Vesiletunnecat Homepage
Forum Home Forum Home > GENEL FORUM > Soru - Cevap
  New Posts New Posts
  FAQ FAQ  Forum Search   Register Register  Login Login

24 Saat Kur`an-ı Kerim Dinleme


Diyanetin 213 soruya verdiği cevaplar - 7.Bölüm

 Post Reply Post Reply
Author
Message
kral View Drop Down
Administrator
Administrator
Avatar

Joined: 08-03-2006
Status: Offline
Points: 1323
Post Options Post Options   Thanks (0) Thanks(0)   Quote kral Quote  Post ReplyReply Direct Link To This Post Topic: Diyanetin 213 soruya verdiği cevaplar - 7.Bölüm
    Posted: 01-03-2009 at 18:31
 
151- Dul kadının evlenmeden yaşaması günah mıdır?
Kocasından boşanan veya kocası ölen bir kadın "iddet" denilen bir süre beklemeden evlenemez. Boşanan kadının iddet süresi, boşandıktan sonra üç defa adet görüp temizlenmesi; adetten kesilmiş ise üç ay beklemesi kocası ölenin ise ölümden sonra dört ay on gün beklemesidir. Şayet bunlar hamile iseler, iddet süresi doğum ile sona erer.

Dul kadın iddet süresi bittikten sonra isterse evlenir. İffetini koruyarak evlenmeden hayatını sürdürmesinde de dinen bir sakınca yoktur. "Nikah altında ölmek gerekir" şeklindeki söylentinin sağlam dayanağı yoktur.

152- Hastanede çalışan veya hastaya bakan kişi bazan hastanın edep yerlerini görüyor, günah mıdır?
Erkeklerde avret, göbeğin altından dizin altına kadar; kadınlarda ise el, yüz ve ayaklar hariç bütün uzuvlardır. Avret olan yerlerin açılması ve o yerlere bakılması haramdır. Ancak bir erkek, karı-sının yüzüne göğsüne pazı ve baldırlarına baka-bilir. Tenasül uzuvlarına ise zaruret bulunmadıkça bakmamalıdır. Ameliyat ve tedavi için, erkek olsun kadın olsun, herhangi bir kimsenin avret yerine bakılması gerekirse zaruret miktarınca bakmak ve baktırmak caizdir. Elde olmayan sebeplerle hasta-nın açılmış bulunan avret yerlerine kasdî olmadan bir defa bakmakta günah yoktur. Tekrar tekrar bakılması ise haramdır. Böyle bir durumda hastanın edep yerleri hemen örtülmeli, mümkün olduğu kadar açılmasına meydan verilmemelidir.

153- Tuvalette konuşmak caiz midir?
Tuvalette konuşmak caiz olmakla birlikte edebe aykırı olduğu için mekruhtur. Bir zaruret olmadıkça konuşmamak İslamî terbiye gereğidir.

154- Zararlı hayvanlar öldürülebilir mi?
Zararlı olmayan hayvanlar öldürülemez, dövülemez. Zararlarını def etmek için yılan, akrep ve fare gibi hayvanlar; sinek, kene ve pire gibi haşereler öldürülebilir. Ancak, hiçbir hayvan eza edilerek ve ateşe atılarak öldürülemez.

155- Cami lokalinde düğün yapmak caiz midir?
Camiler, Müslümanların ibadet yerleridir. Camiler, adabı çerçevesinde sadece düğün için değil, diğer toplanma ve irşad gibi faaliyetler için de kullanılabilir. Ancak, her düğünde biraz da eğlence ve şenlik bulunacağı için düğünlerin cami hariminde yapılması uygun değildir. Camilerde nikah-kıymak müstehaptır. Cami lokallerinde aynı şeyleri ifa etmek caizdir.

156- Kamu arazisine cami vs. yapılabilir mi?
Kamu arazisi devlet adına tüm vatandaşların ve gelecek nesillerin malıdır. Demek ki bu tür arazi sahipsiz değildir. Ammenin malıdır. Halkı temsil eden devletin izni olmadan alınan kamu arazisi gasp edilmiş demektir. Böyle bir arazi üzerinde, izinsiz olarak bir şey yapılamaz. Cami yapmak için usulüne uygun olarak devletten izin alınmalıdır.

157- Resim yapmak, ressamlık sanat ve kazancı helal midir?Anne ve baba gibi yakınlarımızın resimlerini evlerimize asabilir miyliz?
Dinimizde tapınılmak veya tazim gösterilmek amacıyla fotoğraf, resim ve heykel yapılması haramdır. İslam bilgin ve müctehidleri İslam ahlakına ve adabına aykırı olmayan, manzara, ağaç, taş ve hatıra resimleri gibi cansız şeylerin resimlerinin yapılmasını ve bu sanatla iştigal edilmesini caiz görmüşlerdir. İslam alimleri aynı zamanda tapınma ve tazim amacı güdülmeyen ve umumî adaba aykırı olmayan canlı varlıkların resimlerinin yapılmasını da caiz görmüşlerdir.(Burası yanlış)

Müstehcen ve gayri ahlaki fotoğraf ve resimlerin yapılması veya çekilmesi ise dinen caiz değildir.

Gerek anne ve babanın, gerekse saygı duyulan kimselerin fotoğraflarını, şüphesiz ubudiyet ve tazim kasdı olmaksızın, evde uygun bir yere hatıra olarak asmak caizdir.(?) Ancak, canlı resmi bulunan yerde namaz kılmak mekruh görülmüştür.

158- Milliyetçilik ve kişinin mensubu olduğu milleti sevmesi dine ters düşer mi?
Her insan, kendisine yakın olanları, uzak olanlara göre daha çok sever, onların sevinç ve kederlerine, kendisine uzak kimselere göre daha çok' ortak olur. Bu duygu insanda tabiidir ve herkeste doğuştan vardır. Nitekim çocuğa "bunlar senin annen ve babandır, bunları sevmelisin" diye bir şey öğretilmeden, çocuk anne babasını ve her gün çevresinde olan kişileri, yabancılara göre daha çok sever.

Bu anlamda, bir insan, mensubu olduğu milleti de, diğer toplumlardan daha farklı bir şekilde sever, onun başarıları ile onurlanır,  başarısızlıklarından elem ve üzüntü duyar. Bu anlamda milliyetçilik meşrudur ve hiç bir sakıncası yoktur. Ancak, bu duygu, kişiyi mensup olduğu millet dışında, diğer insan ve toplumları hor görmeğe, onlara zulüm ve haksızlık yapmağa sevk eden bir boyuta ulaşırsa, buna ırkçılık veya kavmiyetçilik denir. Irkçılık ve kavmiyetçilik ise, dinimizde haramdır. Görüldüğü üzere ırkçılığın, milliyetçilik ile bir ilgisi yoktur. Bunlar farklı kavramlardır.

159- İslam göz değmesini nasıl görür?
Göz değmesi çok kere vakidir. Tecrübe ve müşahedeler bunu göstermektedir.

Nitekim bir hadis-i şerifte: "Kendisinin veya Müslüman kardeşinin bir şeyi, bir kimsenin hoşuna gîdince ona bereketle dua etsin. Çünkü göz değmesi haktır" (İbn Mace, Sünen, 2/1159-1160, Hadis No: 3508-3509) buyurulmuştur.

Diğer bir hadis-i şerifte de: "Her kim hoşuna giden bir şey görürse: Maşaallah, la kuvvete ltla billah, derse ona göz zarar vermez" (Keşfü'l-hafa, Hadis No: 1797) buyrulmuştur.

Ayrıca, Rasul-i Ekrem (S.A.V.) Efendimiz göz değmesine karşı Ayetü'l-Kürsî ile İhlas ve Muavvizeteyn (Felak ve Nas) surelerini okuduğu ve ashabına da bunları okumalarını tavsiye buyurduğu rivayef edilmektedir. (Tecrid-i Sarih Tercemesi 12/90, Hadis No: 1932)

160- Rüşveti verenle alan aynı mıdır?
Başkasının malını haksız yere yemenin yollarından biri de rüşvettir. Rüşveti veren de alanda tüm vatandaşları ilgilendiren bir hakka tecavüz etmişlerdir. Çünkü rüşvetle yapılan yanlış işten birileri yararlanırken, birileri de mutlaka zarar görür. Bu nedenle İslam hem vermeyi hem de almayı büyük günahlardan saymıştır. Rüşvetten kazanılan bir geliri yemek kesinlikle haramdır.

Hakkını başka bir yolla alamama durumunda verilen rüşvetin günahı ise alana aittir. Çünkü bunda verenin, haksızlık demek olan zulmü gidermek amacı vardır.

161- Gümrük ödemeden getirilen mal helal midir?
Gümrük vergisi, ithal edilen maldan devletin aldığı bir vergidir. Bu ve diğer vergiler hizmet olarak halka geri döner. Bu vergilerde ülkenin ve onda yaşayan insanların hepsinin hakkı vardır. Vergi ödemeyen kişi de bu hizmetlerden yararlanmaktadır. Bu sebeple ödemesi gereken vergileri ödemeyen kimseler, vergi ödeyenleri sömürmüş ve haksız kazanç elde etmiş olurlar.

Ayrıca, malını gümrüksüz geçirmek isteyenler yalan beyan ya da rüşvetten dolayı günahkar olurlar.

162- Aslında 2 çocuğu olduğu halde 3-4 çocuğu varmış gibi göstererek para almanın hükmü nedir?
Dinimizde yalan söylemek ve yalan beyanda bulunmak haramdır. Bu itibarla bir kimsenin 2 çocuğu olduğu halde 3 veya 4 çocuğu varmış gibi beyanda bulunarak hakkı olmayan parayı alması da haramdır.

163- İşsizlik parasını almak caiz midir?
Devletin kanunlarla kurduğu çalışanlarla ilgili kurumların bünyesinde bulunmak caizdir. Gerekli kesintilere katılmak meşrudur. Her teşekkül bu kesintilerle kendi mensuplarına yardım etmektedir. Gerek emeklilik ve gerekse işsiz kalma durumlarında yapılan ödemeyi almak da meşrudur. Bunun kuralları tamamen devletin geliştirdiği mevzuata bağlıdır. Kişi işe girerken bu şartları kabul ederek girmektedir. Her iki taraf da akitlerindeki şartlara uymak durumundadır.

Ancak, yalan beyanda bulunarak veya çalışabildiği halde çalışamaz raporları alarak çalışmadan veya işsiz görünerek işsizlik parası almak caiz değildir. Bu gayri müslim ülkede de olsa aynı-dır, çünkü bu bir kandırmadır.

164- İş yerinde veya sokakta para veya eşya bulan nasıl hareket etmeli?
Bir yitiği bulunduğu yerden almanın hükmü, çeşitli itibarlara göre bazen mübah, bazen mendup, bazen vacip, bazen da haram olabilir.

Görüldüğü yerde bırakıldığı takdirde zayi olma tehlikesi olmayan bir yitiği, sahibine vermek üzere alıp kaldırmak mübah; zayi olması ihtimali bulunan bir yitiği, sahibine vermek üzere almak mendup; zayi olmasından korkulan bir yitiği sahibine vermek üzere alıp saklamak vacip; sahibine vermek niyetiyle değil de kendisine mal etmek maksadıyla almak ise, haramdır.

Bir kimsenin sahibini bulunca kendisine vermek üzere aldığı bir yitik mal, onun elinde emanet hükmündedir. Kusuru olmaksızın kaybolur veya bir zarar görürse, ödenmesi gerekmez. Fakat, sahi-bine vermek için değil de, kendisine mal etmek üzere almış ise, bulan kişinin kusuru olmadan da kaybolsa veya bir zarara uğrasa, ödemesi gerekir.

Yitiği bulan b.u malın sahibini bulmak için bir yıl malı bekletir ve uygun sürelerle ilan eder. İlan müddeti en çok bir senedir. Bulunan bir şeyin önem derecesine ve sahibinin arama ihtimaline göre, bu süre daha kısa da olabilir. ilan sonunda sahibi çıkarsa ona verilir. Çıkmazsa yoksullara veya bir hayır kurumuna verilir. Yitik olarak bulunan malların resmî makamlara teslimi de mümkündür. Bulan yoksul ise kendisi de yararlanabilir.

165- Alacaklısı bulunamayan borç nasıl ödenir?
Alacaklısı, arandığı halde bulunamayan veya sahibi belli olmayan, ölmüş veya mirascıları da kalmamış bir borcun ödenmesi ve onun manevî mesuliyetinden vebalinden kurtulmak için şu şekil-de hareket edilmesi uygun olur.

Alacaklı öldüğü takdirde mirası varislerine intikal ettiğinden, borçlu borcunu onlara ödediği takdirde mesuliyetten kurtulmuş olur. Şayet varisi yoksa veya nerede oldukları bilinmiyorsa, borcun o kişinin namına fakirlere, hayır kurumlarına, yahut hazineye, alacaklı gayr-i müslimse ancak hazineye verilmesi gerekir.

166- Müslüman olmayan birisinin hakkını nasıl ve ne şekilde ödeyebiliriz?
Ayhca kul hakkı konusunda Müslüman ile gayr-i müslim arasında fark var mıdır?
İster Müslüman, ister gayr-ı müslim olsun, başkasının hakkını üzerine geçirmenin vebal ve sorumluluğu çok ağırdır. Helallaşmak daha zor olacağı için, gayr-ı müslimin hakkına tecavüzün sorumluluğu daha da önemlidir. Dolayısıyla ister Müslüman, ister gayr-ı müslim olsun, dünyada ödenmeyen veya helallik elde edilmeyen hakkın karşılığı ahirette sorulur.

Bu itibarla; gerek Müslüman, gerek gayr-ı müslim olsun, bir başkasının üzerimize geçmiş hakiarını kendilerine iade etmek, ölmüşlerse, varislerine vermek veya onlarla helallaşmak gerekir. 0 da mümkün değilse Müslüman hakkı için, bir hayır kurumuna tasaddukta bulunmak ve gayr-ı müslim hakkı için de amme menfaatına olan bir işe sarfetmek veya hazineye yatırmak suretiyle, hayatta iken, kul hakkı sorumluluğundan kurtulmak gerekir.

167- Haram para ile hayır yapılabilir mi?
Belli bir sahibi bulunmayan haram servet, hayrî hizmetlere sarfedilerek elden çıkarılır. Ancak, bundan sevap beklenmez. Ancak, hayrî hizmetlere sarfetmek niyyet ve maksadıyle, dinen meşru olmayan yollardan kazanç. sağlama girişiminde bulunulamaz.

168- Kar ve zarar ortaklığı (Finans Kurumları)'na dayanan kazançların hükmü nedir?
Kar ve zarar ortaklığı şeklinde meşru' ticaret gayesiyle kurulmuş bulunan finans kurumlarının mudi'lerine dağıttığı kar payı faiz değildir.

169- Ticarette enflasyon farkını hesaba katmak ve vadesindeödenmeyen borcu enflasyon nisbetinde tahsil etmek caiz midir?
Herhangi bir sebeple borçlanan kimse, vadesinde borcunu ödemeden, paranın değeri (satın alma gücü) değişirse, borcun ne şekilde ödeneceği konusunda, İslam müctehid ve fakihleri farklı görüşler ortaya koymuşlar.

Ebu Hanife'ye göre, para tedavülde olduğu sürece, değeri ister artsın, ister eksilsin, borç aynen ödenir. Para değerindeki değişmenin, ödenecek miktar üzerinde bir etkisi olmaz.

İmam Ebu Yusufa göre, borcun sabit olduğu (sözleşmenin yapıldığı) tarihteki değeri, kullanılmakta olan bir başka para veya altına göre takdir edilip ödenmesi gerekir.

İmam Muhammed'e göre ise, bu durumda sözleşmenin yapıldığı zamana değil; paranın değerinin değiştiği zamana itibar edilir.

Günümüzde özellikle az gelişmiş ülkelerde para sürekli değer kaybetmekte, gün geçtikçe satın alma gücü azalmaktadır. Bu sebeple, seneler öncesine ait bir borç, -Ebu Hanife'nin ictihadına uyularak -aynen ödendiği takdirde, alacaklı zarara uğramaktadır. Oysa, dinimizde başkasına zarar vermek ve başkası yüzünden zarar görmek yoktur. Nitekim, Fıkıh kitaplarında Ebu Hanife'nin Muhammed'in görüşlerinin müftabih olduğu belirtilmektedir. Ancak, zamanımızda para değeri çok sık -hemen hergün- değişmekte olduğundan İmam Muhammed'in ictihadı, uygulamada önemli bir kolaylık sağlamamaktadır.

Bu itibarla, önceki borçların ödenmesinde İmam Ebu Yusuf'un ictihadına uyularak, paranın, borcun gerçekleştiği tarihteki değerinin (satın alma gücünün) dikkate alınması ve ayrıca taratiarın helallaşmaları uygun olur.

170- Alınan borcun, alınandan fazla olarak ödenmesinin hükmü nedir?
Bir borçlanma işleminde faizin gerçekleşmesi için, alacaklı ile borçlu arasında, borç dışında alacaklıya az veya çok bir fazlalık ödeneceğine dair hakiki veya hükmî bir akdin bulunması gerekir.

Hakiki faiz akdi, fazlalık ödeneceğinin söz veya yazı ile ifade edilip, karşılıklı kabul edilmesi; hükmî faiz ise, horcun az veya çok bir fazlalıkla ödeneceğinin, taraflarca önceden bilinmesi ve bu bilgiye istinaden akdin yapılmasıdır. Borcun az veya çok, herhangi bir fazlalıkla birlikte ödeneceği konusunda hakiki veya hükmî bir akit bulunmadığı ve alacaklının da böyle bir talebi ve beklentisi olmadığı halde, borçlunun borcunu bir miktar fazlasıyla ödemesi (yani alacaklıya borcu dışında herhangi ek bir şey daha vermesi) halinde, bu fazlalığı faiz saymamak mümkündür.

171- Almanya bankalarına yatırılan paraların faizi helal olur mu?
İslam müctehid ve fakihlerinin çoğunluğuna göre, Müslüman için İslam ülkelerinde yapılması haram olan bir şeyin İslam ülkesi olmayan yani daru'l-harp sayılan yelerde yapılması da haramdır, Bu itibarla, İslam ülkelerinde haram olan faizli akitlerin yapılması, İslam ülkesi olmayan yerlerde de haramdır. Kaldı ki Müslümanlar gayr-ı müslim ülkelerin bankalarındaki cüz'î bir faizle bekletilen dövizleriyle bu ülkenin iktisadına hizmet etmiş, katkıda bulunmuş olurlar.

172- Daru'l-Harpte kumar, faiz haram olmaz diyorlar, ne dersiniz?
Müslümanlar çeşitli maksatlarla barış dönemlerinde daru'l-harpte bulunabilirler. Onların bu ülkelerdeki davranışları İslam bilginlerince ele alınmış ve sonuçlandırılmıştır.

İki Müslüman arasındaki her nevi münasebet ve muameleye ülke farkının tesir etmeyeceği, nerede bulunursa bulunsunlar Müslümanlar dinin emir ve yasaklarına riayet etmeleri gerektiği hükümde ittifak vardır. İmam Ebu Hanife ve İmam Muhammed, daru'1-harp denilen küfür ülkesinde, kafirin malının dokunulmazlığı bulunmadığı gerekçesiyle, Müslüman’ın harbînin malını kendi rızasıyla faiz, kumar gibi fasit akitlerle almasını caiz görmüşlerse de, bu tür fasit akitlerin daru'l-harpte de alsa, iki Müslüman arasında yapılması -bu imamlar dahil- bütün müctehidlere göre haramdır. Günümüzde Almanya ve benzeri gayr-i müslim ülke bankalarında Müslümanların da paraları bulunduğundan, buralardaki faizli akitler, Müslümanlar arasında cereyan etmiş olmaktadır. Bu itibarla, Almanya ve benzeri ülkelerde harbi ile de olsa Müslüman için kumar, faiz ve dinin haram saydığı fiilleri işlemek mübah değildir. Çünkü:

1. Kitap ve sünnette emir ve yasaklar helal ve haram hükümleri -zaruret hali dışında-bir şeyle takyit edilmemiş,
bir şarta bağlanmamıştır.

2. Bir Müslüman gayr-i müslim ülkeye emanla yani giriş izniyle girmektedir. Bu izinle toprağına girdiği ülke vatandaşına zarar vermemek durumundadır.

3. Daru'l-harpte Müslümanların velayet, sulta ve selahiyetleri tam olmadığından burada hak talep edilince, hakimin harbî (gayr-i müslim ülke vatandaşı) lehine hükmetmesi mümkündür.

4. Daru'l-harp sakinlerinin malı Müslümanlara her zaman değil, ancak harp halinde helaldir. İzin, eman, anlaşma hallerinde karşılıklı mal ve can emniyeti vardır.

Bu deliller karşılaştırılınca Ebu Yusuf'un "Müslümanlar nerede olursa olsunlar, islamî ahkam ile bağlıdırlar" şeklinde ifade ettiği görüşünün daha isabetli olduğu anlaşılmaktadır.

173- Müslüman kadınlar gayr-ı müslim erkeklerle bir arada çalışabilirler mi?
İslam'a göre ailenin geçimini temin etmek, hanımını yedirmek, giydirmek, barındırmak, öteki sosyal, ahlakî ve dinî açılardan ihtiyaçları ile ilgilenmek aile reisi durumunda bulunan erkeğin görevidir. Kadın ev işleri, çocuğunun bakımı haricinde dışarıda çalışıp kazanmakla mükellef değildir. Ancak, çalışacağı işe kocası müsaade eder, o iş kadının yapabileceği bir iş olursa, iş yerinde İslamî tesettür kurallarına uyarak, iffetini koruyarak, dinî ve millî varlığından terbiye ve şahsiyetinden bir şey kaybetmeden erkeklerle ancak işi ile ilgili hususlarda ilgilenip laubali olmadan yuvası dışında çalışmasında bir sakınca olmaz.(?)

174- Müslüman birisi gayr-ı müslim bir ülkede içki satabilir mi?
İslam müctehidlerinin çoğunluğuna göre dinimizin haram kıldığı alkollü içkileri sadece islam ülkelerinde değil, daru'l-harp sayılan ülkelerde de bir Müslüman tarafından alım-satımı caiz değildir. Böyle meşru olmayan yollarla elde edilen kazanç da haramdır.

175- Kilise veya tarihi yerleri gezmek günah mıdır?
Ta'zim maksadı olmaksızın, görmek ve bilgi edinmek için, kiliseye gitmekte ve özellikle tarihi kiliseleri mimarî ve sanat açısından tetkik etmek gayesiyle gezmekte bir sakınca yoktur.

Tarihî yerleri ve tarihî eserleri gezmek kültürü geliştirme açısından sakıncalı olmadığı gibi dinimizin teşvik ettiği hususlardandır.

<font color=RED>“Bilginin elde edilmesi... bizi iyiye ulaştıracaktır.”[/COLOR]

Back to Top
 Post Reply Post Reply

Forum Jump Forum Permissions View Drop Down



This page was generated in 0.146 seconds.