Vesiletunnecat Homepage
Forum Home Forum Home > EDEBİYAT VE DÜŞÜNCE > OKU VE DÜŞÜN
  New Posts New Posts
  FAQ FAQ  Forum Search   Register Register  Login Login

24 Saat Kur`an-ı Kerim Dinleme


Sevginin Böylesi!

 Post Reply Post Reply
Author
Message
Vesiletunnecat View Drop Down
Administrator
Administrator
Avatar

Joined: 02-10-2003
Location: Germany
Status: Offline
Points: 282
Post Options Post Options   Thanks (0) Thanks(0)   Quote Vesiletunnecat Quote  Post ReplyReply Direct Link To This Post Topic: Sevginin Böylesi!
    Posted: 22-01-2009 at 23:47
Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilkkez....
Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan
sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep
aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler. Gençtiler, çok
genç... Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı
ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte
oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan
binmişti otobüse, kız ise ablasında.... Sırf birbirilerini görebilmek
için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o
durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre
sonra...

Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu...
Bazen işsiz,bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki
yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor
getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar
olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara
yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için yada tam tersine o
hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren
sevgilerden değildi onlarınki... Günler günleri, yıllar yılları
kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü... Tek eksikleri çocuklarının
olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi olmayınca,
'bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur' diyerek
devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler...
'Senin için ölürüm' derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adam:
'Hayır, ben senin için ölürüm' diye yanıt verirdi hep...

Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın, 'Bir
tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak....' Kütüphanenin ikinci rafında
başka bir not olurdu, 'Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok
sevdiğimi sakın unutma' Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi
dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet
çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı
armağanlarla karşılaşırdı.. Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi
zaten....

Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun
hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı
yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler.
Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye
başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde
görev aldı. Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde
dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde 'satılık'
levhası asılı olan. 'Ne dersin, bu evi alalım mı?' dedi adama. 'Bu
viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile.
Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz
evi yapalım burayı...' 'Sen istersin de ben hiç hayır diyebilir
miyim?' diye yanıt verdi adam. 'Amerika'daki tıp kongresinden döner
dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir
artık....'

Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor
oldu adam Amerika'ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla.
Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında. Fakat birkaç gün sonra,
kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu
görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki
evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç
beklemediği bir cevap aldı: 'Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen
en iyisi o evi unut...'

Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da
çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini
söylemesi için yalvardı adama, 'Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur
anlat' diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve
sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça,
beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu
yüreği...

Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği
arkadaşına dert yanarken, 'Artık dayanamıyorum, sana söylemek
zorundayım' diye sözünü kesti arkadaşı. 'O, seni aldatıyor. İş yerimin
tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyiyor her öğlen.
Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya....'

'Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları' diye bağırdı kadın.
Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün,
öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve
peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden
aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen
evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın...
Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen
ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi.
İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta
yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında
ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, 'son bir kez
kucaklamak isterim seni' diyecek oldu ama kadın, 'defol' dedi
nefretle...

İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikayesinin böyle son
bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya
çalıştı kadın. Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini
öğrendi. Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince,
ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir
duygu olan nefretin alması için dua ediyordu.

Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile,
kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin
sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. 'Sen,
buraya ne yüzle geliyorsun' diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı.
'Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor' dedi
genç kadın. Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya
başladı: 'Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o
bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi
hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna
dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek
isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden
sevgilisi rolünü oynamamı istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte
Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız
otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve
kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni
aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi...'
Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen
oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra
akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk
kâğıtta, 'Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem' diyordu...
Sırayla okudu; 'Seni çok sevdim', 'Seni sevmekten hiç vazgeçmedim',
'Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim.' 'Fakat
benim için ölmeni istemedim' 'Şimdi bana söz vermeni istiyorum.'
'Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?' son kağıdı eline alırken,
kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kağıtta şunlar
yazılıydı:

'Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman
terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım....


 
 



Back to Top
 Post Reply Post Reply

Forum Jump Forum Permissions View Drop Down



This page was generated in 0.113 seconds.