Mekke’de nâzil olmuştur. 75 âyettir. Yalnız
53-55. âyetler Medine’de inmiştir. Adını, 71 ve 73. âyetlerde
geçen mümin ve kâfirlerin oluşturduğu topluluklar anlamına
gelen «zümer» kelimesinden almıştır.
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Bu Kitap izzet ve
hikmet sahibi Allah katından indirilmiştir.
2. (Resûlüm!) Şüphesiz
ki Kitab'ı sana hak olarak indirdik. O halde sen de dini
Allah'a has kılarak (ihlâs ile) kulluk et.
3. Dikkat et, hâlis din
yalnız Allah'ındır. O'nu bırakıp
kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi
sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk
ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri
şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz
Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola
iletmez.
Araplar, putları vasıtasiyle Allah’a
yaklaşacaklarına inanıyorlardı. İslâm dini
Allah’tan başka hiçbir şeye kulluk edilemeyeceğini,
onların bu tutumlarının Allah’a ortak koşmak olduğunu
bildirdi ve bunu kesinlikle yasakladı.
4. Eğer Allah bir
evlât edinmek isteseydi, elbette yarattıklarından
dilediğini seçerdi. O yücedir. O, tek ve kahhâr olan
Allah'tır.
5. Allah, gökleri ve
yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor,
gündüzü de gecenin üzerine sarıyor. Güneşi ve ayı
emri altına almıştır. Her biri belli bir süreye
kadar akıp gider. Dikkat et! O, azîzdir, ve çok bağışlayandır.
Gece ve gündüzün birbirine örtülüp sarılmasıyla,
sürelerinin uzayıp kısaldığına yerin yuvarlaklığına,
hem kendi hem) de güneş etrafında döndüğüne işaret
edilmiştir. Zikredilen âyetler, tevhid inancını ve bu
inancı güçlendiren delilleri açıklamaktadır.
6. Allah sizi bir tek
nefisten (Âdem'den) yarattı, sonra ondan da eşini
yarattı. Sizin için hayvanlardan sekiz eş meydana
getirdi. Sizi de annelerinizin karınlarında üç katlı
karanlık içinde çeşitli safhalardan geçirerek yaratıyor.
İşte bu yaratıcı, Rabbiniz Allah'tır. Mülk
O'nundur. O'ndan başka tanrı yoktur. Öyleyken nasıl
oluyor da (O'na kulluktan) çevriliyorsunuz?
Yaratılan «sekiz eş», erkeği ve
dişisiyle birlikte, deve, sığır, koyun ve keçidir.
«Üç karanlık» karın, döl yatağı ve çocuk
kesesidir. «Çeşitli safhalar»la çocuğun ana rahmine düşmesinden
doğumuna kadar geçirdiği dönemler ve gelişme
kasdedilmektedir.
7. Eğer inkâr
ederseniz, şüphesiz Allah, size muhtaç değildir.
Bununla beraber O, kullarının küfrüne razı
olmaz. Eğer şükrederseniz sizden bunu kabul eder. Hiçbir
günahkâr diğerinin günahını çekmez. Nihayet
hepinizin dönüp gidişi, Rabbinizedir. Yaptıklarınızı
O size haber verir. Çünkü O, kalplerde olan herşeyi hakkıyla
bilendir.
8. İnsanın başına
bir sıkıntı gelince, Rabbine yönelerek O'na
yalvarır. Sonra Allah kendisinden ona bir nimet verince, önceden
yalvarmış olduğunu unutur. Allah'ın yolundan
saptırmak için O'na eşler koşar. (Ey Muhammed!)
De ki: Küfrünle biraz eğlenedur; çünkü sen, muhakkak
cehennem ehlindensin!
9. Yoksa geceleyin secde
ederek ve kıyamda durarak ibadet eden, ahiretten çekinen
ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (o inkarcı gibi) midir?
(Resûlüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu
ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür.
10. (Resûlüm!) Söyle:
Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının.
Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın
(yarattığı) yeryüzü geniştir. Yalnız
sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir.
İyi davrananlara haber verilen iyilik,
cennet, sıhhat ve âfiyettir. «Allah’ın yeri geniştir»
cümlesinden, kâfirler arasında Allah’a karşı ibadet
ve itaatını yapamayan kimselerin, inancını yaşayacakları
yere hicret edebilecekleri anlamı çıkarılmıştır.
11-20. âyetlerde, ibadetle ihlâsın yanısıra,
Allah’ın dışındakilere ve Tâğut’a
tapmaktan kaçınmanın gereği açıklanmıştır.
11. De ki: Bana, dini
Allah'a hâlis kılarak O'na kulluk etmem emrolundu.
12. Bana müslümanların
ilki olmam emrolundu.
13. De ki: Rabbime karşı
gelirsem, doğrusu büyük günün azabından korkarım.
14. De ki: Ben dinimde
ihlâs ile ancak Allah'a ibadet ederim.
15. (Ey Allah'a eş
koşanlar!): Siz de O'ndan başka dilediğinize tapın!
De ki: Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü
hem kendilerini, hem de ailelerini ziyana sokanlardır.
Bilesiniz ki, bu apaçık hüsrandır.
16. Onların üstlerinde
ateşten tabakalar, altlarında da (öyle) tabakalar
var. İşte Allah kullarını bununla
korkutuyor. Ey kullarım! Yalnızca benden korkun.
17, 18. Tâğut'a
kulluk etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenlere müjde
vardır. (Ey Muhammed!) Dinleyip de sözün en güzeline
uyan kullarımı müjdele. İşte Allah'ın
doğru yola ilettiği kimseler onlardır. Gerçek akıl
sahipleri de onlardır.
Tâğut’un açıklaması için Nisâ
4/60. âyetin notuna bak. Vasıfları anlatılan kimselerin
dinledikleri söz, Allah kelâmı, Hz. Peygamber’in sözleri veya
selefin görüşleri olarak yorumlanmıştır. Sözün
en güzeli kuşkusuz Kur’andır.
19. (Resûlüm!) Hakkında
azap hükmü gerçekleşmiş kimseyi ve ateşte olanı
sen mi kurtaracaksın!
20. Fakat Rablerinden sakınanlara,
üstüste yapılmış, altlarından ırmaklar
akan köşkler vardır. Bu, Allah'ın verdiği sözdür.
Allah, verdiği sözden caymaz.
21. Görmedin mi? Allah gökten
bir su indirdi, onu yerdeki kaynaklara yerleştirdi, sonra
onunla türlü türlü renklerde ekinler yetiştiriyor.
Sonra onlar kurur da sapsarı olduklarını görürsün.
Sonra da onu kuru bir kırıntı yapar. Şüphesiz
bunlarda akıl sahipleri için bir öğüt vardır.
22. Allah kimin gönlünü
İslâm'a açmışsa o, Rabbinden bir nûr üzerinde
değil midir? Allah'ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış
olanlara yazıklar olsun! İşte bunlar apaçık
bir sapıklık içindedirler.
23. Allah sözün en güzelini,
birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan
bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu
Kitab'ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri
ve hem de gönülleri Allah'ın zikrine ısınıp
yumuşar. İşte bu Kitap, Allah'ın, dilediğini
kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir.
Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren
olmaz.
Âyette zikredilen «Kitaben müteşâbihen»
ifadelerinden, âyetlerin birbirini pekiştirdiği anlamı
çıkarılmıştır. Kur’an, 23 senede muhtelif
zaman ve şartlarda inmiş olmasına rağmen âyetlerinin
hiçbiri diğeri ile çatışmaz. Bilakis birbirini teyit ve
tefsir eder.
«Okunmaya doyulmayan» şeklinde tercüme edilen
«mesâniye» kelimesi «çeşitli üslûplarda tekrarlanan» şeklinde
anlaşılmıştır.
24. Kıyamet gününde
yüzünü azabın şiddetinden korumaya çalışan
kimse (kendini ondan emin kılan gibi) midir? Zalimlere «Kazandığınızı
tadın!» denilir.
25. Onlardan öncekiler
(peygamberleri) yalanladılar da farkına varmadıkları
bir yerden onlara azap çattı.
26. Bu suretle Allah, dünya
hayatında onlara rezilliği tattırdı. Ahiret
azabı daha büyüktür. Keşke bunu bilselerdi!
27. Andolsun ki biz, öğüt
alsınlar diye, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali
verdik.
28. Korunsunlar diye, pürüzsüz
Arapça bir Kur'an indirdik.
29. Allah, çekişip
duran birçok ortakların sahip olduğu bir adam (köle)
ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir adamı
misal olarak verir. Bu ikisi eşit midir? Hamd Allah'a
mahsustur. Fakat onların çoğu bilmezler.
30. Muhakkak sen de öleceksin,
onlar da ölecekler.
Âyet, kâfirlerin, Resûlullah’ın
irtihalini temenni etmeleri ve bunu beklemeleri üzerine nâzil olmuştur.
31. Sonra şüphesiz,
siz de kıyamet günü, Rabbinizin huzurunda davalaşacaksınız.
32. Allah'a karşı
yalan uyduran, kendisine gelen gerçeği (Kur'an'ı)
yalan sayandan daha zalim kimdir? Kâfirlerin yeri cehennemde değil
mi?
33. Doğruyu getiren
ve onu tasdik edenler var ya, işte kötülükten sakınanlar
onlardır.
«Doğru», kelimesiyle ifade edilmek istenen,
tevhid inancı ve Kur’an’dır. Doğruyu getiren Hz.
Muhammed ve diğer peygamberlerdir. Onu tasdik edenler de
peygamberlerin ümmetleridir.
34. Onlar için Rableri
yanında diledikleri her şey vardır. İşte
bu, iyilik edenlerin mükâfatıdır.
35. Böylece Allah, onların
geçmişte yaptıkları en kötü hareketleri bile
örtecek ve yaptıklarının en güzeline denk
olarak mükâfatlarını verecektir.
36. Allah kuluna kâfi değil
midir? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah,
kimi saptırırsa artık onun yolunu doğrultacak
biri yoktur.
Müşrikler, Hz. Peygamber’e «Tanrılarımızı
kötüleme, sonra onlar seni çarpar!» diyorlardı. Hz. Peygamber,
Hâlid b. Velîd’i Uzzâ adlı putu kırmak için gönderdiğinde
putun bekçileri Hâlid’e: «Bak, o öfkelidir, sakın başına
bir şey gelmesin!» demişlerdi. Hâlid gidip putun burnunu kırmış,
korkutmalarının da bir sonuç vermediği böylece ortaya
çıkmıştır.
37. Allah kime de hidayet
ederse, artık onu saptıracak yoktur. Allah, mutlak güç
sahibi ve intikam alıcı değil midir?
38. Andolsun ki onlara: Gökleri
ve yeri kim yarattı? diye sorsan, elbette «Allah'tır»
derler. De ki: Öyleyse bana söyler misiniz? Allah bana bir
zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız,
O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut Allah, bana
bir rahmet dilerse, onlar O'nun bu rahmetini önleyebilirler mi?
De ki: Bana Allah yeter. Tevekkül edenler, ancak O'na güvenip
dayanırlar.
39, 40. De ki: Ey kavmim!
Elinizden geleni yapın; doğrusu ben de yapacağım!
Kendisini rezil edecek azap kime gelecek, kime sürekli azap
inecek, yakında bileceksiniz!
Müşrikleri rezil edecek azap, Bedir mağlubiyetiyle
gelmiştir. Cehennem azabı da sürekli olarak üzerlerine çöküp
binecektir.
41. (Resûlüm)! Şüphesiz
biz bu Kitab'ı sana, insanlar için hak olarak indirdik.
Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de
saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların
üzerinde vekil değilsin.
Âyete göre Hz. Peygamber, dalâlete sapanları
zorla hidayete sevkeden veya onlara bekçilik yapan kimse değildir.
42. Allah, ölenin ölüm
zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda iken canlarını
alır da ölümüne hükmettiği canı alır, ötekini
muayyen bir vakte kadar bırakır. Şüphe yok ki,
bunda iyi düşünecek bir kavim için ibretler vardır.
43. Yoksa onlar Allah'tan
başkasını şefaatçılar mı
edindiler? De ki: Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve
akıl erdiremezlerse de mi (şefaatçı
edineceksiniz)?
44. De ki: Bütün şefâat
Allah'ındır. Göklerin ve yerin hükümranlığı
O'nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz.
45. Allah, tek olarak anıldığı
zaman, ahirete inanmayanların içlerine sıkıntı
basar. Ama Allah'tan başkası anıldığı
zaman hemen yüzleri güler.
46. De ki: Ey gökleri ve
yeri yaratan, gizliyi de aşikârı da bilen Allah!
Kullarının arasında, ayrılığa düştükleri
şeyin hükmünü ancak sen vereceksin.
47. Eğer yerde ne
varsa hepsi ve onunla birlikte bir misli daha o zulmedenlerin
olsaydı, kıyamet gününde azabın fenalığından
(kurtulmak için) elbette bunları fedâ ederlerdi. Halbuki
(o gün) onlar için, Allah tarafından, hiç hesaba katmadıkları
şeyler ortaya çıkmıştır.
Zulmedenlerin karşılarına çıkacak
olan şeyler, ilâhî gazap ve azaptır. Çünkü bunlara hiç
ihtimal vermiyor ve hatırlarına getirmiyorlardı.
48. Onların kazandıkları
kötülükler (o gün) açığa çıkmış,
alaya aldıkları şey, kendilerini sarmıştır.
49. İnsana bir zarar
dokunduğu zaman bize yalvarır. Sonra, kendisine tarafımızdan
bir nimet verdiğimiz vakit, «Bu bana ancak bilgimden dolayı
verilmiştir» der. Hayır o, bir imtihandır, fakat
çokları bilmezler.
50. Bunu onlardan öncekiler
de söylemişti; ama kazandıkları şeyler
onlara fayda vermedi.
51. Bunun için yaptıkları
kötülüklerin vebali onları yakaladı. Bunlardan da
zulmedenlerin işledikleri kötülükler, başlarına
gelecektir. Bu hususta Allah'ı âciz bırakamazlar.
52. Bilmiyorlar mı
ki Allah, rızkı dilediğine bol bol verir, dilediğinden
de kısar. Şüphesiz bunda inanan bir kavim için
ibretler vardır.
53. De ki: Ey kendi
nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın
rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları
bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan,
çok esirgeyendir.
Bu âyet-i kerimede Allah’ın rahmet ve
muhabbetinin sonsuzluğu ifade edilmektedir. O’nun rahmeti her
şeyi kuşatmıştır, her insan bu ilâhî
rahmetten istifade edebilir. Ancak şu hususa dikkat etmek gerekir
ki «Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin» demek, günah işlemeye
devam edin, demek değildir. Bundan maksat, en günahkâr insanların
bile tevbelerinin kabul edileceğini bildirmek, dolayısıyla
bir an evvel kötülükten vazgeçip Allah’a dönmelerini teşvik
etmektir.
54. Size azap gelip çatmadan
önce Rabbinize dönün, O'na teslim olun, sonra size yardım
edilmez.
55. Siz farkında
olmadan, ansızın başınıza azap
gelmezden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline
(Kur'an'a) tâbi olun.
56. Kişinin: Allah'a
yakınlık konusunda kusurlu davrandığım
için bana yazıklar olsun! Gerçekten ben alay
edenlerdendim (diyeceği günden sakının)!
57, 58. Veya: Allah bana
hidayet verseydi, elbette sakınanlardan olurdum, diyeceği,
yahut azabı gördüğünde: Keşke benim için bir
kez (dönmeye) imkân bulunsa da iyilerden olsam! diyeceği
günden sakının.
59. Hayır (dönemeyeceksin)!
Âyetlerim sana gelmişti de sen onları yalanlamış,
büyüklük taslamış ve inkârcılardan olmuştun.
60. Kıyamet gününde
Allah hakkında yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara
olduğunu görürsün. Kibirlenenlerin kalacağı
yer cehennemde değil midir?
Müşriklerin Allah hakkında uydurdukları
yalanların başında O’na ortak koşmaları, evlât
nisbet etmeleri ve sıfatlarını inkâr etmeleridir.
61. Allah, takvâ
sahiplerini esenliğe kavuşturup kurtuluşa
erdirir. Onlara hiçbir fenalık dokunmaz. Onlar mahzun da
olmazlar.
62. Allah her şeyin
yaratıcısıdır. O, her şeye vekîldir.
63. Göklerin ve yerin
anahtarları (mutlak hükümranlığı)
O'nundur. Allah'ın âyetlerini inkâr edenler var ya, işte
onlar hüsrana uğrayanlardır.
64. De ki: Ey cahiller!
Bana Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi
emrediyorsunuz?
65. (Resûlüm!) Şüphesiz
sana da senden öncekilere de şöyle vahyolunmuştur
ki: Andolsun (bilfarz) Allah'a ortak koşarsan, işlerin
mutlaka boşa gider ve hüsranda kalanlardan olursun!
66. Hayır! Yalnız
Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol.
67. Onlar Allah'ı
hakkıyla tanıyıp bilemediler. Kıyamet günü
bütün yeryüzü O'nun tasarrufundadır. Gökler O'nun
kudret eliyle dürülmüş olacaktır. O, müşriklerin
ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir.
68. Sûr'a üflenince,
Allah'ın diledikleri müstesna olmak üzere göklerde ve
yerde ne varsa hepsi ölecektir. Sonra ona bir daha üflenince,
bir de ne göresin, onlar ayağa kalkmış bakıyorlar!
Birinci Sûr’da Allah’ın dilemesiyle ölmeyip
kalanların, Cebrail, Mikâil, İsrâfil, Azrâil veya hamele-i
arş ya da rıdvan melekleri, hûriler, cennetin hazinedârı
olan Mâlik’le cehennem bekçileri olan zebâniler olduğu
belirtilmiştir. Bu âyete göre nefha yani sûra üfürüş
ikidir. Birincisi ölüm sûru, ikincisi de ba’s yani dirilme sûrudur.
69. Yeryüzü, Rabbinin nûru
ile aydınlanır, kitap konulur, peygamberler ve şahitler
getirilir ve aralarında hakkaniyetle hüküm verilir.
Onlara asla zulmedilmez.
«Yeryüzü», mahşer olarak yorumlanırken,
«kitap» da, amel defterleri veya levh-i mahfuzla tefsir edilmiştir.
Getirilen şahitlerin de peygamberlerin ümmetiyle, melekler ve sâlih
insanlar olduğu açıklanmıştır.
70. Herkes ne yaptıysa,
karşılığı tastamam verilir. Allah,
onların yaptıklarını en iyi bilendir.
71. O küfredenler, bölük
halinde cehenneme sürülür. Nihayet oraya geldikleri zaman kapıları
açılır, bekçileri onlara: Size, içinizden
Rabbinizin âyetlerini okuyan ve bugüne kavuşacağınızı
ihtar eden peygamberler gelmedi mi? derler. «Evet geldi»
derler ama, azap sözü kâfirlerin üzerine hak olmuştur.
Âyetten, şerîat gelmeden önce teklifin
olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü
melekler, cehennem ehlinin kınanmasını, peygamberlerin
gelmesi ve kitapların tebliğ edilmesine rağmen
inanmamaları sebebine dayandırmışlardır.
72. Onlara: İçinde
ebedî kalacağınız cehennemin kapılarından
girin; kibirlenenlerin yeri ne kötü! denilir.
73. Rablerine karşı
gelmekten sakınanlar ise, bölük bölük cennete sevk
edilir, oraya varıp da kapıları açıldığında
bekçileri onlara: Selam size! Tertemiz geldiniz. Artık
ebedî kalmak üzere girin buraya, derler.
74. Onlar: Bize verdiği
sözde sadık olan ve bizi, dilediğimiz yerinde oturacağımız
bu cennet yurduna vâris kılan Allah'a hamdolsun. İyi
amelde bulunanların mükâfatı ne güzelmiş!
derler.
75. Melekleri görürsün
ki, Rablerine hamd ile tesbih ederek Arş'ın etrafını
kuşatmışlardır. Artık aralarında
adaletle hükmolunmuş ve «alemlerin Rabbi olan Allah'a
hamdolsun» denilmiştir.
|