Vesiletunnecat Homepage
Forum Home Forum Home > GENEL FORUM > Serbest Kürsü
  New Posts New Posts
  FAQ FAQ  Forum Search   Register Register  Login Login

24 Saat Kur`an-ı Kerim Dinleme


Peygamberler Tarihi

 Post Reply Post Reply
Author
Message
yilalp View Drop Down
Yeni Üye
Yeni Üye
Avatar

Joined: 15-11-2006
Location: İstanbul
Status: Offline
Points: 0
Post Options Post Options   Thanks (0) Thanks(0)   Quote yilalp Quote  Post ReplyReply Direct Link To This Post Topic: Peygamberler Tarihi
    Posted: 01-01-2009 at 21:19

                                                           HZ. ADEM (S.A.)

    Hz. Adem , yeryüzünde ilk insan ve ilk peygamber, bütün insanlarin babasi'dir.
Cesitli memleketlerden getirilen topraklari melekler su ile camur yapip, insan sekline koydular. Mekke ile Taif arasinda 40 yil yatip salsal oldu. Yani pismis gibi kurudu. Önce Muhammed aleyhisselamin nuru alnina kondu. Sonra Muharrem'in onuncu Cuma günü ruh verildi. Her şeyin ismi ve faydasi kendisine bildirildi. Boyu ve yasi kesin olarak bildirilmedi. Allahü tealanin emri ile bütün melekler, Adem'e secde etti, ama Iblis (seytan) kibirlenip, bu emre karşı geldi ve secde etmedi : « Hani biz meleklere (ve cinlere): Adem'e secde edin , demistik. Iblis haric hepsi secde ettiler. O yüz cevirdi ve büyüklük tasladi, böylece kafirlerden oldu »(Bakara, 34) . Hz. Adem 40 yasinda Firdevs adindaki Cennet'e götürüldü. Cennet'de yahut daha önce Mekke disinda uyurken, sol kaburga kemiginden Hz. Havva yaratildi. Allahü teala onlari birbirine nikah etti. Yasak edilen agactan unutarak ve Iblis'in oyununa gelerek önce Havva, sonra Adem aleyhisselam yedikleri icin Cennetten cikarildilar. Adem aleyhisselam Hindistan'da Seylan (Ceylon) adasina, Havva ise Cidde'ye indirildi. 200 sene aglayip yalvardiktan sonra , tövbe ve dualari kabul olup, hacca gitmesi emr olundu: «Sonra Rabbi onu seckin kildi; tevbesini kabul etti ve dogru yola yöneltti »(Ta'ha, 122) . Arafat ovasinda Havva ile bulustu. Kabe'yi insaa etti.

Hz. Adem her sene hac yapardi. Arafat meydaninda veya baska meydanda , kıyamete kadar gelecek çocuklari belinden zerreler halinde çıkarıldı. «Ben sizin Rabbiniz değil miyim ?» diye soruldu. Hepsi «Evet » dedi. Sonra hepsi zerreler haline gelip, beline girdiler. Yahut belinden yalniz kendi cocuklari çıktı.  Sonra Sam'a geldiler. Burada çocuklari oldu. Neslinden 40.000 kisiyi gördü. 1500 yasinda iken çocuklarina peygamber oldu. Çocuklari çesitli dillerde konuştu. Cebrail aleyhisselam 12 kere geldi. Oruc, her gün bir vakit namaz ve gusül abdesti emredildi.

Kendisine kitap verilip, fizik, kimya, tip, eczacilik, matematik bilgileri ögretildi. Süryani, Ibrani ve Arabi diller ile kerpic üstüne cok kitap yazildi. Bir rivayete göre 2000 yasinda iken Cuma günü vefat etti. Hz.Havva 40 sene sonra vefat etti. Kabirlerinin Kudüs'de veya Mina da Mescid-i Hif'de veya Arafat'da oldugu rivayetleri vardir.

Habil ile Kabil
Habil ile Kabil Hz.Adem'in ogullarindan ikisidir. Habil'in Allah'a yaptigi kurban'in kabul edildigi ve kendi kurbanin Allah tarafindan kabul edilmedigi icin Kabil, Habil'i öldürür ve böylece dünyada ilk kâtil olma makamina mazhar olur. Sonra bir kargadan görüp Habil'i yerin altina gömdü. Allahü teala Kur'an-i Kerimde mealen buyuruyor ki : « Allah nezdinde Isa'nin durumu, Adem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yaratti. Sonra ona «OL !» dedi ve oluverdi »(Al-i Imran, 59) . Burada deginilen durum, Hz.Isa'nin ve Hz. Adem'in babasiz dünyaya gelmeleridir (M.K.). Peygamberimiz Muhammed (S.A.V.) Hz. Adem hakkinda : « Allahü teala Adem'i (aleyhisselam) yeryüzünün her tarafindan aldirdigi topraktan yaratti. Bu sebeple zürriyetinden siyah, beyaz, esmer, kirmizi renkte olanlar oldugu gibi, bazilari da bu renklerin arasindadir. Bazisi yumusak, bazisi sert, bazisi halis ve temiz oldu » (Hadis-i serif, Müsned-i Ahmed bin Hanbel) buyurmustur.
   Âdem aleyhisselâmın hiç sakalı yoktu.İlk sakalı çıkan şit aleyhisselâmdır.Hazret-i Âdem çok güzeldi.Siyah saçlı ve buğday tenliydi.Onbir gün hasta yatıp,bir Cumâ günü vefât etti.Âdem aleyhisselâm vefât edince,Cebraîl aleyhisselâm bir gömlek giydirdi.,şit aleyhisselâma yıkamayı öğretti.Yıkayıp kefenlediler.Hadîs-i şerîfte buyruldu ki: "Âdem aleyhisselâm vefât edince,melekler üç defâ su ile yıkadılar.Onu defnettiler." Sonra çocuklarına dönerek; "Ey âdemoğulları! Ölülerinize böyle yapınız dediler." şit aleyhisselâm imâm olup cenâze namazını kıldırdı.Âdem aleyhisselâmın kabri; Kudüs'te,Minâ'da,Mescid-i Hîf'te veyâ Arafât'tadır.Hayatını bildiren rivâyetler birbirinden farklıdır.
Hazret-i Âdem,Allah'a ilk hamd ve ilk tövbe edendir.Seçilmişlerin ilki,yeryüzünde Allahü teâlânın ilk halîfesidir.Birçok mûcizeleri vardır.Bunlardan birkaçı şöyledir:

Yırtıcı,vahşi hayvanlarla konuşurdu.
Susuz dağ ve taşlara elini vurunca,pınarlar fışkırır,temiz sular akardı.
Eline aldığı ufak taşlar,yüksek sesle Allahü teâlâyı zikrederdi.

AlpAslAn
Back to Top
yilalp View Drop Down
Yeni Üye
Yeni Üye
Avatar

Joined: 15-11-2006
Location: İstanbul
Status: Offline
Points: 0
Post Options Post Options   Thanks (0) Thanks(0)   Quote yilalp Quote  Post ReplyReply Direct Link To This Post Posted: 01-01-2009 at 21:22
                                          ŞİT (ŞİS) ALEYHİSSELÂM
Adem aleyhisselâmdan sonra gönderilen peygamber. Âdem aleyhisselâmın oğludur. Âdem aleyhisselâmın oğullarından Hâbil ile Kâbil çıkan anlaşmazlık neticesinde Kâbil, Hâbil'i öldürünce, Allahü teâlâ hazret-i Âdem'e, Hâbil'e karşılık ihsân olarak, yeni bir oğul verdi. Âdem aleyhisselâmın bütün çocukları ikiz olarak doğduğu hâlde, Şit aleyhisselâm tek doğdu. Şit adı verilen yeni oğlun ismi İbrânice olup, Arapça karşılığı ''Allah'ın hibesi'' mânâsınadır. İsmine ''Şis''de denilmiştir. Âdem aleyhisselâmın oğullarından Kâbil, Hâbil'i şehit ettikten sonra doğmuş olan Şit aleyhisselâm, son peygamber Muhammed aleyhisselâmın nûrunu alnında taşıyordu. Bu sebeple Âdem aleyhisselâm onu pek fazla seviyordu. Bütün evlâdı üzerine onu reis yaptığı gibi, vefât edeceği sırada da bütün yeryüzünün halifeliğine onu tâyin etti. Bu hususta vâsiyette bulundu. Ayrıca ilâhi sırları bildirip, bütün ilimleri öğretti. Peygamber efendimizin nûruyla ilgili olarak oğlu Şit aleyhisselâma şöyle vasiyet etti: ''Oğlum Alnında parlayan bu nûr, son peygamber olan Muhammed aleyhisselâmın nûrudur. Bunûru mümin, temiz ve afif hanımlara teslim et ve oğluna da şöyle vasiyet et.''  Şit, bu vasiyet üzerine sâliha bir kızla evlendi. Sonra evlâtlarına daböyle vâsiyet ettiler. Onlar da bu vasiyete uyup öylece devâm ettiler. Âdem aleyhisselâmın vefâtından sonra, Allahü teâlâ, Şit aleyhisselâma peygamberlik verdi. Elli sayfa (forma) küçük kitap indirdi. Bu kitaplarda hikmet ilmi, matematik, sanâyi bilgileri, kimyâ ilmi ve daha birçok şeyler bildirilmiştir. Şit aleyhisselâm zamânında insanlar çoğalıp, her tarafa yayıldılar. Onlara Allahü teâlânın emirlerini bildirip imân etmeye çağırdı.

Şit aleyhisselâmın dininin esasları, Âdem aleyhisselâmın bildirdiği dinin esaslarına uygundu. Şit aleyhisselâm ekseriyâ Şam'da ikâmet edip, insanlara, Allahü teâlâya imân etmeyi ve emirlerine uymayı bildirerek tebliğ vazifesini yaptı. Bin şehir kurup, hudutlarını tespit etti. Şit aleyhisselâmın çocukları ve torunları imâr ettikleri şehirlerde yaşayıp, Allahü teâlâya ibâdet ve tâatle meşgul oldular. Gâyet huzurlu bir hayat sürdüler. Aralarında düşmanlık buğz ve haset yoktu. Kötülüklerden, haramlardan ve isyândan uzak dururlardı. Şit aleyhisselâm, Şam'dan Yemen tarafına gidip, azgın ve sapık bir hâlde yaşayan Kâbil'in oğullarını Allahü teâlâya imân ve ibâdet etmeye dâvet etti. Fakat bu kavim, Şit aleyhisselâmın dâvetini kabul etmeyip, sapıklıklarında ısrâr ettiler. Şit aleyhisselâm, onlarla savaş yaptı. Bu savaşta kılıç kullandı. İlk kılıç kullanan odur. Yemendeki bu azgın kavmin bir kısmını kılıçtan geçirdi, bir kısmını da esir aldı. Babası, Âdem aleyhisselâmla veya kardeşleriyle Kâbe'yi balçık çamuru kullanarak taştan yaptı. Son peygamber olan Muhammed aleyhisselâmın nûru Şit aleyhisselâmdan onun oğlu Enûş'a geçti. Şit aleyhisselâm, oğlu Enûş'a, babası Âdem aleyhisselâmın, Muhammed aleyhisselâmın nûruyla ilgili olarak kendisine yaptığı vasiyeti yaptı ve Enûş'u yeryüzüne halife tâyin ederek vefât etti. Ömrünün dokuz yüz on iki  veya dokuz yüz elli yâhut da dokuz yüz sene olduğu rivâyet edilmiştir. Peygamberliğininse, iki yüz seksen iki veya iki yüz on iki yâhut da iki yüz kırk iki sene olduğu rivâyet edilmiştir. Şit aleyhisselâmdan sonra, çoğalarak yeryüzüne dağılan insanlar, zamanla doğru yoldan uzaklaşıp, çok azgınlık gösterdiler. Allahü teâlâ onlara İdris aleyhisselâmı peygamber olarak gönderdi. Şit aleyhisselâm Âdem aleyhisselâmın öteki evlâtlarının hepsinden güzel ve faziletliydi. Sûret ve sirette yâni hâl ve yaşayışta tıpkı babasına benzediği için Âdem aleyhisselâm onu diğer evlâtlarından çok severdi.
AlpAslAn
Back to Top
yilalp View Drop Down
Yeni Üye
Yeni Üye
Avatar

Joined: 15-11-2006
Location: İstanbul
Status: Offline
Points: 0
Post Options Post Options   Thanks (0) Thanks(0)   Quote yilalp Quote  Post ReplyReply Direct Link To This Post Posted: 01-01-2009 at 21:22
Hz. İDRİS (a.s.) 
   
    Kur'an-ı Kerîm'de adı geçen peygamberlerden biri. Peygamberler silsilesininin ikinci halkasında bulunan İdris (a.s.) Kur'an-ı Kerîm'de adı geçmeyen Şit (a.s)'den sonra peygamber olmuştur.
İdris (a.s) rivayetlere göre, beyaz tenli uzun boylu, geniş göğüslü, gür sakallı idi. Yürürken adımını kısa atar, önüne bakarak yürürdü.
     Kendisine peygamberlik, hikmet ve sultanlık verildiği için ''Müselles bin-Ni'me'' (kendisine üç nimet verilen) de denilmiştir. Babasının adı Yerd, annesinin adı Berre veya Eşvet'tir. Bâbil'de veya Mısır'da Münif denilen yerde doğduğu rivâyet edilmiştir. Kendisine otuz suhuf (forma) kitap verildi. Diri olarak göğe kaldırıldı. Âdem aleyhisselâmdan ve Şit aleyhisselâmdan sonra insanlar madden ve mânen bozuldular. İdris aleyhisselâm, içinde yaşamış olduğu, Kâbil'in evlâdından bir topluluğa peygamber olarak gönderildi. Her türlü isyân, kötülük ve günâhın işlendiği bu topluluğa Allahü teâlânın kulluk etmeleri gerektiğini sabırla anlattı. Allahü teâlâ ona otuz sayfa (forma) kitap gönderdi. Cebrâil aleyhisselâm dört defâ gelerek Allahü teâlânın emir ve yasaklarını tebliğ etti.İdris aleyhisselâm, kavmine kendisinden sonra gelecek peygamberleri, Muhammed aleyhisselâmın vasıflarını bildirdi. Kendisinden sonra gelecek olan Nûh tûfânını ve Âhir zaman peygamberi Muhammed aleyhisselâmı bütün tafsilâtıyla anlattı. Peygamber olduğunu ispat eden birçok mûcizeler gösterdi. Fakat kendisine kavminden pek az kimse itâat etti, pek çoğu ise karşı geldi. Bunun üzerine İdris aleyhisselâm yaşamış olduğu Bâbil diyârından Mısır'a hicret etti. Kendisine imân edenlerle birlikte burada yerleşti. Allahü teâlâ ona yetmiş iki lisanla konuşmayı nasip etti. Her kavmi kendi lisanıyla hak dine dâvet etti. Harp âletleri yapıp, kâfirlerle cihâd etti. İnsanlara şehir kurmak sanatını ve idârecilik ilmini öğretti. Yüz şehir kurdu. Bunların en küçüğü Diyarbakır yakınında bulunan Rehâ şehridir. Her millet deöğrendikleri bu kâidelere göre kendi bölgelerinde pekçok şehirler kurdu. İnsanlara muhtelif ilimleri de öğretti. Pekçok kimseye hikmet ve riyâziye (matematik) dersleri verdi. Fen ilimleri, tıp ve yıldızlarla alâkalı ince ve derin meselelerden bahsetti. Allahü teâlâ ona göklerin terkiplerini, neden meydana geldiklerini, yıldızlarla alâkalı derin bilgileri, senelerin sayısını ve hesâp ilmini öğretti. İdris aleyhisselâm kavmine kalem ile yazı yazmasını, iğne ile dikiş dikmesini öğretti. Öğrettiği ilimler, Allahü teâlânın bildirmesi ile oldu. Yoksa insanoğlunun aklı va zekâsı, sâdece araştırma yoluyla bu bilgilere ulaşamazdı. Eski yunanlılar ve daha sonra gelen filozoflar, fizik, kimyâ ve tıb bilgilerini İdris aleyhisselâmın kitâbından aldılar.

İdris aleyhisselâm, uzun seneler insanları hak dine dâvet etti. Yeryüzünün meskûn yerlerini dört bölgeye ayırıp herbirine bir vekil tâyin etti. Bir müddet sonra Aşûre gününde göğe (semâya) kaldırıldı. Dünyâda yaşadığı ömrünün sonuna doğru ölüm meleği Azrâil aleyhisselâm, İdris aleyhisselâmı ziyârete geldi. İdris aleyhisselâm, Azrâil'e: ''Bir anlık benim rûhumu al.'' dedi. Bunun üzerine Allahü teâlâ, Azrâil aleyhisselâma; ''Onun rûhunu al!'' diye vahyetti. Azrâil aleyhisselâm rûhunu aldı. Allahü teâlâ, İdris aleyhisselâmın rûhunu tekrar iâde etti. İdris aleyhisselâm, Azrâil aleyhisselâma; ''Beni semâlara götür. Cennet'i ve Cehennem'i göreyim.'' dedi. Allahü teâlâ, Azrâil'e onu semâya götürmesini vahyetti. İdris aleyhisselâma Cehennem gösterildi. Cennet'e götürüldü. Cennet'e girince, çıkmak istemedi. Kendisine; ''Niçin çıkmıyorsun?'' diye sorulunca; ''Allahü teâlâ, ''Her nefis ölümü tadacaktır'' buyurdu.  Ben ise ölümü tattım. Yine Allahü teâlâ, ''Herkes Cehennem'e uğrayacaktır'' buyurdu. Ben oraya uğradım. Allahü teâlâ, ''Onlar oradan (Cennet'ten) çıkmayacaklardır.'' buyurdu. İşte ben bunun için Cennet'ten çıkmak istemem. dedi. Bunun üzerine Allahü teâlâ, Azrâil'e vahyedip, İdris aleyhisselâmın Cennet'te kalmasını bildirdi.İdris aleyhisselâm böylece Cennet'te kaldı. Bu husus Kur'ân-ı kerim'de  Meryem sûresi 57. âyet-i kerimesinde meâlen; ''Biz onu yüksek bir mekâna kaldırdık.'' buyrulmak suretiyle bildirilmiştir. Tefsir âlimleri âyet-i kerimede bildirilen ''yüce mekân'' dan murâdın, peygamberlik ve Allahü teâlâya yakınlık mertebesi veya  Cennet veya altıncı, yâhut dördüncü kat semâ olduğunu bildirmişlerdir. Nitekim Buhâri ve Müslim'de bildirilen hadis-i şerifte, peygamberimiz aleyhisselâm Mirâca çıktığı zaman, hazret-i İdris'i dördüncü kat semâda gördüğünü bildirmiştir. İdris aleyhisselâm diri olarak göğe çıkarılınca, onu çok sevenler, ayrılık acısına dayanamadılar. Hatırlamak için resmini yaptılar. Daha sonra gelenler bu resmi tanrı sandılar, çeşitli heykeller yapıp tapıldı. Böylece putperestlik meydana çıktı. İdris aleyhisselâm, ağaçların yapraklarının sayısını bilirdi. Duâ ederken (Bi adedil-evrâk) ''Ağaçların yaprakları kadar'' diyerek tesbih okurdu. Yıldızlara âit ilmi bilirdi. Kavmini imâna dâvet ettiği zaman, yıldızların heyeti, durumu ve diğer husûsi hâllerini açıklamasını istediler. İdris aleyhisselâm bunu geniş olarak haber verdi. Yıldızların durumunu anlattı. Bunun için ''nücûm ilmi'' hazret-i İdris'ten kalmıştır, dennir. Melekler grup grup onun ziyâretine gelip görünürlerdi. Her birinin ismini, vazifesini, tesbihibi bilirdi. Havada uçup giderlerken onları görürdü. Gökyüzündeki bulutlara dağılmalarını emrettiği zaman dağılırlar ve dile gelip onunla konuşurlardı. Bunlar Allah'ın İdris aleyhisselâma verdiği mûcizelerdir.

İdris aleyhisselâmın hikmetli sözlerinden bâzıları şunlardır:

''Akıllı kimsenin rütbesi yükseldikçe, tevâzûsu (alçak gönüllülüğü) artar.''

''Câhil, mertebesi yüksek olsa da, basiret ehlini hakir ve aşağı görür.''

''Dostlar arasındaki hakiki sevgi, içinde bir menfeat temin etme ve kendisinden bir zararı def etme düşüncesi olmayan sevgidir.''

''İnsanda bulunan en faziletli cevher, akıldır. Sâhibini pişman ettirmeyen en kıymetli şey sâlih ameldir.''

''İyi hasletlerin en üstünü, kızgınlık hâlinde doğruluk, sıkıntı hâlinde cömertlik cezâ vermeye gücü yettiği hâlde affetmektir.''

Kur'ân-ı kerim'in Meryem, Enbiyâ sûrelerinde İdris aleyhisselâmla ilgili haberler verilmiştir.
AlpAslAn
Back to Top
yilalp View Drop Down
Yeni Üye
Yeni Üye
Avatar

Joined: 15-11-2006
Location: İstanbul
Status: Offline
Points: 0
Post Options Post Options   Thanks (0) Thanks(0)   Quote yilalp Quote  Post ReplyReply Direct Link To This Post Posted: 01-01-2009 at 21:27

NUH ALEYHİSSELAM
 
   
İdris aleyhisselâmdan sonra gönderilen peygamberlerden. Allah korkusundan  dâima ağladığı için adına, çok ağlayan, inleyen mânâsına gelen ''Nuh'' denilmiştir.İdris aleyhisselâm insanlara peygamber olarak gönderilip onlara doğruyu gösterdikten sonra diri olarak göke kaldırıldı. Onun göke kaldırılmasından sonra insanlar doğru yoldan ayrıldılar. Onu çok sevenler ayrılık acısına dayanamadılar. Resmini yapıp seyrettiler. Daha sonra gelenler, bu resimleri tanrı sandılar ve çeşitli heykeller yaputperestpıp, tapmaya başladılar. Böylece insanlar arasında lik meydana çıktı. İnsanlar putlara tapmaya başladıktan sonra, gün geçtikçe aralarında, zulüm, zorbalık, fitne, ahlâksızlık gibi kötülükler artıp yayıldı. Hazret-i Nuh, böyle bir cemiyet içinde çocukluğundan beri doğru yolda bulunan, Allahü teâlâya ibâdet eden sâlih bir kul idi. Sulama işleriyle, çiftçilikle, hayvan yetiştirmekle, marangozluk ve ev inşasında çalışıyordu. Doğru yoldan ayrılmış olan insanların kötülüklerinden de tamâmen uzak duruyordu. Elli yaşında iken, Allahü teâlâ, onu insanlara peygamber olarak gönderdi. Kendi zamânında yaşayan bütün insanlara peygamber olarak gönderilen Nuh aleyhisselâm,ömrünü sonuna kadar insanları Allahü teâlâya iman etmeye, o'nun emirlerine uymaya, dâvet edeceğine söz (misak) verdi. Ona yeni bir din ve kitap verilmeyip, kendinden önceki peygamberlerin dinlerindeki hükümleri dokuz yüz elli sene insanlara bildirdi, onları hidâyete çağırdı. Peygamber olarak gönderildiği insanlar Kur'ân-ı kerimde; puta tapan, günahkar, kötü ve kalpleri kararmış bir millet olarak vasfedilmektedir. Kur'ân-ı kerimde meâlen; ''Muhakkak ki biz, Nuh'u (aleyhisselâm) kavmine resûl olarak gönderdik'' (A'râf sûresi:59) buyrulmaktadır.

       Nuh aleyhisselâm kavmine kendilerine peygamber olarak gönderildiğini, putlara tapmaktan, haksızlıktan ve zulümden vazgeçip, Allahü teâlâya iman edip, o'nun emirlerine uymalarını bildirdi. Fakat zulüm ve zorbalığa alışmış ve başkalarını tahakküm altına almak isteyen insanlar inanmadılar ve ona düşman oldular. Nuh aleyhisselâm onlara  nasihat ederek: ''Ben size doğru yolu göstermek,zulmü kaldırıp, adâleti yaymak için Allah tarafından gönderildim. Herkesin putlara tapmaktan vazgeçip bir olan Allah'a ibâdet etmesini, kulluk yapmasını bildiriyordum'' dedi.Kavmiyse bu davete inanmayarak emirlerine uymamakla ve sapıklıklarıda ısrar ediyordu. Çok az kimse imân etmişti. Fakat Nuh aleyhisselâm tebliğ vazifesini yapıp, kavmini yılmadan, yorulmadan devamlı sûrette Allah'a imân ve kulluk etmeye çağırıp, isyan ederlerse azâba yakalanacaklarını bildiriyordu. Kavmi ise bu dâvete uymadıkları gibi, Nuh aleyhisselâmı kendilerine doğruyu, hakkı anlatırken dinlememek için elbiseleriyle başlarını kapatıyorlardı. Bir tarafdan da ona inananlara zulüm ve işkence yapıyorlardı. Hazret-i Nuh'un dâveti, günden güne uzaktan yakından duyuluyor, her yerde ondan bahsediliyordu. O'na imân etmeyenlerse bundan endişe duyuyor ve düşmanlıklarını safha safha artırıyorlardı. Nuh aleyhisselâm gittikçe azan kavmine ''Ben size zor ve güç bir teklif yapmıyorum. Puta tapmaktan vazgeçip Allahü teâlâya ibâdet ediniz. Sizlerin herbir grubu başka bir gruptan korkuyor zulüm görüyorsunuz ve zulmediyorsunuz. Allah'tan korkunuz zulmedenlerden ve mazlumlardan olmayınız.'' diyordu. Yılar sürüp gidiyor, Nuh aleyhisselâm ise tebliğ vazifesini devamlı olarak yapıyordu. Çok az kimse imân etmişti. Diğer insanlarsa iş sâhibi zorbalar, kötü işlerle uğraşan kimseler veya düşkünlük içinde hayat süren zelil, esir ve muhtaç kimselerdi. Her geçen gün daha bedbahtlaşan bu insanlar, bir türlü fitne, fesat ve sapıklıktan el çekmiyorlardı. Nuh aleyhisselâm böylesine düşmüş olan insanlara acıyor, şefkat ve sabırla onları kurtarmaya çalışıyordu. Onlar ise bunu idrak edemeyip karşı çıkıyorlar, hazret-i Nuh'u taşa tutuyorlar, onu şehirden kovuyorlar, evini harap ediyorlar, sapıklıkla itham ediyorlardı. Bir türlü kötülüklerini anlayıp, azgınlıktan vazgeçmiyorlardı. İsyanları sebebiyle Allahü teâlâ onlara gadap etti. Senelerce yağmur yağdırmadı. Malları, hayvanları helak oldu. Bağları bahçeleri kuruyup, servetleri kayboldu, nesilleri kesildi. Son derece muhtaç ve fakir hâle düştüler. Onların bu hâli karşısında Nuh aleyhisselâm; ''Ey kavmim başınıza gelen bunca belâlar günahlarınız sebebiyledir. Putlara tapıp, Allah'a ibâdet etmekten kaçındığınız için Allahü teâlâ size gadap etti. Bu sebeple yağmurlar kesildi. Büyük sıkıntılara düştünüz. Ama Rabbinizden günahlarınızın bağışlanmasını isteyin, sizi affedip üzerinize rahmet yağmuru göndersin. Size mallar ve evlatlar ihsan ederek şmdat etsin. Nihâyet bir gün ölüp kabre gireceksiniz. Rabbiniz sizi bir müddet kabirde beklettikten sonra diriltecek ve amellerinizin cezâsını ve mükâfâtını verecek.'' diyerek daha birçok husûsu iyice anlatıp onlara ehemmiyetle nasihat etti. İsyandan vaz geçmezlerse daha ağır azaplara düşeceklerini bildirdi.

      Nuh aleyhisselâm ve bildirdiklerine inanmayıp putlara tapmakla israr eden azgın millet; ''Ey Nuh gerçekten bizimle çok mücâdele ettin, bunda da çok ısrarla davrandın. Bu işe başladığın gündenberi bizi devamlı olarak azapla korkutup durdun. Artık sözünde doğru isen şu azâbı getir de görelim. Artık ne olacaksa olsun.'' diyerek onun nasihatlarını ve dâvetlerini hiç kabul etmedikleri, Kur'ân-ı kerim'de Hûd sûresinde (ayet 32) bildirilmektedir. Nûh aleyhisselâm kavminin  bu tutumu karşısında aslâ yılmadan, tebliğ vazifesini devâm ettiği hâlde, onların bir türlü imâna gelmeyeceklerini iyice anladı. Bunun  üzerine meâlen şöyle duâ ettiği Kur'ân-ı kerim'de bildirilmektedir: ''Nuh (aleyhisselâm) dedi ki: ''Ey Rabbim! yeryüzünde, hareket eden hiçbir kâfir bırakma! Eğer sen onları bırakırsan, kullarını dalâlete, sapıklığa sürüklerler. Hem bundan sonra onların çoluk çocuğu olmaz. Olsa bile çocukları fâcir ve küfürde pek ileri kimseler olurlar. Ey Rabbim! beni, anamı, babamı, mümin olarak evime girenleri, erkek, kadın bütün müminleri mağfiret eyle, bağışla, zâlimlerin (kâfirlerin) ise ancak helâk ve hüsrânlarını arttır.'' (Nuh sûresi:26-28) ve ''(Nuh aleyhisselâm duâ edip) dedi ki: Yâ Rabbi! Gerçekten kavmim beni tekzip etti. Beni yalanladı. Artık benimle onların arasındaki hükmü sen ver. Beni ve berâberimdeki müminleri kurtar.'' (Şuarâ sûresi:117-118) Nuh aleyhisselâmın bu duâsı üzerine, Kur'ân-ı kerimde Allahü teâlânın ona meâlen şöyle vahy ettiği bildirilmektedir: ''Nuh'a vahy olundu ki; kavminden daha önce imân etmiş olanların dışında hiç kimse imân etmeyecek. O hâlde sen, kavmin seni yalanladıkları için ve sana ezâ verdikleri için mahzûn olma, kederlenme ki; onlardan intikam alma vakti gelmiştir. Nezâretimiz altında ve vahy ettiğimiz, bildirdiğimiz şekilde bir gemi yap! Zâlimler (kâfirler) hakkında bana duâ etme. Zirâ onlar (suda) boğulacaklardır.'' (Hûd sûresi:36-37) Nuh aleyhisselâm kendisine gönderilen vahiy üzer,ne hemen bir gemi yapmaya başladı. Geminin yapılmasında Cebrâil aleyhisselâm, Allahü teâlânın emri üzerine yardımcı oluyor ve nasıl yapılacağını târif ediyordu. Nuh aleyhisselâm ve imân eden müminler de geminin yapılmasında çalıştılar. Geminin inşâsını gören putperestler; ''Şimdi de marangozluğa mı başladın?'' diyerek alay ediyorlardı. Hazret-i Nuh ise; ''Benimle alay ediyorsunuz ama, rezil edici azâbın kime geleceğini ve kime sürekli azâbın ineceğini göreceksiniz.'' diyordu. Nuh aleyhisselâm, yüzyılar boyu insanları Allahü teâlâya imân etmeye çağırdığı hâlde insanların imân etmemeleri sebebiyle helâk olmalarının yaklaştığı sırada son olarak şöyle dedi. ''Ey insanlar! Ben size doğru yolu göstermek için Allah tarafından görevlendirildim. Bir ömür boyu size nasihat ettim. Dinlemediniz, benimle alay ettiniz, sabır ve tahammül gösterdim. Bana, inananlara eziyet edip, incittiniz Allahü teâlâ yer yüzünü zulüm ve küfürden temizleyecek. Geliniz, dâvetimi kabul ediniz. Câhillik etmeyiniz Allahü teâlâya itâat ediniz. Ben sizin hayır ve iyiliğinizi istiyorum. Siz bilmiyorsunuz ama, Allah'ın azâbı en kısa zamanda büyük bir tufan şeklinde gelecek. Bildirdiklerime inanmayan herkes helâk olacaktır. Şu yaptığım gemi, imân edenlerin binip kurtuluşa ereceği gemidir. Allah'a imân etmeyen âsiler suda boğulacaktır. Kurtulmayı isteyen imân etsin ve benimle yolcu olsun. Bu benim, herkesin duyması gereken son sözümdür.''

AlpAslAn
Back to Top
yilalp View Drop Down
Yeni Üye
Yeni Üye
Avatar

Joined: 15-11-2006
Location: İstanbul
Status: Offline
Points: 0
Post Options Post Options   Thanks (0) Thanks(0)   Quote yilalp Quote  Post ReplyReply Direct Link To This Post Posted: 01-01-2009 at 21:28
NUH ALEYHİSSELAM (devam)
 
Nuh aleyhisselâmın son olarak söylediği bu sözlerine de uymayan insanlar; ''Ey Nuh, uzun yıllardan beri bu sözleri söylüyorsun. Şimdi de kuru bir çöl ortasında büyük bir gemi yaptın. bizi tufanla korkutuyorsun biz sana da söylediklerine de inanmıyoruz.'' dediler. Nihâyet bir müddet sonra geminin yapımı tamamlandı. Hazret-i Nuh'un yaptığı ve üç katlı olduğı rivâyet edilen bu geminin ateş yanarak kazanı kaynayıp hareket ettiği (Buharlı bir gemi olduğu) Kur'ân-ı kerim'de açıkça bildirilmektedir. Hûd sûresi, 40 âyet-i kerimesinde meâlen buyruldu ki: ''Nihâyet helak etme emrimizin azâbımızın vakti geldiği, tennûrun (fırının) taşıp fışkırdığı (yâhut gemi kazanının kaynadığı) zaman biz Nuh'a şöyle emreyledik ki, kendisinden  faydanılan hayvanların her cinsinden erkek ve dişi birer çift hayvanı gemiye koy. Üzerlerine boğulma emri takdir edilenler hâriç âile halkında bir de imân edenleri gemiye yükle. zâten Nuh'a imân edenler pek az idi.'' Gemiye binecekler hazır olunca hazret-i Nuh onlara, Allahü teâlânın ismiyle gemiye binmelerini söyledi. Bütün müminler, o azgın kâfirlerin gözleri önünde Hazret-i Nûh ile gemiye bindiler. Nitekim Kur'ân-ı kerim'de meâlen buyruldu ki: ''Nuh (aleyhisselâm) gemiye bineceklere; ''Allahü teâlânın ismiyle girin ki, geminin yürümesi ve durması Allahü teâlânın irâdesiyledir. Benim Rabbim, müminleri mâğfiret edici ve merhametiyle tufân belâsından kurtaracıdır.'' dedi.'' (Hûd sûresi:41) Yine Kur'ân-ı kerim'de meâlen buyruldu ki: ''Ey Nuh sen ve berâberindekiler gemiye yerleşince; ''Bizi zâlim (kâfir) milletten kurtaran Allah'a hamd olsun. Rabbim, beni hareketli bir yere indir sen, indirenlerin en hayırlısısın.'' de.'' (Mü'minin sûresi28-29) Nuh aleyhisselâm her hayvandan birer çift alıp, imân edenlerle birlikte gemiye yerleştikten sonra, gökten çok şiddetli bir yağmur yağmaya ve yerden de sular fışkırmaya başladı ve her şey suya gark oldu. Sular dağları aştı. Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında kaldı. Nuh aleyhisselâm inanmayan putperest kavim boğularak helak olup gitti. Bu tûfan hâdisesi Kur'ân-ı kerim'de kamer sûresi 11 ve 12. âyette bildirilmektedir. Tûfan başladığı sırada Nuh aleyhisselâm imân etmeyen oğlu Yâm'a (Kenan), imân edip gemiye binmesini söyledi ise de oğlu; ''Dağa çıkar sudan kurtulurum.'' deyip binmedi.  Bir dalga gelip onu da boğdu. Boğulanlar arasında hazret-i Nuhûn hanımı  da vardı. O da imân etmemişti. Tûfan altı ay devam etti. Altı ay sonra Allahü teâlânın meâlen; Ey arz! Suyunu yut ve ey gök suyunu tut.'' (Hûd sûresi 44) emriyle yağmur kesilip sular çekildi. Nuh aleyhisselâmın gemisi Muharrem ayının onunda aşure günü Irak'ta Cûdi Dağı üzerine oturdu. Bundan sonra insanlar Nuh aleyhisselâmın üç oğlundan türedi. Bu bakımdan Nuh aleyhisselâma ikinci Âdem denildi. Nuh aleyhisselâm bin yaşında vefât etti. Nuh aleyhisselâmın Sâm adlı oğlundan Arap, Fars ve Rum kavmi, Hâm adlı oğlundan ise Hindistan, Habeş ve Afrika halkı, diğer oğlu Yâfes'ten de Asyalılar ve Türkler meydana geldi. Nihâyet insanlar zamanla çoğalıp, Asya'ya, Avrupa'ya, Okyanusya'ya ve Berring (Behreng) Boğazından Amerika'ya geçerek bütün yeryüzüne yayıldılar. Nuh aleyhisselâm Kur'ân-ı kerim'de şekür (çok şükreden kul) sıfatıyla anılmış olup, birçok âyet-i kerimede ondan bahsedilmektedir. Ayrıca Kur'ân-ı kerim'deki sûrelerden biri de Nuh sûresi olup, bu sûrede Nuh aleyhisselâmdan bahsedilmektedir. Ülü'lazm peygamberler arasında Neciyullah (Allahü teâlâya karşı devamlı olarak teveccühte ve münâcaatta bulunup, ilâhi feyzleri alan) denilen Nuh aleyhisselâm hakkında Peygamber efendimiz hadis-i şeriflerde buyurdu ki: ''Melek-ül mevt (Azrail aleyhisselâm) Nuh'a (aleyhisselâm) geldiğinde dedi ki: ''Ey Nuh ey peygamberlerin en büyüğü (en yaşlısı), ey uzun ömürlü ve ey duâsı kabul olunan! Dünyâyı nasıl gördün?'' Nuh (aleyhisselâm) dedi ki: ''Şüyle bir kimse gibi ki, kendisine iki kapısı olan bir ev yapılmış da birinden girmiş diğerinden çıkmıştır.''

Mûcizeleri:

1-Nuh aleyhisselâmın kavminden bir fırka gelip, oturdukları beldedeki büyük taşları toprak yapmasını istemişlerdi. Allahü teâlâ Cebrâil aleyhisselâmı gönderip, ''Resûlüme söyle, o taşlara eliyle işâret etsin.'' buyurdu. Nuh aleyhisselâm da buyrulduğu gibi yapıp eliyle işâret edince, o beldede bulunan bütün taşlar birden toprak oldular. Bunun üzerine on iki kişi imân etti. 2-Uzakta bulunan ve gözle görülemeyecek şeyleri görüp haber verirdi. 3-Susuz yerlerden su çıkarırdı. 4- İşâretiyle ağaçlar kökünden sökülüp başka tere geçerdi. 5- Duâsıyla kuru ağaçlar hemen meyve verirdi. 6- Duâsıyla bulutsuz olarak yağmur yağardı. 7- Kum, toprak, kil gibi şeyler, onun duâsıyla yiyecek maddeleri hâline gelirdi. Gemisi Cûdi Dağının üzerine oturunca, insanlar açlıktan kurtulmak için yiyecek isteklerinde duâ edince bir miktar toprak ve kum yiyecek hâline geldi ve bunu yediler. 8-İmân ederek gemisine girip tufandan kurtulan insanlar çok az olmasına rağmen, onun duâsıyla çok kısa zamanda çoğalarak arttılar. 9-Eliyle yere diktiği bir ağaç fidanı o anda çeşitli renklerde meyve verdi.
AlpAslAn
Back to Top
 Post Reply Post Reply

Forum Jump Forum Permissions View Drop Down



This page was generated in 0.129 seconds.