Vesiletunnecat Homepage
Forum Home Forum Home > ORGANİZASYON > Eğitim - Öğrenim
  New Posts New Posts
  FAQ FAQ  Forum Search   Register Register  Login Login

24 Saat Kur`an-ı Kerim Dinleme


KIYAMET

 Post Reply Post Reply
Author
Message
kral View Drop Down
Administrator
Administrator
Avatar

Joined: 08-03-2006
Status: Offline
Points: 1323
Post Options Post Options   Thanks (0) Thanks(0)   Quote kral Quote  Post ReplyReply Direct Link To This Post Topic: KIYAMET
    Posted: 01-03-2009 at 19:50

1) Kıyametin Kopmasından Önce Olacak Hadiseler  
 
 İmam Buhari'nin, Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayet ettiği hadîs-i şerifte Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:

1) İki büyük (İslâm) ordusu birbirleriyle harp etmedikçe kıyamet kopmayacaktır.
Bu iki kütlenin ikisi de bir (yani İslâm ve hak) iddia (sın) da (bulundukları) halde aralarında büyük bir harp olacaktır. (Hazreti Ali ile Hazreti Muaviye'nin arasında geçen harbe işarettir. A.K.).
2) — Yine hepsi ben Allah'ın Resulüyüm, peygamberiyim, diye iddia eden otuza yakın yalancı, mel'un deccallar turemedikçe,
3) _ (Hakikî ilim adamlarının ölümleri ile İslâmî) ilimler alınıp kaldırılmadıkça,
4) — Zelzeleler çoğalmadıkça, •
5) — Zaman tekarrub edip gece ile gündüz yaklaştırılmadıkca (İmam Mehdi'nin zamanında yeryüzünde emniyet olup herkes onun adaletiyle dünyanın zevkini tadınca zaman kısalır. Çünkü insanlar uzun olsa bile zevkle geçen günlerini kısa sayar, sıkıntılı geçen günlerini de uzun sayar. Kastalani C. 12/111).
6) —- Birtakım fitneler zuhur etmedikçe.
7) — Hercümerç (yani) adam öldürme vakaları çoğalmadıkça, kıyamet kopmayacaktır.
8) — Keza, aranızda mal, servet çoğalıp sel gibi akmadıkça,
9) _ Mal sahibi malının zekâtını kim kabul eder? diye endişelenmedikçe,
10) — Mal sahibi bazı kimselere malının zekâtını vermeyi isteyip fakat zekâtını arzettiği kimse:
— Benim zekâta ihtiyacım yok, diye red etmedikçe,
11) — Yine, halk yüksek kâşaneler yapmak yarışına çıkmadıkça,
12) —Bir kimse herhangi birinin mezarı başından geçerken (1): _ Keşke bunun yerinde (yatan) ben olsaydım diye temenni etmedikçe, '
13) — Güneş batı tarafından doğmadıkça —ki güneş bata tarafından doğduğunda halk görünce hepsi toptan iman edecekler. Fakat bu İman, önce iman etmemiş olan yahut imanında hayır ve fazilet kazanmamış olan kimselerin imanları kendilerine hiçbir fayda vermediği bir zamandır, (İşte o zaman gelmedikçe)— kıyamet kopmayacaktır.

Yemin ederim ki kıyamet (meselâ) iki kişi (alışveriş için) aralarında elbisesini açıp da alışverişlerini tamamlayamadan ve o elbiseyi durup paket etmelerine zaman bulamadan ansızın kopacaktır.

Yine muhakkak ki kıyamet, kişi sağmal devesinin sütünü sağacak fakat içmek kısmet olmadan (ansızın) kopacaktır.

Vallahi kıyamet, kişi havuzunu sıvayıp tamir edecek fakat havuzun suyundan devesini sulaması kısmet olamadan ansızın kopacaktır.
Keza muhakkak kıyamet, kişi lokmasını ağzına götürdüğü halde onu tatmaya zaman bulamadan birdenbire kopacaktır (i).

İmam Kurtubi der ki:
İşte bu 13 alâmettir ki, onları Ebu Hüreyre (r.a.) tek bir hadîs-i şerifte rivayet etmiştir. Zayıf hadîslerde varid olan muayyen senelerde muayyen olayların olacağını haber veren alâmetleri serdetmeye hacet yoktur. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizden şöyle rivayet edilmiştir:
— Muhakkak ki 80'inci yılda şu ve şu hadisler olacaktır. 210'uncu yılda şu ve şu olaylar olacaktır. 220'nci senede şu hâdise, 230'da şu olay olacak ve 260 yılında da bir saat güneş tutularak, cinlerle insanların yarısı ölecektir gibi. Bu zamanlar geçtiği halde söylenilen şeyleri hiçbiri olmamıştır. Şayet olsaydı (o hâdiseleri) kendilerinden sonrakilerin anlatmaları insanlara gizli kalmazdı. Keza (hicrî) tarih olarak Hazreti Peygamber'in (s.a.v.) vefatından sonra Hazreti Ömer (r.a.) zamanında ihdas edilmiştir.
Hazreti Huzeyfe'nin sahih hadîs-i şerifinde bu alâmetlerin çoğu geçmiştir. Ancak (itiraz edilen) söz, gününü tayin ve tesbittir başka husus değildir.

Hâsılı kelâm Peygamber'in (s.a.v.) fitneler ve olacak şeylerden haber verdiklerinin hepsi muhakkak olacaktır. Zamanının tayini ise onun en doğrusunu Cenab-ı Hâk bilir.
Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun.
(Şu) hadîs-i şerifin mânâsı ki (Resûl-i Ekrem şöyle buyurmuştur) :

* — insan, bir kimsenin mezarının başına varıp da:
— Ah keşke bunun yerinde yatan ben olsaydım, diye temenni etmedikçe kıyamet kopmayacaktır (1) hadîsinin mânâsı, o zamanda cahillerin büyütülmesi, yüksek makamlara çıkarılması ve onların devlet başkanları olmalarının zuhur etmesi, ilim adamlarının gözden düşmeleri, velilerin aldanmaları, hükümleri bâtılların istilâ etmesi, umumî zulüm olması, alenen günah işlenmesi, halkın malını haram olanların kaplaması ve haksız olarak insanlara, mallara ve namuslara tahakküm edilmesi gibi fenalıkları görmelerinden ve çetin belâlardan dolayı (insan mezar başında bu temenniyi yapacak)tır.

İmam Kurtubi şöyle devam eder:
— Bunların çoğu şu zamanımızda mevcut olmuştur (2).
Yine bize, Ebu Zer'den (r.a.) rivayet olundu ki o, şöyle dermiş:
— Yakında insanlar üzerine öyle (kötü) zaman gelecek ki o zaman da hali hafif olana —yani ailesi ve çocuğu olmayan .kimseye— özenilecek. Bugünde 10 tane evlâdı olan babaya özenildiği gibi. Bugün, halkın işlerini görmek için kişinin devlet ricaline yakın olması arzu edildiği gibi, o zamanda kişinin hükümdardan uzak bulunulması arzu edilecek ve sokakta cenaze geçerken halk başlarını çevirip:
— Keşke birimiz o ölünün yerinde olsaydı diyerek (ölmeyi) temenni edecekler.

Ubâde bin Samit (r.a.):
— Ya Ebâ Zer, hakikaten bu çok büyük bir iştir, dedi. Ebû Zer de:
— Evet iş sandığınızdan daha da büyüktür, dedi.

İmam Kurtubi der ki:
İşte bu öyle bir zamandadır ki o zamanda muhakkak bâtıl olan hak olanı, yanlış olan doğru olanı kaplar, köleler, hizmetçiler, hür efendilere karşı üstün olur, (haklı) hükümleri (paraya karşılık) satarlar, bu satışa da hâkimler razı olduklarından hüküm rüsum, hak ters olur ve hakka ulaşılmaz ona kıymet verilmez hale gelir, insanlar Allah'ın dinini bozarlar, Allah'ın hükmünü değiştirirler. Hâkimler devamlı olarak yalan söz dinlerler ve devamlı haram yerler.
Hadîs-i şerifte (Resûl-i Ekrem Efendimiz):

* — Yemin ederim ki sizler karış karış, arşın arşın sizden önceki milletlerin yollarını takip edeceksiniz. Hatta onlar kertenkele deliğine girseler bile muhakkak sizler de oraya gireceksiniz, buyurdu. Sahabeler:
_ Ey Allah'ın Resulü (onlar) Yahudilerle Hıristiyanlar mıdır?-diye sordular. Resûl-i Ekrem: _ (Onlardan başka) kim var ki? buyurdu.
(Abdullah) bin Mübarek şu şiirinde yemin ederim ki, ne güzel söylemiştir: .
Muhakkak dini, hükümdarlar ve (amelsiz) kötü rahipler bozmuşlardır.
Yine İmam Kurtubi:
Keza Resûl-i Ekrem Efendimizin şu sözü de kıyamet alâmetlerin-dendirr

* _ Ahir zamanda birtakım bilgisiz ibadet edenlerle fasık yani bilgisinin ehli olmayan ilim adamları ve Kurban okuyanlar türeyecek-tfr. (İşte bu zamanda o) iki sıfat mevcut oldn, demigtir.

İmam Kurtubi (r.a.) şöyle derdi:
insanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki (o zamanda) onların ilim adamları eşeklerin leşlerinden daha pis ve iğrenç kokulu olacaktır.
Hakim-i Tirmizi'nin «Nevâdirü'1-Usul» adındaki kitapta rivayet ettiği hadîs-i şerifte Resûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur: .

* — Ahir zamanda Kur'ân okuyanların birtakım nağme ve makamları olacak. Her kim o zamana yetişirse onların şerlerinden Allah'a sığınsın. Onlar çok iğrenç koku saçarlar. Sonra çizgili kumaştan başlıklar ortaya çıkacak ve o günde riyakârlıktan utanılmayacak ve çekinilmeyecek. O günde dinine sıkı sıkı yapışan kimsenin sevabı elli kişinin sevabı kadar olacak. Sahabeler:
— O (elli kişi) bizlerden mi, yoksa onlardan mı? diye sordular. Resûl-i Ekrem de:
— Sizden (olan elli kişi)dir, diye cevap verdi.

Muâz bin Cebel (r.a.) şöyle derdi:
Peyderpey birbiri ardınca elbise eskiyip düştüğü gibi birtakım milletlerin kalplerinde, Kur'an-ı Kerim eskiyecek ve (onlara) tesir etmeyecektir. Onlar Kur'an-ı Kerim'i okurlar fakat Kur'an'a karşı bir istek, bir lezzet bulamazlar. Kurtların (yırtıcı) kalpleri üzerine koyunların derilerinden elbise giyerler. (Yani koyun postuna bürünmüş kurt olurlar.) îşleri hırstır. Amellerine (Allah) korkusu bulaştırılmaz. Eğer onlar ibadetlerini eksik yaparlarsa:
— Biz (sonra biz onu tamamına) ulaştırırız, derler. Günah işleyince de:
— Bizim için istiğfar edilir (bizim mağfiret edilmemiz için Allah'a istiğfar eden olur). Biz Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmadık ki (biz mü'miniz) derler.
Halbuki yüce Allah'ın:
— Cehennemin yakıtı insanlarla taştır, (1) sözü babında (2) Kur'ân okuyan ve:
— Benden daha güzel okuyan var mı (ve benden - daha iyi bilen var mı?) diye meydan okuyan ve onun, cehennemin ilk yakıp tutuşturacağı kimse olduğunu işaret eden müteaddit hadîsler geçmiştir.

Sonra Muâz bin Cebel arkadaşlarına döndü ve, «Onlarda hiçbir hayır görür müsünüz?» diye sordu. Oradakiler:
— Hayır görmüyoruz, dediler. Muâz bin Cebel de:
— .İşte onlar sizdendir. Onlar bu ümmettendir. Onlar cehennemin yakıtıdırlar, dedi.
* — el-Cehcâh denilen bir zat melik olmadıkça kıyamet kopmayacaktır, (3) buyurulmuştur.
Keza hadîs-i şerifte:

* — Kahtan oğullarından bir kişi çıkıp da insanları asası ile sevfc ve idare etmedikçe kıyamet kopmayacaktır, (4) buyurulmuştur.
Buhari ile Müslim'in rivayet ettikleri hadîs-i şerifte Resûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur:

* — Hicaz arazisinden bir ateş çıkarak Busra'daki (5) develerin boyunlarını aydınlatmadıkça kıyamet kopmayacaktır (6).
Tinnizi'nin hadîsinde Allah'ın Resulü şöyle buyurmuştur:

* — Yakın gelecekte Hadramut arazisinden yahut Hadramut tarafından bir ateş çıkacaktır, (7) buyurdu. Oradakiler:
— Ey Allah'ın Resulü bize nasıl hareket etmemizi emredersin? diye sordular. Resûl-i Ekrem:
— Şam'ın yolunu tutmaya ve oradaki fırkaya iltihak etmeye bakınız, buyurdu (»).
Buhari'deki hadîs-i şerifte ise Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz:

* — Kıyamet alâmetlerinin ilki, insanları doğu tarafından batı tarafına doğru sürüp toplayacak olan bir ateş olacak, buyurmuştur.
Tirmizi'deki hadîs-i şerifte de, Allah'ın Resulü: . . . '

* — Hayatım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki sizler hükümet başkanlarınızla harp etmedikçe, kılıçlarınızla deriler yüzme-dikçe ve işlerinizin başına kötüleriniz ve şerlileriniz geçmedikçe kıyamet kopmayacak, (9) buyurmuştur.

Yine hadîs-i şerifte:
_ Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki yırtıcı vahşi hayvanlar insanlarla konuşmadıkça, insanlar (elindeki) kamçısı (nın başı), ayakkabısının tasması konuşup (kendisinden sonra evinde) ev halkının yaptıkları işleri kendisine haber vermedikçe kıyamet kopma-yacaktır, buyurmuştur.

Başka rivayetteki hadîs-i şerifte:
* — Kişi kamçısının bir tarafı ile (yani başı) ve ayakkabının tasması ile konuşmadıkça, mal çoğalıp sel gibi akmadıkça ve kişi malının zekâtını çıkararak kendisinden zekâtı kabul edecek kimseyi bulamadığı bir zaman gelmedikçe kıyamet kopmayacaktır, buyurulmuştur.

Yine hadîs-i şerifte:
* — Lat ile Uzza putlarına tapılmadıkça günler ve geceler gitmeyecek (yani kıyamet kopmayacak) buyurulmuştur.
İmam Kurtubi (r.a.) der ki: Resûl-i Ekrem'in (s.a.v.), «Hicaz arazisinde bir ateş çıkmadıkça kıyamet kopmayacaktır» sözü (zuhur etmiş ve Medine'de) büyük bir ateş zuhur etmiştir. (Şöyle ki:)
Bu ateş büyük bir zelzeleyi müteakip çıkmıştır. Hicrî 654 yılı cumadelahirin üçüncü çarşamba gecesi sabah imsaktan sonra şiddetli yer sarsıntısı başladı. Cuma günü kuşluk vaktine kadar sürdü. Sonra deprem durdu. (Volkan indifaı başladı. Bu feveran) Kurayza mıntıkasında ve Tenim mevkiinin Harra tarafındaki düz sahada ateş tufanı ortaya çıktı. Koca beldenin suratında orayı kuşatan bir sur, üzerinde kaleler, burçlar, gözetleme kuleleri ve ezan okunan şerefeler gibi kütleler ve kuleler görüldü. Ateşi tutuşturmakta olan birtakım kimseler de görüldü. Bu cehennemi ateş hangi dağa rastlarsa muhakkak onu eritip yok ediyordu. Bu ateş tufanından kırmızı ve mavi sel teşekkül edip önüne gelen kayaları ve tepeleri sürükleyerek akmaya başladı. Olayın devamı sırasında da gök gürültüsü gibi korkunç iniltiler duyuldu. Nihayet ateş selinin Rekbi Iraki menziline varıp orada dağ gibi muazzam bir sed teşkil etti. Bu cehennemi ateş Medine-i Münevvere'ye yaklaştı ise de o sırada Resûl-i Ekrem'in hürmetine Medine'de esmeye başlayan serin bir rüzgârın tesiriyle Medine bu âfetten mahfuz kaldı. Fakat ateş tufanı Yemen tarafına akarak Yemen köylerinden birini yaktı. Halk bu ateşin yanışı sırasında tencere kaynaması gibi birtakım kaynamalar görürlerdi.

İmam Kurtubi der ki:
Bazı dostlarımın, beş gün kadar Medine âfâkında bu ateş ziyasını gördüklerini bana zikretmişlerdir, İşte bunlar peygamberlik nişanele-rindendir.

İmam Kurtubi (r.a.) der ki:
Bu ateşten sonra başka bir yer ateşi de Medine-i Münevvere'nin hareminden yayılıp Medine'nin hareminin hepsini yaktı. O derece ki bu ateş (Harem-i Şerif'deki) direklerin bağlantı kurşunlarım erittiğinden direkler düştü ve surlardan başka ayakta hiçbir şey kalmadı.
Bundan sonra İslâmın direği ve hilâfet merkezi olan Bağdad'ı Tatarlar istilâ edip orada bulunanların kimini öldürdüler, kimini de esir ettiler. (Etrafa) muazzam bir korku, sıkıntı, üzüntü yayıldı. Herkes korktu, çök üzüntü çekildi, insanlar halifesiz, başkansız olarak başı boş, şaşkın ve sarhoş vaziyette kaldılar.

Hadîs-i Şerifte Resûl-i Ekrem Efendimiz:
* — Yemin ederim ki bir ateş sizi saracaktır. Ö ateş bugün Berehût denilen vadide sönük vaziyettedir (1). O ateş içinde müthiş azap olduğu halde insanları kaplar. O, ateş insanları, mallan yakıp bitirir. Sekiz gün içinde rüzgâr ile bulut gibi uçarak dünyanın her tarafına yayılır. Geceki sıcağı gündüzki hararetinden daha şiddetlidir. O ateş insanların başının üzerinden arşın altına kadar yaklaşarak yeryüzü ile gökyüzü arasında gökgürültüsü gibi korkunç gürültüsü olur, buyurdu. Bunun üzerine Huzeyfe (r.a.):
— Ya Resûlallah, bu ateş o günde mü'min erkeklerle mü'mine kadınlara karşı (soğuk ve) selâmet midir? diye sordu. Resûl-i Ekrem de:
— Mü'min erkeklerle mü'mine kadınlar nerededir? İnsanlar o gün eşeklerden daha kötüdür. İnsanlar hayvanların çiftleştikleri gibi çiftlesirler de orada onlardan herhangi birine:
—— Dur, dur diye ikaz edecek hiçbir kimse bulunmaz. Bu hadîs-i şerifi Ebu Nuaym rivayet etmiştir.

İmam Kurtubi der ki:
Ola ki bu ateş, Resûl-i Ekrem'in, «Hadramut'tan bir ateş çıkacaktır», sözü ile kasdedilen ateştir.
En iyisini'Allah bilir..

 
 
 
 
 2) Ticaretin Ve İlmin Ortaya Çıkması    
 
     İbni Mes'ud'dari (r.a.) rivayet edilen hadîs-i şerifte Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

,* — Herkese umumî olarak değil de yalnız (tanıdığı) hususi kimselere selâm veril (diği zaman gel)medikçe, ticaret (her tarafa) yayılmadıkça, kadın cinsi, kocasını (az) kazanca karşı yayıplamadıkça ve akrabalık münasebetleri kesilmedikçe, her tarafa zulüm, haksızlık yayılmadıkça, yalan şahitliği ortaya çıkıp hak ve doğru şahitlik gizlen-medikçe kıyamet kopmayacaktır.

Başka rivayetteki hadîs-i şerifte
* — Zulüm yerine ilim yayımladıkça, şeklinde buyurulmuştur. ilmin yayılmasından maksat, Ebu Davud et-Tayalisi'nin rivayet ettiği gibi çok yazarların ve çok kitapların ortaya çıkmasıdır.

Başka rivayetteki hadîs-i şerifte ise:
* — Ticaretin ve ilmin ortaya çıkması kıyamet alâmetlerinden-düv buyurulmuştur.

Başka rivayette ise:
* — (Din) ilmi kaldırılmadıkça, mal, servet çoğalıp su gibi akmadıkça ve cehalet yayılmadıkça kıyamet kopmaz, buyurulmuştur.
Hasan-ı Basri (r.a.), «Muhakkak bize öyle zaman geldi ki o zamanda ancak filan oğullarının kâtibi, filan oğullarının tüccarı denilirdi. Kabile içinde ancak tek bir kâtib (okur yazar) tek bir tüccar bulunurdu» derdi.
Abdullah ibni Mes'ud (r.a.) da şöyle derdt:
Camilerin yollar edinilmesi, kişinin tanıdığı kimseye selâm vermesi, erkeklerin karısı ile birlikte ticaret hayatına atılmaları, kadınların mehir paralan ve atlann fiyatlarının yükselmeleri, sonra ucuz-layıp kıyamet gününe kadar bir daha pahalanmaması kıyamet nişan-larındandır.

İmam Buhari'nin rivayet ettiği hadîs-i şerifte Allah'ın Resulü şöyle buyurmuştur:
* — Kıyamet alâmetlerinden olmak üzere (din) İlmi azalacaktır, cehalet kökleşecektir, zina fiili yayılacaktır, kadınlar (m miktarı) çoğalıp erkekler (inki) azalacaktır. O derece ki elli kadının yalnız bir bakanı olacaktır
Müslim'in rivayet ettiği hadîsinde ise Allah'ın Resulü şöyle buyurmuştur:
— Vallahi insanlar üzerine öyle zaman gelecek ki o zamanda kişi (ayırdığı) alim sadakasıyla (taraf taraf) dolaşacak da sonra elinden sadakasını alacak hiçbir (fakir) kimse bulamayacak. Yine o zamanda (harp muşibetiyle) erkeklerin azlığından ve kadınların çokluğundan dolayı (hamisiz) kırk kadın bir erkeğin himayesine sığındıkları görülecektir (2).
Allah Taâlâ bunu daha iyi bilir ki erkekler harplerde öldürülerek kadınların dul kalmaları ile kadınlar, erkeklerin azlığından ve kadınların çokluğundan dolayı tek bir erkeğin himayesine girerler de sonra onları, alışveriş ve mallarım alıp vermek gibi hususlarda işlerini görmek üzere bir erkeğe doğru yöneldiklerini (yani himayesine girdiklerini) görürsün.

Bazı âlimler de:
Ancak bu kadınlara, şehvetleri galip olur da erkeklerin azlığından dolayı tek bir erkeğin arkasında 40 adet kadın takılarak her biri ona:
— Beni (kendine) nikâhla, beni nikâhla, diye evlenme teklifi yapar, demişlerdir. Fakat birinci mânâ daha münasiptir.
Abdullah ibni Mes'ud şöyle derdi:
Üzerine öyle bir zaman gelecek ki o sırada (din) ilmi az olacak (yani) kitap (Kur'an-ı Kerim) ile sünnete karşı cehalet kökleşecek. Ve yine Abdullah:
— Kur'an'ı ezberlemek, onun harflerini bellemek değildir. Onun ezberlenmesi ancak ahkâm ve cezalarının tatbik edilmesiyledir, derdi.

Buhari ile Müslim'deki hadîs-i şerifte Resûl-i Ekrem şöyle buyurmuştur:
* — Şüphesiz ki Allah Taâlâ ilmi size verdikten sonra ona silmek suretiyle değil, ancak âlimlerin ruhlarını kabzetmek suretiyle ibni alıp kaldıracaktır. Nihayet cahil birtakım insanlar kalır da kendilerine (dinî meseleler) sorulunca, onlar ilimleri olmadığı halde kendi fikirleri ile fetva verirler de hem kendileri sapıklığa düşerler, hem de halkı sapıtırlar O). .

Ebû Davud'un rivayet ettiği hadîs-i şerifte Allah'ın Resulü şöyle buyurmuştur:
* — Yine kıyamet alâmetlerinden biri de:
— Muhakkak bir mescid halkı imamlık yapmak üzere birbiri ile(aralarında) kendilerine namaz kıldıracak bir imamı bulamamalarıdır. En iyisini Allah bilir.
 

 
 
 
 3) Ümmetîm On Beş Kötü Huyu İşledikleri Zaman Artık Onlara Belânın İnmesi Vacip Olur    
 
 Tirmizi'nin Hazreti Ali'den (r.a.) rivayet ettiği hadîs-i şerifte Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz:
* — Ümmetim 15 kötü huyu işledikleri zaman artık onlara belâ iner, buyurdu. Oradakilerden biri tarafından:
— (Onlar nedir ya Resûlallah? diye soruldu. Resûl-i Ekrem cevabea:
1) Ganimet malı bir zümreye (yani zenginlere, mevki sahiplerine) tahsis edilip diğerleri (yani halk) mahrum edildiği zaman,
2) Emanet (ganimet malı gibi düşünülerek on) e ihanet
3) Zekât verilmesi (kendilerine ağır gelerek mallarına isabet eden bir musibet ve) ödenmesi lâzım gelen bir haraç kabul edildiği zaman,
4) Kişi (şeriata aykırı olsa bile istediği şeylerde) karama itaat. ettiği zaman,
5) Anasına âsi gelip eziyet ettiği zaman, .
6) Arkadaşına iyilik edip,
7) Babasını ( yanından kovup ) ona eziyet ettiğin iman,
8) Mescitlerin İçinde (birtakım düşmanlık ve alışveriş gibi dünya işleri hususunda) sesler yükseldiği zaman,
9 — Bir milletin en kötüleri, başa geçtiği zaman,
10 — Kişiye kötülük etmesinden korkulduğundan dolayı hürmet edildiği zaman,
11 — İçkiler içildiği zaman,
12 — (Erkekler tarafından) halis ipekliler giyildiği zaman,
13 — İnsanlar birtakım şarkıcı hizmetçi kızlar ve,
14 — Çeşitli çalgılar edindikleri zaman,
15 — Bu ümmetin sonunda gelecek olanlar, öncekilere (yani sahabe ile tâbiinlere) kötü sözler söyleyip onların yollarını takip etmedikleri zaman, işte o vakitte insanlar kırmızı bir rüzgârın esmesini, yahut (zelzelelerle) yere batırılmasını, yahut da suretlerinin veya kalplerinin başka bir şekle değiştirilmesini beklesinler, buyurdu (1).

Başka rivayetteki hadîs-i şerifte Allah'ın Resulü 15 üzerine:
* — 1) İlim tahsili, din (yani Müslümanlar arasında Allah ahkamının yayılması) için olmayıp ( sadece servet ve makam arzusu için olursa ),
2) Kabileye, zalimleri reis olursa,
3) Bir milletin idarecileri en rezili, en cimrisi olursa,
4) Kişiye ancak kötülüğünün dokunmasından korkulduğu için hürmet edilirse... sözlerini ziyade etmiştir (2).

O hadîs-i şerifte:
— Milletler bunları işledikleri zaman, ipliği kopup birbirini takip eden boncuk dizisi gibi kıyamet alâmetleri de arka arkaya birbirini takip ederler, kısmı vardır (3).

Hafız Ebû Nuaym'ım rivayet ettiği hadîs-i şerifte Allah'ın Resulü:
* — Ahir zamanda ümmetimden bir zümre maymun ve domuz. suretlerine çevirilecek, buyurmuştur.

Başka rivayetteki hadîs-i şerifte ise:
* — Ya Resûlallah onlar Allah'tan başka hak ilah olmadığına ve senin de Allah'ın Resulü bulunduğuna şahadet getirip oruç tutmazlar mı? diye soruldu. Resûl-i Ekrem:
— Evet onlar kelime-i şahadet getirip oruç tutarlar, diye cevap verdi. Bunun üzerine:
— Onların halleri nedir ki ya Resûlallah? diye tekrar soruldu. Resûl-i Ekrem: .
— Onlar birtakım çalgı âletleri, şarkıcı kızlar ve defler edinirler. İçkilerin her çeşidini içerler. İşte onlar içki içmeleri ve oyun oynamaları hallerinde iken birdenbire maymun ve domuz suretlerine çevrilmiş olarak sabaha çıkarlar, buyurdu.
ibni Mâce'nin hadîsinde (Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur):
— Yemin ederim ki muhakkak ümmetimden birtakım insanlar şarabı kendi isminden başka adlar altında içecekler ve başları üzerinde çalgılar çalınıp, şarkıcı kadınlar şarkı söyleyeceklerdir. (Derken) Allah Taâlâ onları (zelzelelerle) yere batırarak kıyamet gününe kadar kimini maymun (kimini de) domuz suretine çevirecektir (1).
Hatibi ( Bağdadi, Bağdad tarihinde) şöyle rivayet etmiştir: Hazreti Ömer bin Hattab (r.a.) Muâviye oğlu Nadla'yı (bir birliğin başında Küfe civarındaki) Kadisiye mevkiine gönderdi. (Orada bir) ikindi namazı vakti gelince Nadla:
— Allahu ekber, Allahu ekber diyerek ezan okumaya başladı. Derken birdenbire dağdan bir ses ona:
— Ya Nadla, büyüklemekle tekbir aldın, diye cevap verdi. Sonra Nadla:
— Eşhedü enlâ ilahe illallah, dedi. O sesin sahibi de:
— (Onlar) ihlâs kelimesidir ya Nadla, dedi. Sonra Nadla:
— Eşhedü enne Muhammedü'r-Resûlullah sözlerini okudu. O da cevaben:
— O (kendisini tekzib edenleri cehennemle) korkutucu olan o Meryem oğlu isa'nın müjdelediği zattır. Ve (onun) ümmetinin başına kıyamet kopacaktır, dedi. Sonra Nadla:
— Hayya ale's-salah, dedi. O da:
— Namaza yürüyüp gidene, ona devam edene ne mutlu, dedi. Daha sonra Nadla: \
— Hayya ale'l-felah, dedi. O zat:
— Muhammed'e (s.a.v.) icabet eden kurtuluşa erer ve o da Muhammed (s.a.v.) ümmetinin sonsuzluğudur, dedi. Nadla:
— Allahu ekber Allahu ekber la ilahe illallah, diye okudu. O zat da:
— Samimiyetle İhlasın hepsini eda ettin ya Nadla. Allah Taâlâ vücudunu cehenneme haram etsin, diye dua etti.
Nadla ezanını bitirince (yanındakilerle birlikte) ayağa kalkıp dağ tarafından müezzine cevap veren sesin sahibine:
— Kimsin sen? Allah sana merhamet etsin, sen melek misin? yoksa cinlerden (burada) oturanlardan biri misin? Yoksa Allah'ın kullarından (başka) bir sınıf mısın? Sesini bize işittirdin, şeklini de, kıyafetini de bize göster. Biz Allah'ın elçileri, Resulünün elçileri ve Ömer bin Hattab'ın elçileriyiz, dediler. Bunun üzerine dağ yarılıp değirmen taşı gibi başı, sakalı benîbeyaz, üzerinde de yünden eski köhne iki aba olan bir yaratık ortaya çıktı ve:
— Sizlere Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi olsun, diye selâm verdi. Nadla'nm arkadaşları da ona cevaben:
— Sana da Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi olsun diyerek selâmını aldılar ve sen kimsin, Allah sana merhamet eylesin, dediler. O da:
— Ben Yertemla oğlu Zerneb'im. Salih kul Meryem oğlu İsa vaziyet edip beni bu dağda oturttu. Bana dua edip kendisi gökyüzünden ininceye kadar uzun ömürlü olarak yaşamamı istedi. O (semadan inince) domuzu öldürecek, haçı kıracak ve Hıristiyanların helâl kabul ettikleri (fena) şeylerden beri olacaktır. O beni bırakıp gittiği zaman ise Muhammed'e (s.a.v.) kavuşacaktır. Binaenaleyh Ömer'e benden selâm söyleyiniz. Kendisine:
— Ya Ömer, ifrat ile tefrit ortasında bulunan doğruyu ve itidalli olanı iste, (ondan âciz olursan) ona yaklaşmaya çalış. Çünkü (kıyametin kopma) işi yaklaşmıştır, deyiniz ve size haber verdiğim şu hasletleri, huylan ona haber veriniz.İmdi Muhammed'in (s.a.v.) ümmeti arasında bu (kötü) hasletler zuhur ettiği zaman artık kaçmaktan başka çare yoktur.
1) Erkekler cinsel işlerde erkeklerle yetindikleri,
2) Kadınlar da birbirleriyle yetindikleri zaman, 3) İnsanlar soylarını kendi asıllarından başkasına nisbet ettikleri
zaman,
4) (Köleler) kendi efendilerinden başkalarına neseplerini iddia ettikleri zaman, .
5) Büyükleri küçüklerine merhamet etmediği zaman,
6) Küçükleri büyüklerine hürmet etmedikleri zaman,
7) Maruf (yani Allah'ın emrettikleri iyi şeyler) terk edilip onların yapılması hususu emredilmediği zaman,
8) Kötülükler serbest bırakılarak onlar yasaklanmadığı zaman,
9) İlim adamları ilmi, para ve altın gibi dünyalık elde etmek için tahsil ettikleri zaman,
10) Yağmurlar sıcak ve kaynar olarak yağdığı,
11) Çocuklar öfkeli ve sinirli oldukları zaman,
12) Minareler uzatılıp yükseltildiği zaman,
13) Mushaf-ı şerifler gümüşle süslenildiği zaman,
14) Sağlam binalar yapıldığı zaman,
15) İnsanlar şehevi arzularının peşine düştükleri zaman,
16) Dinlerini dünya metana değiştikleri zaman,
17) İnsanları öldürüp akıtılan kanların hafife alınması,
18) Hısım akrabalık bağlarının kesilmesi,
19) (Haklı) hükmün (hâkimler tarafından para ile) satılması,
20) Faiz parasının yenilmesi,
21) Zenginliğin yücelik, azizlik olması,
22) Kişi evinden dışarı çıkınca kendisinden daha hayırlı olanlar ayağa kalkarak ona selâm vermeleri ve,
23) Kadınların eğerlere binmeleridir, dedikten sonra Yertemla oğlu Zerneb gözümüzden kayıp olarak ( sırra kadem ) bastı. Biz onu bir daha göremedik.
Bu hususu Nadla, ordu kumandanı Sa'd bin Ebî Yakkas'a mektup yazarak bildirdi. Sa'd da onu mektupla Hazreti Ömer'e bildirdi. Hazreti Ömer (r.a.) Sa'd bin Ebî Vakkas'a hitaben:
— Ya Sa'd, Allah ile baban hakkı için sen maiyetindeki muhacir ve ensarla birlikte gidip o dağda konaklayınız. Eğer Zerneb'e tesadüf edersen benim selâmımı ona ulaştır. Çünkü Resûl-i Ekrem (s.a.v.) bize Meryem oğlu isa'nın vasiylerinin bazısının Irak havalisindeki o dağa inmiş olduğunu haber vermişti, diye emirname yazdı. Bunun üzerine Sa'd bin Ebî Vakkas, muhacirlerle ensardan 409 kişilik bir kuvvetin arasında yola çıktı. Nihayet o dağda 4Û gün konakladılar ve her namaz vaktinde ezan okuyarak nida ettiler, fakat hiçbir cevap alamadılar.

Hakim-i Tirmizi'nin rivayet ettiği hadîs-i şerifte Resûl-i Ekrem şöyle buyurmuştur:
* — Ümmetimin içinde korkunç olaylar olur da insanlar sığınmak için âlimlerinin yanına dönüp gelirler ve birdenbire onların maymun ve domuz olduklarım görürleri
îlim adamları derler ki:
Allah Taâlâ ancak o ilim adamlarım maymun ile domuz suretlerine çevirdi. Çünkü mesh kelimesinin anlamı, hilkat cihetinden vücut yapının bozulması, değişmesidir. O âlimler hak olanı, doğru olanı kendi tarafından değiştirmek ve kelimeleri yerlerinden bozmak fiillerini işledikleri şeylerin benzeriyle cezalandırıldılar. Aynen halkın gözlerine başka şekilde görülüp kalplerini de hak olanı görmekten değiştirdikleri ve hakkı bâtıla tebdil ettikleri gibi böylece Allah Taâlâ onların şekillerini başka kılığa çevirerek vücut yapılarını değiştirmiştir.
• En iyisini Allah bilir. :

Binaenaleyh yüce Allah'ın fazlından, bizleri ve ilim adamlarından olan kardeşlerimizi hak yoldan ayrılmaktan korumasını ve bizleri islâm dini üzere öldürmesini isteriz. Amin, ya Allah amin.
 
 
 
 
 4) Kalplerden Emanet İle Îmanın Kalkması    
 
 Buhari ile Müslim ve onlardan başka hadîsçilerin rivayet ettikleri hadîa-i şerifte Huzeyfe (r.a.) şöyle demiştir:
— Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz bize iki hâdise haber verdi. Bunlardan birini gördüm. Diğerini de görmeyi gözlüyorum. Resûl-İ Ekrem (emanetin inişini) bize şöyle haber verdi:
— Emanet (yani iman, adalet, emniyet duyguları ilk önce) iyi kimselerin kalplerinin derinliğine inmiş, sonra Kur'ân nazil olmuştur. Sonra da o kullar Kur'ân-ı Kerim'den bilgi almışlar, sünnetten de bilgi almışlardır (1).
Başka rivayetteki hadîste (emanetin kalkması hususunda): 870 — Muhakkak ki emanet kişinin kalplerinden uyku halinde iken kaldırılır. Şöyle ki: Kişi uykusunu uyur, o uyurken emanet kalbinden alınır da emanetin izi, rengi uçuk bir nokta halinde yanık yeri gibi kalır. Sonra o kişi bir uyku daha uyur, bu sefer kalbinde emanet (in geri kalan kısmı da) alınır. Bunun eseri de balta sallayan bir işçinin avucundaki kabarcık gibi kalır. (Bir zaman sonra o da söner gider). Şu halde (o mübarek) emanet senin ayağına düşürdüğün bir kıvılcımın düştüğü yeri şişirip senin onu bir kabarcık halinde görmen gibidir. Halbuki bu kabarcıkta bir şey yoktur. (Sonra Huzeyfe küçük taşlardan aldı ve onu ayağının üzerinde yuvarladı.) Şu vaziyette halk birbirleriyle alışveriş etmek ve medeni münasebette bulunmak için (müşkül) bir sabaha ermiş olurlar. Nerede ise hiçbir kimse kendisinde emaneti eda etmek imkânını bulamaz. Nihayet filân oğullan içinde emin bir kimse vardır, denilir. Ve yine nihayet birisinin lehine olarak:
— O zat ne kahramandır, ne zarafetli zattır, o ne akıllı ve tedbirlidir, diye şahadet olunur. Halbuki hakkında propaganda yapılan o zatın kalbinde hardal tanesi kadar iman eseri yoktur (2).
Yüce Allah'tan bize ve Müslümanlara lutfiyle muamele buyurmasını isteriz. Amin.

 
 
 
 
 5) Islâmiyetin Silinmesi Ve Kur'an'ın Çekip Gîtmesi    
 
 İbni Mâce'nin Huzeyfe'den (r.a.) rivayet ettiği hadîs-i şerifte Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: * — (Öyle zaman olur ki) elbise (eskiyip) renginin solması, desenlerinin kayıp olması gibi islâm (dini) de eskiyerek silinir gider; Hatta orucun, namazın, baççın ve zekâtın ne olduğu bilinmez olur. (öyle zaman gelir ki) Allah'ın kitabı —Kur'ân— üzerine herhangi bir gecede bir zaman geçer de yeryüzünde Kur'an-ı Kerim'den tek bir âyet kalmaz, (yani uçup gider.) Artık insanlardan bir zümre ve ihtiyar erkekler ile kadınlar kalır da onlar: — Biz babalarımıza, bu la ilahe illallah kelimesi üzerindeyken yetiştik, biz de onu ikrar ederiz, derler. Bunun üzerine, Sıla Hazreti Hnzeyfe'ye (r.a.): — O devrin halkı namazın, orucun, zekâtın ve haccın mahiyetini bilemez hale geldiklerinden artık onlara la ilahe illallah, Allah'tan başka hak ilah yoktur, kelime-i tevhidi hiçbir fayda sağlamaz, dedi de Huzeyfe ona cevap vermekten kaçındı. Sonra Sıla bu sözü üç defa Huzeyfe'ye tekrar tekrar sorduğu halde hepsine Huzeyfe ondan yüz çevirip cevap vermekten kaçındı. Bilahare Huzeyfe, Sıla'ya döndü ve: — Ya Sıla, bu kelime-i tevhid onları cehennemden kurtarır, diye cevap verdi ve bu sözü de üç defa tekrar etti (1). imanı Kurtubi yukarda geçtiği gibi, «Halkın bu duruma gelmesi, Ye'cüc ile Me'cüc'ün çıkması zamanında olmayıp ancak Hazreti isa'nın ölümünden sonra olur» dedi. Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun.
 
 
 
 
 6) Din İlminin Gitmesi Ve Huşu Île İnsanlardan İlk Kaldırılacak Olan İlim Feraiz İlmidir    
 
 İbni Mâce'nin rivayet ettiği hadîs-i şerifte Ziyad bin Lebid (r.a.) şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.) birtakım korkunç şeyler zikretti ve:
* — O korkunç olaylar (din) ilmi giderek eseri belirsiz olduğu zaman vukua gelir, buyurdu. Ben:
— Ya Resûlallah (din) ilmi nasıl gidermiş? Halbuki bizler Kur'an'ı okuyoruz, onu oğullarımıza okutuyoruz, kıyamet gününe kadar da oğullarımız Kur'an'ı (evlâttan evlâda) yani kendi oğullarına okutmaya devam edecektir, dedim. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem:
— Seni anası kayıp edesice, ya Ziyad muhakkak ki ben seni Medine'de en âlim kişilerden biri sanıyordum (sen böyle mi konuşursun?). Bu Yahudilerle Hıristiyanlar, Tevrat ile incil'i okuyup (okutturup) da Tevrat ve İncil'in hükümlerinden hiçbiri ile amel etmezler değiller mi? buyurdu O).

Tirmizi'nin tahric ettiği hadîs-i şerifte Ebû'd-Derda (r.a.) şöyle demiştir :
* — Biz, Peygamber (s.a.v.) ile beraber bulunduğumuz bir sırada Resûl-i Ekrem gözlerini gökyüzünü doğru dikip:
— Bu ilmin insanlardan alındığı zamandır ki insanlar ondan hiçbir şeyi (muhafaza etmelerine ve elde tutmalarına) muktedir olamayacaklardır, buyurdu. Bunun üzerine (orada bulunan) Ziyad Bin Lebid:
— Ya Resûlallah ilim bizden nasıl kapıp alınır? Halbuki biz Kur'an'ı okuyoruz. Allah'a yemin ederim ki biz onu okumaya devam edeceğiz ve kadınlarımızla oğullarımıza okutturacağız, dedi. Resûl-i Ekrem de:
— Anan seni kayıp etsin ya Ziyad, muhakkak ki ben seni Medine'de Yahudilerle Hıristiyanlar yanında bu Tevrat ile İncil'i bilen âlimlerin en olgunu bilmekte idim. Binaenaleyh (onların bu Tevrat ile İncil'i bilmeleri amel etmedikçe) onlara hangi faydayı sağlıyor, onlardan neyi gideriyor? buyurdu.

Ubâde bin Sâmit (r.a.):
* — Eğer isterseniz insanlardan ilk kalkacak ilmin huşu olduğunu size haber vereyim. Bir cemaatin camiye gireceği ve içlerinde huşuu bulunan tek bir kimsenin görülemeyeceği zaman yakındır, derdi, İmam Kurtubi'nin dediği gibi bu hadîsin isnadı sahihtir.
ilim adamları derler ki:
ilmin kaldırılmasından maksad (ilmin gerektirdiği iman, ibadet ve ahlâk gibi) amelin kalkmasıdır, İbni Mes'ud'un (r.a.) dediği gibi ki, o şöyle derdi:
.— Kur'an-ı Kerim'i ezberleyip hafız olmak, harflerini belleyip ezberlemek değildir. Fakat onun hıfzı Kur'an'm (ahkâmım tatbik ve) cezalarım ikame ile olur.

İmanı Kurtubi (r.a.) der ki:
îlmin kalpten kaldırılmasından sonra (kitap da) yazı ve rakam da kaldırılacak ve bundan sonraki babda (beyanı) geleceği üzere yeryüzünde Kur'an'dan tek bir ayet kalmayacaktır.

İbni Mâce ile Darekutni'nin Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayet ettikleri hadîs-i şerifte Resûl-i Ekrem şöyle buyurmuştur:
* — Şifler feraiz (ve dini intikal kanunu) ilmini öğrenip onu insanlara öğretiniz. Çünkü o, ilmin yarısıdır. Ve o, unutulur. Ve ümmetimden ilk çekip alınacak olan ilim feraiz ilmidir.
Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun.
 
 
 
 
 7) Kıyamet Kopmasından Önce Meydana On Alamet Gelecek   
 
 İbni Mâce'nin Huzeyfe (bin Esid el-Gıfâri)den (r.a.) rivayet ettiği hadîs-i şerifte Hazreti
Huzeyfe şöyle demiştir:
* — Biz, Medine'de bir duvarın gölgesinde oturuyorduk. Kesûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz de bir çardakta idi. Derken Allah'ın Resulü yüksekten —yani üst taraftan— bize bakıp bizi gördü ve:
— Sizleri işinizden alıkoyarak tutan nedir? diye sordu. Biz de:
— Konuşuyoruz, dedik. Resûl-i Ekrem:
— Ne hususta konuşuyorsunuz? buyurdu. Biz:
— Kıyamet saatini konuşuyoruz, dedik. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem:
— Siz ondan önce on (büyük) alâmet görmedikçe kıyameti göremezsiniz:
1 — Güneşin battığı yerden doğması,
2 — Sonra duman,
3 — Sonra Deccal,
4 — Sonra Dabbetü'1-Ard (yani yer hayvanı).
5 — Üç yerin çökmesi,
a) Doğu tarafında bir yerin çökmesi,
b) Batı'da bir yerin çökmesi,
c) Arap yarımadasında bir yerin çökmesi,
6 — Hazreti İsa'nın (semadan inmesiyle) çıkması,
7 — Ye'cüc ile Me'cüc'ün çıkması,
8 — Bunların sonuncusu da Aden arazisinin en uzak yerinden çıkarak arkasında . hiçbir kimseyi bırakmayıp hepsini önüne katarak toplanacakları yer (yani Şam)a sürecek olan ateştir, buyurdu.

İmam Müslim, «Sahih»inde bu hadîsin mânâsını Huzeyfe (bin Eaid el-Gıfâri r.a.) den tahric etmiştir (1).
Başka rivayetteki hadîste:
— Onuncu alâmetten birimde Hz. İsa'nın nüzulü sayılmıştır.

Buhari'deki hadîs-i şerifte Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
* — Kıyamet alâmetlerinin ilki insanlan doğu tarafından batıya doğru (sürüp) toplayacak olan ateş (yahut fitne) dir (2).

Müslim'in rivayetindeki hadîste Abdullah bin Ömer (r.a.) şöyle demiştir:
* — Ben, Resûlullah'tan (s.a.v.) duyup belledim ki, o:
— Kıyamet alâmetlerinin ilk çıkacak olanı güneşin battığı yerinden doğması ve insanlara karşı Dabbetü'1-Ard denilen hayvanın bir kuşluk vaktinde çıkmasıdır, buyurdu (3).

İmam Kurtubi, «Bu iki alâmetten hangisi arkadaşından önce olursa, <diğeri de akabinde onun izi üzerinde yakın olarak meydana gelir» (4). demiştir.
Başka rivayetteki hadîs-i şerifte: 879 — Kâbe-i Şerif yıkılarak taşlan denize zamanda korkunç alâmetler olur.
1) Güneşin batı tarafından doğması,
2) Sonra Deccal'in çıkarması,
atıldığı vakit işte o
3) Sonra Ye'cüc ile Me'cüc'ün çıkması,
4) Sonra da Dabbetü'l-Ard'ın zuhur etmesi, buyurulmuştur.

Sahih-i Müslim'de merfu olarak:
* — İnsanları (uçurup) denize atacak olan bir rüzgâr çıkmadıkça kıyamet kopmaz, buyurulmuştur (1ü).
Ekseriyetle (bu) alâmetlerin beyanı sıraya konulmuş olarak tertiple gelmiş ve bâzı rivayetlerde tertipsiz olarak da gelmiştir. Binaenaleyh önce hangisinin vuku bulacağını en iyi Allah bilir.
Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun.

İmam Kurtubî der ki: Rivayet edilen hadîslerde şöyle gelmiştir:
Ye'cüc ile Me'cüc çıkarak Allah Taâlâ onların boyunlarına deve ve davarların burun kurdunu musallat edip helak ettiği, yine Allah Taâlâ, Peygamber'i Hazreti isa'nın ruhunu alıp öldürdüğü, yeryüzü Ye'cüc ile Me'cüc haşaratından temizlendiği, insanlar üzerine günler gelip geçerek (seneler) uzayıp gittiği ve islâm dininin en muazzam, en büyük hükümleri kalkıp gittiği, insanlar eski (fena) âdetlerine dönmeye ve yeni yeni küfür ile fısk u fücur fiilleri (ve çeşitli ahlâksızlık, rezillikleri alenen) işlemeye başladıkları zaman ki, insanlar bu fenalıkları, Allah Taâlâ'mn insanlarla kendi arasında ve insanların aleyhlerine delil olması için karşılarına diktiği her sabit kıldığı şeyi (bir müddet insanları hak yola davet edip onlarla mücadele ettikten) sonra ruhunu alıp öldürdüğü zaman, işledikleri gibi, işte o sırada yüce Allah insanlar içine, mü'mini kâfirden, inananı inanmayandan ayırt ettirecek, yerden bir hayvan (Dabbetü'1-Ardı) çıkartır da bununla kâfirler küfründen, fâsıklar da fısku, fücurlarından dönmeleri, basiret sahibi olmaları ve içinde bulundukları kötülüklerden, isyan fiillerinden, serkeşliklerinden gerisin geriye dönmeleri içindir. Sonra bu (yerden çıkan) hayvan sır olup kayıplara karışır. (Ondan sonra) insanlara biraz daha mühlet verilir. Fakat insanlar Allah'a isyanlarında, karşı gelmelerinde ısrar edince güneş batı tarafından doğar. Artık ondan sonra kâfirden (iman), fâşıktan da hiçbir tevbe kabul edilmez, (işte o sırada) onlardan, ibadetle muhatap tutma mükellefiyeti kaldırılır. Sonra bunun ardından ve bunu takiben yakın olarak kıyamet kopar. Çünkü Allah Taâlâ:
— Ben insanları ve cinleri ancak beni tanıyıp bana kulluk etsinler diye yarattım, (2) buyurmaktadır.
Binaenaleyh insanlardan kulluk eylemek, îslâm dininin icaplarını eda etmek mükellefiyeti, yükümlülüğü kesilip kaldırılınca Allah Taâlâ bundan sonra yeryüzünde uzun zaman sebat ettirmez, yani bırakıp yaşatmaz. Bir kısım âlimler böyle demişlerdir. Allah onlara rahmet eylesin.
Dumana gelince Huzeyfe'den (r.a.) rivayet edilen hadis-i şerifte Peygamber ( s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
— Maşrik ile mağrib (yani doğu ile batı) arasındaki mesafeyi dolduracak olan bir dumanın meydana gelmesi de kıyamet alâmetindendir. Bu duman yeryüzünde kırk gün devamlı kalır. Mü'min kimseye ondan sadece nezleye benzer bir tesir bulaşır. Kâfir ve imansız ise sarhoş gibi olur. Bu duman (kâfir ile münafıkm ağzından), burun deliklerinden, (gözlerinden, kulaklarından) ve maka-dmdan çıkar (1).
Bazıları tarafından, «Bu duman kıyamet gününde cehennem alâmetlerindendir denilmiştir. Bu hadîs, sahabelerin büyüklerinden Hazreti Ali ile diğer zevattan rivayet edilmiştir. Bu hadis-i şerif yüce Allah'ın:
— O halde habibim semânın açık bir duman getireceği (azap) gününü gözle (2) sözünün mânâsıdır. '
(Abdullah) ibni Mes'ud bu âyetlerin tefsirinde şöyle demiştir:
Bu duman, Kureyş kavmine isabet eden şiddetli kıtlık ve meşakkat dumanıdır. O derece ki, açlığın, kıtlığın şiddetinden, (gözlerinin feri kaçarak) onlardan biri kendisi ile gökyüzü arasını kesif bir dumanın kapladığını görür olmuştu. Hatta (bu müthiş açlıktan dolayı köpek leşlerini ve atılmış) kemikleri yemişlerdir.
İbni Mes'ud, «Duman ve çok büyük bir şiddet ve sadvetli gün vukua gelince işte o zamanda Allah Taâlâ Yemen'den cenup rüzgârı estirip her mü'minin canını alarak (yeryüzünde) insanların şerlilerini bırakır» derdi.
Dabbe(tü'l-Ard)a gelince Allah Taâlâ onun hakkında (Kur'an-ı Kerim'inde), «O, insanlara söyleyecektir» diye zikretmiştir. Bu da yüce Allah'ın:
— Kendilerine söylenmiş olan başlarına geldiği zaman, yerden (bilmedikleri) bir hayvan (Dabbetü'1-Ard) çıkarırız. Bu hayvan onlarla konuşarak insanların âyetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyler (3) sözüdür.

Tefsirciler zikrettiler ki:
O, büyük bir yaratıktır ki, Safa (tepesindeki) çatlak yerden çıkarak hiçbir kimseyi kaçırmaz. Mü'mini damgalayınca yüzü nurlanır. Kâfiri damgalayınca da yüzü siyahlaşır, iki gözünün arasına Allah'a kâfirdir, diye yazılır.
Abdullah bin Ömer (r.a.), «Bu hayvan Deccal hadisinde gelecek olan Cassase'nin kendisidir» derdi.
Abdullah ibni Abbas'tan (r.a.), «O yaratığın Kâbe-i Şerifin kuyusunda olan bir yılan olup onu karakuşlar yani doğan ve yılancıl kuşlan kapıp kaçmıştır» diye rivayet olunmuştur, inşallah yakında beyanı gelecektir.
Buhari-i -Şerif deki hadîs-i şerifte şöyle rivayet olunmuştur: 881 — Mekke halkı Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizden kendilerine bir mucize (göstermesini) istemişlerdi de, o da onlara ayın ikiye ayrılıp iki eşit parçaya ayrıldığını ve iki parçanın arasında dağın bulunmakta olduğunu göstermiş ve:
Şahit olunuz, buyurmuştur O).
Yüce Allah'ın, «Kıyamet saati yaklaştı ay ikiye ayrıldı. (2) sözü bu hadis-i şerifi kuvvetlendirmektedir.
Bazı ilim adamları, «Allah Taâlâ'nın, «Ay ikiye bölündü» (3) sözü ile kastedilen mânâ, bölünecek demektir. Yüce Allah, «Allah'ın emri geldi» sözünde, yani gelir anlamı olduğu gibi», demişlerdir.

Halimi, «Eğer ayın ikiye ayrılmasından maksat Mekke'de vukua gelen bu olaysa o gelmiştir» dedi ve devamla:
— Ben Buhara'da ay iki gecelik haldeyken ayı ikiye ayrılmış, her birinin genişliği dördüncü yahut beşinci gecedeki ayın genişliği gibi vaziyette gördüm, hatta o iki parça bitişerek eski haline gelinceye kadar onlara bakmaya devam ettim. Fakat o iki parça ağaç kavunu şeklini aldılar. Ben de onlar kayıp oluncaya kadar gözümü onlardan ayırmadım. Beraberimde ileri gelenlerden ve âlimlerden bir grup kimseler de vardı, onlar da benim gördüğüm gibi vaziyeti gördüler, dedi. Keza güvendiğim kimse bana, ay üç gecelik iken hilâli üç parçaya ayrılmış olarak görmüş olduğunu haber verdi.
Halimi der ki: Yüce Allah'ın, «Ay ikiye ayrılmıştır» (4) sözü, ancak kıyamet alâmetlerinden olan ayrılması üzerine hükmedilmiş olup, yüce Allah'ın Resûl-i Ekrem Efendimizi tasdik eden mucizesi kıldığı ayrılma değildir.
En iyisini Allah bilir.
 
 
 
 
 8) Ye'cüc Ve Me'cüc'ün Seddi Delip Çıkmaları, Yemeleri Ve Giymeleri Hususlarındaki Sıfatları   
 
 İbni Mâce ile ondan başka hadisçilerin rivayet ettikleri hadis-î şerifte Resül-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
* — Muhakkak ki Ye'cüc ve Me'cüc her gün (şeddi delmek için devamlı) kazı yapmaktadır. Nihayet (delik açılarak) güneşin ışığını görmeleri yaklaşınca başlarındaki reisleri:
— Geri dönün, geri kalan kısmı yarın kazarsınız, diye emir verir. (Kazı yapan amele de işi bırakıp geri dönerler.) Allah Taâlâ da orasını eski bulunduğu vaziyetten daha sağlam bir hale çevirir. Nihayet Ye'cüc ile Me'cüc'ün orada kalma müddetleri sona erip Allah Taâlâ onlan insanların üzerine (bir musibet olarak) göndermesini istediği zaman (gelince) tekrar kazı yaparlar. Fakat güneşin ışığını görmelerine (yani tünelin açılmasına) çok az bir mesafe kalınca başlanndaki zat:
— Geri dönünüz inşallah geri kalan kısmı yarın kaz (ip. aç) arsınız diyerek istisna (yâni inşallah) kelimesini söyler. Onlar ertesi günü tünelin bulunduğu yere geldiklerinde orasını bıraktıkları zamanki halinde (yani kapanmamış vaziyette) bulurlar. Hemen geri kalan kısmı delip çıkarak insanlara saldırırlar ve bütün sulan içip kuruturlar. İnsanlar onlardan kurtulmak için kalelerine, barınaklarına kapanırlar. Bu sefer Ye'cüc ve Me'cüc orduları oklarını gökyüzüne doğru çevirerek havaya atarlar. Fakat atılan oklar üzerlerinde kan lekeleri olarak geri dönerler. Bunun üzerine:
— Yeryüzü ahalisinin hakkından geldik. (Şimdi de) gökyüzü halkının yanına yükseldik, (yani gökyüzünü de fethettik) derler. Müteakiben yüce Allah onların başlarına (belâ olarak) boyunlarına ve kafa taslarına koyun ve deve kısmının burun kurtlarını gönderir de bu kurtlar onların hepsini (bir anda) öldürüp helak eder.
Resûi-i Ekrem devamla:
— Hayatım elinde olan Allah'a yemin ederim ki yeryüzünün hayvan ve haşaratlan onlann etlerini (yiyip) kanlarım (içmelerinden) ötürü muhakkak semizleşir ve çok çok şükrederler, buyurdu (2).
Ka'bü'l-Ahbar şöyle derdi:
Ye'cüc ve Me'cüc (Zülkarneyn'in yaptığı) şeddi gagalarıyla delerler. Nihayet delikten çıkmaları yaklaşınca.
— Yarın buraya döner burasını bitiririz, derler. (Ertesi gün) dönüp oraya gelince kazılan tünelin eski haline dönmüş ve tünelin kapanmış olduğunu görürler, iş bu şekilde devam edip gidince ve onların orada kalma zamanı da sona erince bazılarının dillerine:
— Buraya yarın döner, inşallah yarın kazarak burasını bitiririz, sözünü söylemeleri getirilir. Onlar (ertesi gün) dönünce birden bire orasının kazıldığı gibi ve bıraktıkları gibi durduğunu ve kapanmamış olduğunu görürler. Hemen o kalan kısmı da delerek (oradan çıkarlar ve) öncü birlikleri Taberiye-gölüne gelip orada bulunan suyun hepsini içerek tüketirler. Ortadaki kuvvetleri Taberiye gölüne gelince oradaki çamuru yalarlar. Arkada bulunan kuvvetleri de gelince:
— (Vaktiyle) burada su varmış, derler. Sonra bu haşarat güruhu oklarını gökyüzüne doğru çevirerek havaya atarlar ve:
— Yeryüzünde olanların hakkından geldik, gökyüzünde olanları da istilâ ettik, derler. Sonra Allah Taâlâ onların üzerine deve ve koyun cinsine ait burun kurdu denilen hayvanlar ve mikroplar yağdırır da bu mikroplar onların enselerinden yakalayıp hepsini öldürür. Nihayet onların cesetlerinin kokusundan yeryüzü pis pis kokar. Sonra Allah Taâlâ (yeryüzünü temizlemek için) birtakım kuşlar gönderir de bu kuşlar onların cesetlerini denize taşırlar. Müteakiben Allah Taâlâ gökyüzünden kırk gün yağmur yağdınr, yeryüzü de bitli ilerini bitirir. Hatta o derece bolluk olur ki bir nar tanesi sekeneyi doyurur, dedi. Ka'bü'l-Ahbar'a:
— Sekene nedir? diye soruldu da.-Ka'b:
— Ev halkıdır, diye cevap verdi. Ka'b, sonra Müslümanlar (Kâbe-i Şerifi yıkan) iki cılız bacaklı Habeşlinin haberini işitirler, dedi.

İbni Mâce'nin Ebû Said el-Hudri'den (r.a.) tahriç ettiği hadis-i şerifte Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
* — Ye'cüc ile Me'cüc'ün şeddi açılarak çıkacaklar ve yüce'Allah'ın onlar her tepeden saldıracaklardır, buyurduğu gibi (1) onlar yeryüzünün her tarafına yayılacaklardır. Müslümanlar onların önlerinden çekilip uzaklaşacaklar. Nihayet geri kalan Müslümanlar da şehirlerinin içinde kalelerine hayvanlarını toplayarak çekilecekler ve oralara kapanacaklar. Hatta bu Ye'cüc ile Me'cüc makûlesi o derece obur kimseler ki bir ırmağa varınca muhakkak orada hiçbir şey yani su bırakmayacak derecede içecek kurutacaklar. Onların herhangi biri öbürünün arkalarım takip ederek geçerler ve sözcüleri:
— Yemin olsun ki (vaktiyle) bu yerde su varmış, diyecekler. Ye'cüc ve Me'cüc orduları yeryüzünü istilâ ederek sözcüleri (yani içlerinden biri):
— İşte bunlar yeryüzü ahalisidir, biz onların işini bitirdik. Artık gökyüzü ahalisine de el atalım diyecek. Hatta onların biri mu-
hakkak mızrağını gökyüzü tarafına doğru kıpırdatarak hareket ettirecek de mızrak kana boyanmış olarak geri dönecek. Bunun üzerine:
— Muhakkak gökyüzü ahalisini de öldürdük, diye övünecekler. İşte onlar böyle davrandıkları bir sırada yüce Allah çekirge kurdu gibi birtakım canlı mikroplar göndererek onların boyunlarından, enselerinden yaklaşacaklar. Ye'cüc ve Me'cüc orduları da kimi kiminin üstüne bindirilmiş halde çekirge ölümü gibi öleceklerdir. Artık kalelerine kapanmış bulunan Müslümanlar onlardan hiçbir haber ve hareket işitmez olacaklar. Sonra (birbirlerine):
— Canını (cehennemden) satın alacak ve Ye'cüc ve Me'cüc ordularının ne durumda oldukları ve ne yaptıklarını gör(üp bize haber ver) ecek babayiğit bir kimse var mı? diye soracaklar.
Bunun üzerine canını Ye'cüc ve Me'cüc'ün öldürmelerine hedef yapan fedai bir kimse (kaleden) çıkarak onların ordugâhına inerek onları ölmüşler vaziyette bulunca (geri dönüp) Müslümanlara
— Sevinmez misiniz? Düşmanlarınızın hepsi birden ölmüşler, diye nida edecek. Bunun üzerine Müslümanlar kaleden dışarı çıkacaklar ve hayvanlarım da salıverecekler. Fakat Ye'cüc ve Me'cüc'ün leşlerinin bulunmadığı hiçbir meraları kalmayacak. Fakat hayvanlar bitkilere, yeşilliklere nail olacaklar da hiçbir zaman elde edemediği sütün en güzeli kadar sütü bu ölüler arasında elde edecekler (1). İbni Mâce ile ondan başka hadîscilerin rivayet ettikleri hadis-i şerifte Abdullah ibni Mes'ud şöyle demiştir:

* — Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Mi'rac'a çıkarıldığı gece Allah'ın Resulü, Hazreti İbrahim, Hazreti Musa ve Hazreti İsa ile karşılaşarak aralarında kıyamet saatini müzakere ettiler ve ilk önce Hazreti İbrahim'den başlayarak ona kıyamet (in kopma) saatinden sordular. Fakat İbrahim'in yanında kıyamet hususunda bir ilim bulunmadı. Sonra Hazreti Musa'ya sordular. Onun yanında da bir malûmat bulunmadı. Sonra sözü Meryem oğlu İsa'ya verdiler. Hazreti İsa da:
— Kıyamet kopma gürültüsünden öncesine kadar olanlar bana bildirilmiştir. Fakat onun kopmasına gelince onu Allah'tan başka kimse bilemez, dedi ve hadîsi Deccal'in çıkmasına kadar kısmı zikretti. Sonra :
— Ben yeryüzüne iner onu öldürürüm. Müteakiben insanlar (yani Mehdi'nin ordusu) yurtlarına dönerler. Derken Ye'cüc ve Me'cüc her tepeden saldırarak onlan karşılarlar. Bu haşarat ordusu geçtikleri her suyu içip kuruturlar, vardıkları her şeyi (yağma edip) bozarlar. Nihayet bundan sonra mü'minler çığlık kopararak Allah'tan yardım isterler ve sonra Müslümanlar onları öldürmesi için tekrar Allah Taâlâ'ya dua ederler de onların leşlerinin kokusundan yeryüzünü de pis koku kaplar. Onlar yine Allah'a iltica ederek dua ederler. Bunun üzerine gökyüzü yağmur yağdırır ve onların cesetlerini sürükleyip denize atar. Sonra dağlar yıkılır, yeryüzü derinin çekilip uzatıldığı gibi uzatılıp genişletilir. İşte Allah Taâlâ bu zaman olunca kıyametin kopması insanlara, gebe kadının ağrısının ne zaman tutacağı, gece mi gündüz mü ev halkının bilemeyeceği zaman gibi yakın olur, diye bana bildirmiştir, dedi.
Allah'ın kitabında bunu tasdik eden, yüce Allah'ın şu sözüdür:
— Ye'cüc ile Me'cüc'ün şeddi açıldığı zaman onlar her tepeden hücum ederler ve hak olan vaad (kıyamet kopması) yakın olur (1).
Amr bin As (r.a.) şöyle derdi:
Ye'cüc ve Me'cüc cehennem mahlûkudur, içlerinde hiçbir doğru yoktur. Onlar üç sınıf bulunmaktadır:
a) Bir karış boyunda olan, b) iki karış boyunda olan,
c) Onlardan üçte birinin boyu ile eni birbirine denktir.
Onlar Nuh Peygamberin oğlu Yafis neslindendir.
Atiyye bin Hassan'ın (r.a.) da şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Ye'cüc ve Me'cüc iki (ayrı) millettir. Her millet dört yüz bin kabiledir ki, onlardan birbirine benzeyen hiçbir kabile yoktur.

İmam Abdurrahnıan el-Evzai (r.a.) da şöyle derdi:
Yeryüzü yedi parçaya bölünerek altı parçasında Ye'cüc ve Me'cüc olup bir parçasında diğer ahali vardır. Katade (r.a.) de:
Yeryüzü —yani Ye'cüc ve Me'cüc'den başka ahalinin bulunduğu kısım— 24000 fersahtır.
a) 1200 fersahı Hintliler ile Sindlilerindir,
b) 8000'i Çinlilerindir,
c) 3000'i Romalılarındır,
d) 1000'i de Araplarındır, derdi.

Ertat bin Münzir (r.a.) da:
Ye'cüc ve Me'cüc çıktığı zaman Allah Taâlâ Hazreti isa'ya:
— Muhakkak ki ben yarattığım kullarımdan birtakım halkı yola çıkardım. Fakat benden başka hiçbir kimse onlara karşı koymaya muktedir olamazlar. Binaenaleyh sen maiyetindekileri Tûr dağına götürerek orada onları muhafaza et, diye vahyeder. Hz. isa'nın yanında olanların mevcudunu 12 bin kadar olduğunu sanıyorum. Ye'cüc Me'cüc cehennem için yaratılmışlardır. Onlar üç sınıf üzere bulunmaktadırlar:
a — Üçte biri cam ağacı uzunluğundadır,
b — Üçte biri dörtgen şeklinde olup eni ile boyu birdir. Ve bunlar (en kuvvetli ve) en şiddetli olanıdır.
c — Üçte biri de bu zümrenin herhangi biri kulağının birini döşeyip öbürünü yorgan yaparak örtünür. Ye'cüc ile Me'cüc Nuh Peygamber'in oğlu Yasif evlâtlarındandır, derdi. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'den şöyle rivayet edilmiştir:
— Ye'cüc ile Me'cüc, bunların herbiri ayrı ayrı milletlerdir. Onların 400 kabile başkanları vardır. Bunlardan herhangi biri kendi evlâdından (eli silâh tutacak) bin süvari asker görmedikçe ölmez. Onların,
a — Bir sınıfı çam ağacı gibidir.
b — Bir sınıfının uzunluğu 130 arşındır.
c — Bir sınıfı kulağının birini yatak, öbürünü yorgan yaparak yaşarlar. Ye'cüc ve Me'cüc haşaratı, fil ve domuz (ve benzeri) neye tesadüf ederlerse muhakkak onu yerler. Kendilerinden ölenlerin hepsini de yerler. Ye'cüc ve Me'cüc ordularının öncüleri Şam arazisinde, arka kısmı da Horasan'da olur. Onlar şarkın ırmakları ile Taberiye gölünün suyunu içip kurutacaklardır. Fakat Allah Taâlâ Mekke, Medine ve Kudüs'e girmelerine müsaade etmeyecektir. Ka'bü'l-Ahbar (r.a.) şöyle derdi:
Allah Taâlâ Ye'cüc ile Me'cüc'ü üç (ayrı) grup üzerinde yarattı:
a — Birinci sınıfın vücudları çam ağacı gibi (cesametli )dir,
b — ikinci sınıfı dört arşın boyundadır,
c — Üçüncü grubu da dört arşın genişliğinde —yani dörtgen şeklinde— dir,
e — Dördüncü sınıfı ise kulaklarının birini yatak yapıp öbürünü de yorgan olarak kullanırlar ve kadınlarının doğumundaki çocuk ezini yerler.

Hazreti Ali (r.a.)nın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Ye'cüc ve Me'cüc üç (ayrı) zümredir:
a — Onlardan bir zümresi bir karış uzunluğundadır.
b — Bir zümresinin kuşlar gibi pençeleri, yırtıcı hayvanlar gibi azı dişleri olup hayvanlar gibi (sakınmadan) çiftleşirler. Onların kurt gibi havlamaları ve sıcak ve soğuktan koruyacak saçları, kılları vardır. Aynı zamanda büyük büyük kulakları olup biri yünlüdür ki, içersinde kışı geçirirler, öbürü de deridir ki içinde yazı geçirirler (*).
İbni Abbâs (r.a.) şöyle derdi:
Yeryüzü altı parça (yani altı iklim) dir. Bunun beşinde Ye'cüc ve Me'cüc olup bir cüzünde de diğer halk bulunmaktadır. Ka'bü'l-Ahbar (r.a.) şöyle derdi:
Hazreti Adem ihtilâm oldu da menisi toprağa karıştı. Hazreti Adem buna çok üzüldü. Bunun üzerine Allah Taâlâ o sudan (meniden) Ye'cüc ve Me'cüc'ü yarattı C1).
Bazı ilim adamları, bu sözde düşünmeye değer husus vardır. Çünkü peygamberler ihtilâm olmazlar. Fakat Adem'in (cennette) yasak ağaçtan yemesi gerçekleştiği gibi, bunun gibilerin de onda vukubulması ihtimal dahilindedir, dediler.
Dahhak (r.a.), Ye'cüc ve Me'cüc Türk ırkındandır, derdi.
Mukâtil de:
— Onlar Nuh aleyhisselâmm oğlu Yafis neslindendir, demiştir. Geçen sözlere binaen bu, akla daha yakındır.
En iyisini yüce Allah bilir.
 
 
 
 
 9) Deccal'ın Sıfatı, Gönderilmesi, Nereden Çıkacağı, Çıkmasının Alâmetleri   
 
 İmam Müslim'in Ebü'd-Derda'dan (r.a.) rivayet ettiği hadis-i şerifte Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
* — Her kim Kehf sûresinin evvelinden on ayet ezber ederse Deccal'in fitnesinden korunmuş olur (3).

Başka rivayetteki hadis-i şerifte de:
* — Her kim Kehf sûresinin sonundan on ayet okursa Deccal'in fitnesinden korunmuş olur, buyurulmuştur (4).

Huzeyfe'den (r.a.) rivayet edilen hadis-i şerifte Resûl-i Ekrem Efendimiz:
* — Deccal sol gözü sakat, bol saçlı bir kimsedir. Onun yanında bir cennet ve bir ateş (cehennemi) vardır. Onun ateşi bir cennettir, cenneti de bir cehennemdir, buyurmuştur (5).

Keza Huzeyfe (r.a.) der ki: Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
* — Muhakkak ki ben. Deccal'in beraberinde bulunan şeyleri ondan daha iyi bilmekteyim. Onun yanında akmakta olan iki ırmak vardır. Onlardan biri göz görüşü ile beyaz bir sudur. Diğeri de göz görüşü ile kendi kendine tutuşup alevlenen bir ateştir. Eğer herhangi bir kimse ona erişirse ateş olarak gördüğü yahut sandığı ırmağa gelsin. Sonra başını daldırsın. Sonra başını aşağıya eğip ondan içsin. Çünkü o nehir soğuk bir sudur.
Deccal ise gözü silik bir kimsedir. Gözü üzerinde kalın bir deri perde vardır. Onun iki gözü arasında kâfirdir (şeklinde) yazılıdır ki o yazıyı, yazı yazan ve yazı yazamayan her mü'min okur (1).
Ebü'l-Hattab bin Dıhye der ki: Bu hadis-i şerifi İmam Müslim böyle rivayet, etmiştir.
(Feimma edrekenne) kelimesine gelince (sarf ve nahiv kaidelerine göre) tekid nununun fiili mazi üzerine getirilmesi bilinmez. Ancak burada vardır. Doğrusu Sahih-i Müslim hadîsi hakkında ilim adamlarının söyledikleri (Feimma edrekehu ehadün) şeklidir.

Abdullah bin Ömer (r.a.) der ki:
* — Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz insanların arasında Dec-cai'i zikretti de şöyle buyurdu:
— Allah Taâlâ şaşı (ve sakat) gözlü değildir. Haberiniz olsun ki Mesih Deccal'in sağ gözü sakattır ve börtlektir. Sanki onun gözü salkımdaki emsalinden dışarı çıkmış iri bir üzüm tanesidir (2). Sonra Resûlullah devamla şöyle buyurdu:
— Ben geceleyin uykuda iken kendimi (rüyada) Kabe'nin yanında gördüm. Derken birdenbire bir zatla karşılaştım. Sanki o, göreceğin esmer erkeklerin en güzelidir. Başının saçı iki omuzu arasında sarkıyordu, saçları taranıp arınmıştı ve başı su damlatıyordu. İki elini iki kişinin (3) omuzlarına koyarak o iki kişi arasında olduğu halde Beyt'i (Kabe'yi) tavaf ediyordu. Ben:
— Bu zat kimdir? diye sordum. Oradakileri
— Meryem oğlu Mesih İsa'dır, dediler (4). Onun arkasından gayet kıvırcık saçlı, sağ gözü sakat ve börtlek, gördüğüm insanlar arasında (Huzâa kabilesinden) İbni Katan'a (5) en çok benzeyen birisini gördüm. Bu da iki elini iki kişinin omuzlarına koyarak Beyt'i tavaf ediyordu. Bu da kimdir? diye tekrar sordum. Oradakiler:
— Bu Mesih Deccal'dir, diye cevap verdiler (1).

Ebû Bekr bin Ebî Şeybe'nin İbni Abbas'dan (r.a.) rivayet ettiği hadis-i şerifte Resûl-i Ekrem Efendimiz;
* 7- Deccal'in gözü şaşı (yani kör) dür, saçı kıvırcık ve (pamuk gibi) şiddetli beyaz ve ak türlüdür. Sanki başı ağaç dalı gibidir. İnsanların, Abduluzza bin Katan'a en çok benzeyenidir. Ancak o helak olanları helak edecektir. Çünkü o kördür, Allah ise kör değildir

Ebû Davud et-Tayaüsi'nin Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayet ettiği hadis-i şerifte Peygamber (s.a.y.) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
* — Mesihü'd-DalâJ'e (yani DeccaJ'e) gelince onun gözü şaşıdır, alnı açıktır, burun delikleri (yahut boynu) geniştir ve burnunda eğrilik vardır, başka nüshada olduğa gibi Abduluzza bin Katan benzerindedir. Bunun üzerine bir kimse:
— Ya Resûlallah onun benzeri olmak bana zarar verir mi? diye sordu. Resûl-i Ekrem:
— Hayır zarar vermez (çünkü) sen Müslüman, o kâfirdir, buyurdu (en-Nihaye 1/130)

Keza Ebû Davud et-Tayalisi'nin rivayet ettiği hadis-i şerifte Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle demiştir:
* — Peygamberin (s.a.v.) yanında Deccal zikredildi de Resû-lullah (yahut Peygamber (s.a.v.) Deccal'i zikretti ve):
— Onun iki gözünden biri sanki yeşil cam gibi (börtlek) dir. Ve kahir azabından Allah'a sığınınız, buyurdu (en-Nihaye c. 1/93).
Tirmizi'nin Ebû Bekr Sıddık'dan (r.a rivayet ettiği hadis-i şerifte Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur 897 — Deccal maşrık (yani doğu) arazisinden. Horasan denilen mevkiden çıkacak ve sanki yüzleri üzerine deri kaplanmış kalkanlar gibi etli olan birtakım kavimler ona iltihak edeceklerdir (2). İmam Kurtubi'nin dediği gibi bu hadis-i şerifin isnadı sahihtir.

Abdurrazzak'ın Ebû Said el-Hudri'den (r.a.) rivayet ettiği hadis-i şerifte Resûlullah (s,a.v.) Efendimiz soyla buyurmuştur:
* — Deccal'e, üzerlerinde yeşil taylasan bulunan yetmiş bin kişi tâbi olacaklardır.

Başka rivayetteki hadis-i şerifte:
* — Başlarında sican yani yeşil taylasan vadır, şeklinde buyurmuştur (3). Bu kelime saç kelimesinin çoğuludur.
Ezheri der ki: Bu, böyle boyanmış olarak dokunan taylasandır.
Taberani şöyle rivayet etmiştir:

Peygamberin (s.a.v.) yanında Deccal'i zikrettiler de Allah'ın Resulü şöyle buyurdu:
* — Deccal'in çıkmasından önce gökyüzü üç sene yağmurunu tutar (yani yağmur yağdırmaz).
a) Birinci senede normal yağmurun üçte birini tutup üçte İkisini yağdırır. Yeryüzü (sun'i tesislerle sulansa bile) bitkisinin üçte birini bitirmez. (Normal bitkisinin ancak üçte ikisini bitirir).
b) İkinci yılda gökyüzü normal yağmurunun üçte ikisini yağdırmaz. Yeryüzü de bitkisinin üçte ikisini bitirmez.
c) Üçüncü yılda ise gökyüzü yağmurunun tamamım keser, yeryüzü de bitkisinin hiçbirini bitirmez. Hatta yeryüzünde (öyle bir kıtlık baş gösterir ki) azı dişi olan ve tırnağı bulunan hiçbir canlı kalmayıp muhakkak ölürler, buyurdu C).Keza bu hadisi Ebû Davud et-Tayalisi üe İbni Mâce rivayet etmişlerdir.

Başka rivayetteki hadis-i şerifte:
* — Üçüncü yılda ise Allah Taâlâ yağmuru ve (yeryüzündeki) bitkilerin hepsini tutup vermez. Artık semadan bir damla su süşmez, yerde tek bir yeşilliği ve tek bir bitkiyi bitirmez. O derece kuraklık olur ki yeryüzü bakır, gökyüzü de cam gibi olur. Müteakiben insanlar açlık ve sıkıntıdan ötürü (toptan) ölüm halleriyle karşı karşıya kalır. (O sırada) fitneler, karışıklıklar, ihtilâller çok olur da insanlar birbirlerini öldürürler, insanlar kendi canlarına kıyarlar ve yeryüzünü belâüar) kaplar, işte öyle sıkıntılı bir zamanda Isbahan'm Yahudiler köyü denilen bucağından mel'un Deccal katıra benzeyen ve kuyruğu kesik olan bir eşek üzerinde binekli olarak çıkar ve eşeğin iki kulağı arasında kırk arşın mesafe vardır (2).
Deccal'in sıfatlarından bazıları:
H Yaratılmış seldi büyüktür.
2) Boyu uzundur.
3) Cesametlidir.
4) Saçı çok kıvırcıktır.
5) Sağ gözü hiç yaratılmamış gibi kördür.
6) öbür gözü kanla karıştırılmıştır.
7) İki gözü arasında kâfirdir, diye yazılmıştır ki û yazıyı Aziz ve Celil olan Allah'a inanan her mü'min okuyabilir.
8) Deccal çıktığı zaman üç defa öyle bağırışla nara atar Mecnun sesini maşrik ile magrib (yani doğu ile batı) halkının hepsi işitir, buyurulmuştur.
Hadis-i şerifte Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur O).
— Şüphesiz ki benden önceki her peygamber milletini muhakkak Mesih Deccal (in fitnesin) den korkutmuştu. Deccal,
1) Sağ gözü kördür (2),
2) Sol gözünde kalın bir deri perde vardır,
3) İki gözünün arasında kafir kelimesi yazılıdır,
4) Beraberinde iki vadi vardır ki onların biri cennet öbürü cehennemdir.
5) Yanında (meleklerden) peygamberlerden İki peygambere benzeyen iki melek vardır. Eğer istesem o peygamberleri kendi isimleri ve babalarının adlarıyla birlikte isimlerini söyleyebilirim.
6) Meleklerin biri Deccal'in sağ tarafında öbürü de sol tarafındadırlar. (Deccal'in yanında iki meleğin bulunması Allah Taâlâ'mn insanları imtihan etmesidir). Müteakiben Deccal insanlara:
— Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Ben hem diriltir hem de öldürürüm, diye hitap eder. Bunun üzerine meleklerden biri Deccal'e:
— Yalan söylüyorsun, der. .Fakat bu sözü insanlardan hiçbir kimse işitmez, ancak arkadaşı

<font color=RED>“Bilginin elde edilmesi... bizi iyiye ulaştıracaktır.”[/COLOR]

Back to Top
 Post Reply Post Reply

Forum Jump Forum Permissions View Drop Down



This page was generated in 0.127 seconds.