, paramparça olacağı bir uçurum kenarına bina etmek doğru olamaz. Zaten gerek şer'i ahkam ve gerekse fezail babında (bahsinde) elimizde, başkasına lüzum bırakmayacak kadar çok sahih ve hasen hadis vardır.
BEŞİNCİ FASIL SAHİH-HASEN-ZAYIF HADİSLER ARASINDA MÜŞTEREK OLAN ISTILAHLAR
Bu ıstılahlar yirmi tanedir. Bunlardan asıl üzerinde durulması gerekenler mevkuf ve maktu' hadislerdir. Geri kalan on sekiz ıstılah da şunlardır: Merfu', Müsned, Muttasıl; Mü'ennen, Mu'an'an, Muallak; Ferd, Garib; Aziz, Meşhur, Müstefiz; Ali, Nazil; Tabi', Şahid; Müdrec; Müselsel; Musahhaf.
A. 1-2-3) Merfu', Müsned ve Muttasıl
1. Merfu': Özellikle Hz.Peygamber (as)'e izafe edilen söz, fiil veya takrire merfu' denir. Onun Hz.Peygamber (as)'e izafe edenin bir sahabi, bir tabii veya onlardan sonra gelen biri olması arasında bir fark bulunmadığı gibi, senedinin muttasıl olup olmaması arasında da bir fark yoktur. Hadisin sırf merfu' olması, mutlaka sahih denmesi için yeterli bir sebeb değildir. Merfu'da isnad bir tarafa bırakılarak sadece metnin durumuna bakılır: Bu hale göre Hz.Peygamber (as)'e izafe edilen herşey merfu'dur.
2. Müsned: İlk raviden sonuncu raviye kadar, senedi muttasıl olarak Rasulüllah (as)'a ref ' edilen hadistir. Müsned, ittisal ve ref ' şartlarını cem' etmekle (toplamakla) beraber, her merfu' müsned değildir; çünkü müsnedde isnada ve metne bakılır. Senedinde sonuna kadar ittisal bulunduğundan, her müsned muttasıl, metni Rasulüllah (as)'a ulaştığı için de her müsned merfu'dur.
(İttisal: Raviler arasında ınkıta' denilen kesiklik halinin bulunmayışı haline denir).
3. Muttasıl veya Mevsul: İster Rasulüllah (as)'a ref ' edilmiş olsun, ister sahabi veya daha berideki bir şahısta kalsın, senedinde kesiklik olmayan hadise bu ad verilir. Merfu' bazen muttasıl olduğu gibi, olmayabilir de; nitekim muttasıl da bazen merfu' olur; bazen olmaz. Müsned ise bu iki tabirden daha umumi (genel) olup aynı zamanda muttasıl ve merfu'dur . Bütün bu ıstılahlar, ravilerinin durumlarına göre sahih, hasen veya zayıf olmaya müsaittir.
B. 4-5-6) Mu'an'an, Mü'ennen ve Muallak
4. Mu'an'an Hadis: -Lafzından da anlaşılacağı üzere- tahdis ve sema' sözleri açıkça belirtilmeden senedinde "fulanun ve fulanun" denen hadistir.
(Tahdis: Hadis rivayetine denir).
(Sema': Hadis rivayet metodlarından biri, birincisi ve en önemlisidir. Hadisi, bizzat şeyh denilen muhaddisle bir araya gelerek, ondan işitmek suretiyle gerçekleşir).
5. Mü'ennen Hadis: Senedinde "(haddesena fulanun enne fulanen" ibaresi kullanılan hadistir.
6. Muallak Hadis: İsnadın baş tarafından bir veya birbiri peşine daha fazla ravinin ismi hazfedilerek (yok edilerek), mahfuzun (yok edilenin) üst tarafındaki raviye isnad edilen hadistir.
C. 7-8) Ferd ve Garib
Ferd Hadis: Tarikleri çok olsa bile tek ravinin infirad ettiği hadistir . (Tarik: Bir hadisin senedine verilen bir diğer isimdir).
(İnfirad ve Teferrüd: Ravinin rivayetinde tek başına kalmasına, bir başka deyişle, hadisi herhangi bir şeyhten ondan başka rivayet eden olmamasına denir).
Garib Hadis: Senedin herhangi bir yerinde, bir şahsın rivayetinde teferrüd ettiği hadistir. Ferd ile Garib hadisler arasında müşterek bir rabıta (bağ) vardır ki, o da teferrüd mefhumudur (kavramıdır). Muhaddisler ferd tabirini çoğu zaman, herhangi bir şekilde takyid edilmeyen (sınırlandırılamayan) mutlak ferd hakkında; garib tabirini ise, çoğunlukla muayyen (belli) bir şeyle kayıtlanan (sınırlandırılan) nisbi ferd hakkında kullanmaktadırlar.
(Mutlak Ferd: Senedin baş tarafındaki sahabi veya tabiinin tek başına rivayette bulunduğu hadistir).
(Nisbi Ferd: Genel olarak hususi bir cihete (yöne) nisbetle ferd olan hadistir). Mutlak Ferd ile Nisbi Ferdin şaz ile karıştırılması doğru değildir. Daha önce de gördüğümüz üzere, şazda, teferrüd ve muhalefet şartlarının bulunması gereklidir.
D. 9-10-11) Aziz, Meşhur ve Müstefiz
Bu üç ıstılahın müşterek noktaları, nisbi ferd ile manevi mütevatir arasında yer almış olmalarıdır. Bunlarda -nisbi ferd olduğunu gördüğümüz- bir nevi gariblikte vardır; zira "bir şeyhten iki veya üç kişinin müştereken rivayet ettikleri garib hadise aziz denmektedir. Şayet hadisi rivayet edenler bir cemaat olursa, hadis meşhur adını alır. Şeyhten rivayet eden bu cemaatın sayısı, baş tarafta da son tarafta da aynı olursa, hadise müstefiz denir. Hadis, müteaddit rivayetlerinin bulunduğu anlaşıldıktan sonra halk arasında yayıldığı için, onda bir nevi manevi tevatür de bulunmaktadır. Şu da var ki, bu üç nevi, mütevatirden çok, garib ile ilgilidir; zira bahisleri isnadla alakalıdır. Mütevatirin ise isnadla bir ilgisi yoktur. Batıl (asılsız) olan meşhurun misali (örneği) hadsiz hesapsızdır. Çoğu da avam arasında pek yaygındır. Mesela: "Kendini bilen kimse, Rabb'ini de bilir" ile "Patlıcan her derde devadır" hadisi bunlardandır.
12-13) Ali ve Nazil
Ali İsnad: Herhangi bir hadisin ravisi ile kaynağı olan Hz.Peygamber (as) veya o hadisi rivayet etmiş bulunan meşhur hadis imamlarından birisi arasında en az sayıda ravinin bulunduğu veyahut da tanınmış hadis kitaplarından birinin musannefine arada en az ravi ile ulaşabilen isnaddır.
(Musannef: Çeşitli konulardaki hadisleri bir araya toplayan hadis kitaplarına denir).
Nazil İsnad: Ali İsnad'ın zıddıdır ve hadisi rivayet eden son ravi ile ilk kaynağı olan Hz.Peygamber (as) veya bir hadis alimi arasında normalin üstündeki sayıda ravi bulunan isnaddır. Ali'nin Nazil'den üstün olduğunu mutlak olarak söyleyip geçmemelidir. Bir husus ile değer kazanan nice nazil isnadlar vardır ki, ali isnaddan üstündür. Nitekim nazil isnadın ricali daha sika veya daha hafız yahut daha fakih olursa veyahut tahammül tarzı sema'a daha yakın bulunursa, ali isnaddan üstün olur.
(Tahammulu'l-Hadis: Hadis almak demektir ve tamamen rivayet karşılığıdır).
(Sema': Hadis rivayet metodlarından biri, birincisi ve en önemlisidir. Hadisi, bizzat şeyh denilen muhaddisle bir araya gelerek, ondan işitmek suretiyle gerçekleşir).
14-15) Mütabi' ve Şahid
Mütabi': İ'tibar sonunda ferd olduğu sanılan hadisle aynı veya benzer lafızlarla başka ravi tarafından rivayet edildiği anlaşılan hadise denir.
(İ'tibar: Ferd olduğu zannedilen bir hadisin mutabi' olup olmadığını anlamak için tariklerini cami'lerden, müsnedlerden ve cüz'lerden aramaya denir).
Şahid: Hadisin ravisine, bir başka ravinin, aynı hadisi diğer bir sahabiden lafzan ve manen benzeyen- veya sadece mana i'tibariyle benzeyen- bir metinle rivayet ederek muvafakat ettiği (uygun düştüğü) hadistir.
16) Müdrec
Müdrec: Metninde veya senedinde kendine ait olmayan bir fazlalık görülen hadistir . Metindeki idrac çoğu zaman hadisin sonunda olur. Hadise kendi sözlerini katan bazı raviler, bunu hadisi izah ve tefsir etmek (açıklamak) için yaparlar. Bu kabil (tür) idrac bazen hadisin başında veya ortasında olur. Hadisin baş tarafında olan idrac, ortasında olan idrac'dan daha çoktur. (İdrac: Ravinin rivayet ettiği hadisin metnine veya senedine aslından olmayan sözler sokmasına denir).
Müdrec olan kısım birkaç şekilde bilinir: 1. O kısmın Hz.Peygamber (as)'e nisbet edilmesi muhal (imkansız) olur. 2. Sahabinin müdrec cümleyi Hz.Peygamber (as)'den duymadığını açıkca söylemesidir. 3. Bazı raviler müdrec olan sözü merfu' metinden ayırarak kimin söylediğini belirtir ve ilave edilen kısımla, edilmeyeni gösterir.
17) Müselsel Hadis
Müselsel Hadis: Müsned ve muttasıl olup, içinde tedlis bulunmayan ve rivayet şekli hakkında Rasulüllah (as)'a varıncaya kadar her ravinin bir önceki raviden naklettiği birbirinin aynı sözlerin ve hareketlerin senedinde tekrar edildiği hadistir.
(Tedlis: Bir ravinin muasırı olup görüşmediği veya görüştüğü halde hadis almadığı bir şeyhten işitmişcesine rivayette bulunmasına denir).
(Muasır: Aynı asırda, aynı devirde yaşayan kişi).
18) Musahhaf Hadis
Musahhaf Hadis: Muharref gibi isnad veya metninde bir kelimesinin değişmesiyle rivayet edilen hadise denir.
(Muharref: Genellikle ibareleri değiştirilerek rivayet edilmiş hadislere denir). Yazılışı aynı olmakla beraber, noktaların değişmesiyle meydana gelen harf veya harflerin değişikliğine Musahhaf, şekil ile alakalı olan değişikliğe de Muharref adı verilir. Musahhaf daha çok metinlerde, bazen de isnadlardaki isimlerde vuku bulur (olur).
ALTINCI FASIL MEVZU' HADİSLER VE UYDURMA SEBEBLERİ
Sahih rivayeti, uydurmasından ayıracak maddelerin en meşhurları aşağıdaki beş maddedir. Bir haberin uydurma olduğuna hükmetmek için, bunlardan birinin bulunması dahi kafidir (yeterlidir). Birinci kaide: Hadis uyduran kimsenin, yaptığı işi bizzat i'tiraf etmesidir. İkinci kaide: Rivayet edilen sözde bir gramer hatası veya bir mana bozukluğu bulunmasıdır. Böyle bir kusurun, Arapların en fasihi olan Rasul-i Ekrem (as)'den sadır olması (meydana gelmesi) imkansızdır.
(Fasih: 1- Bir dilin kaidelerine ve inceliklerine uyarak konuşan; açık anlaşılır ve düzgün konuşan kişi.
2- Fesahata uygun söz).
(Fesahat: Sözün kelime, mana, ahenk ve sıralama yönlerinden kusursuz olması. Dilin doğru, düzgün, açık ve akıcı şekilde kullanılmasıdır). Esas rekaket, mana bozukluğudur. Buna lafız bozukluğu eklenmese bile sadece mana bozukluğu, o sözün uydurma olduğunu gösterir; zira İslam, baştan sona güzeldir; rekaket ise çirkin olan bir şeyde bulunur. Sadece lafız bozukluğu bunu göstermez; çünkü bir hadis, manen rivayet edilirken, lafızları fasih olmayan lafızlarla değiştirilerek rivayet edilmiş olabilir. Evet, eğer ravi o lafızların Hz.Peygamber (as)'in lafızları olduğunu söylerse yalancıdır.
(Rekaket: İfadenin zayıf olması hali, selametin zıddı). Üçüncü kaide: Rivayet edilen sözün tevili mümkün olmadan akla veya his ve müşahedeye aykırı düşmesidir.
(Tevil: Bir söz veya hareketi görünen manası dışında yorumlamaya denir).
(Müşahede: Rü'yet (basiret, isabetli düşünme hassası (hususiyeti)). Dördüncü kaide: Hadis diye rivayet edilen sözün, basit bir iş yüzünden şiddetli cezalar veya büyük mükafatlar görüleceğini ifade etmesidir. Hikayeci vaizler, halk tabakasının kalbini kazanmak için bu nevi sözler uydurmaya pek hevesli idiler. Beşinci kaide: Hadis uyduran kimsenini yalancılıkla tanınan, dindarlıkla ilgisi bulunmayan ve şahsi arzularını tahakkuk ettirmek (gerçekleştirmek) hevesiyle hadisler ve senedler uydurmaktan korkmayan biri olmasıdır.
Hadis uydurma hareketi, hi
------------- <font color=RED>“Bilginin elde edilmesi... bizi iyiye ulaştıracaktır.”[/COLOR]
|