Yusuf sûresi, 111 âyet olup 1, 2 ve 3. âyetler
Medine’de, diğerleri Mekke’de inmiştir. Sûrenin başından
sonuna kadar Yusuf Peygamber’den bahsedildiği için bu adı
almıştır.
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Elif. Lâm. Râ.
Bunlar, apaçık Kitab'ın âyetleridir.
2. Anlayasınız
diye biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik.
3. (Ey Muhammed!) Biz,
sana bu Kur'an'ı vahyetmekle geçmiş milletlerin
haberlerini sana en güzel bir şekilde anlatıyoruz.
Gerçek şu ki, sen bundan önce (bu haberleri) elbette
bilmeyenlerden idin.
4. Bir zamanlar Yusuf,
babasına (Ya'kub'a) demişti ki: Babacığım!
Ben (rüyamda) on bir yıldızla güneşi ve ayı
gördüm; onları bana secde ederlerken gördüm.
5. (Babası:) Yavrucuğum!
dedi, rüyanı sakın kardeşlerine anlatma; sonra
sana bir tuzak kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık
bir düşmandır.
6. İşte böylece
Rabbin seni seçecek, sana (rüyada görülen) olayların
yorumunu öğretecek ve daha önce iki atan İbrahim ve
İshak'a nimetini tamamladığı gibi sana ve
Ya'kub soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Çünkü Rabbin
çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.
7. Andolsun ki Yusuf ve
kardeşlerinde, (almak) isteyenler için ibretler vardır.
Rivayet edildiğine göre, yahudi âlimleri
Mekke müşriklerinin ileri gelenlerine, «İsrailoğullarının
niçin Mısır’a gittiklerini Muhammed’e sorun, bakalım
ne cevap verecek» diye telkin etmişler, onlar da sormuş,
bunun üzerine bu sûre inmiştir. Nitekim âyette onların bu
sorularına işaret edilmektedir.
8. (Kardeşleri)
dediler ki: Yusuf'la kardeşi (Bünyamin) babamıza
bizden daha sevgilidir. Halbuki biz kalabalık bir cemaatiz.
Şüphesiz ki babamız apaçık bir yanlışlık
içindedir.
Yusuf ile Bünyamin bir anadan, diğer oğulları
ise başka bir anadan idiler.
9. (Aralarında
dediler ki:) Yusuf'u öldürün veya onu (uzak) bir yere atın
ki babanızın teveccühü yalnız size kalsın!
Ondan sonra da (tevbe ederek) sâlih kimseler olursunuz!
Âyetin son kısmını «...Bundan
sonra işinizi yoluna koymuş, durumunuzu düzeltmiş
olursunuz» şeklinde anlamak da mümkündür.
10. Onlardan biri:
Yusuf'u öldürmeyin, eğer mutlaka yapacaksanız onu
kuyunun dibine atın da geçen kervanlardan biri onu alsın
(götürsün), dedi.
Bu teklifi yapan Yehuda isminde birisi idi. Kardeşlerine
bunu kabul ettirdi ve babalarına geldiler.
11. Dediler ki: «Ey
babamız! Sana ne oluyor da Yusuf hakkında bize güvenmiyorsun!
Oysa ki biz onun iyiliğini istemekteyiz.
12. Yarın onu
bizimle beraber (kıra) gönder de bol bol yesin (içsin),
oynasın. Biz onu mutlaka koruruz.»
13. (Babaları) dedi
ki: Onu götürmeniz beni mutlaka üzer. Siz ondan habersizken
onu bir kurdun yemesinden korkarım.
Hz. Peygamber’den nakledilen bir hadiste
belirtildiği gibi Ya’kub (a.s.): «Onu kurdun yemesinden korkarım»
şeklindeki bu sözü ile farkında olmadan onlara, tasarladıkları
planı nasıl örtbas edecekleri konusunda bir ipucu vermişti.
Gerçekten 17. âyette de görüleceği üzere onlar bu ipucundan
yararlanmışlardır.
14. Dediler ki: Hakikaten
biz (kuvvetli) bir topluluk olduğumuz halde, eğer onu
kurt yerse, o zaman biz gerçekten âciz kimseler sayılırız.
15. Onu götürüp de
kuyunun dibine atmaya ittifakla karar verdikleri zaman, biz
Yusuf'a: Andolsun ki sen onların bu işlerini onlar (işin)
farkına varmadan, kendilerine haber vereceksin, diye
vahyettik.
Tefsircilerin birçoğu, âyette geçen «biz
Yusuf’a... vahyettik» ifadesine dayanarak Hz. Yusuf’a peygamberliğin
daha o zaman verildiğine kanidir. Cenâb-ı Hakk’ın Hz.
Yusuf’a kuyuya atıldığı zamanki bu vâdi daha
sonra gerçekleşmiş ve ilerideki âyetlerde görüleceği
üzere Hz. Yusuf bu tuzaktan kurtulmuş, kardeşlerine de bütün
yaptıklarını bildiğini söylemiştir.
16. Akşamleyin ağlayarak
babalarına geldiler.
17. Ey babamız!
dediler, biz yarışmak üzere uzaklaştık;
Yusuf'u eşyamızın yanında bırakmıştık.
(Ne yazık ki) onu kurt yemiş! Fakat biz doğru söyleyenler
olsak da sen bize inanmazsın.
18. Gömleğinin üstünde
sahte bir kan ile geldiler. (Ya'kub) dedi ki: Bilakis
nefisleriniz size (kötü) bir işi güzel gösterdi. Artık
(bana düşen) hakkıyla sabretmektir. Anlattığınız
karşısında (bana) yardım edecek olan, ancak
Allah'tır.
Rivayet edildiğine göre kardeşleri,
Yusuf’un gömleğini kana bulayıp babalarına
getirdiklerinde, acı haberi alan Ya’kub (a.s.), feryada başladı,
onun gömleğini istedi. Onu yüzüne sürüp ağladı ve
dedi ki: «Bugüne kadar böyle yumuşak huylu bir kurt görmedim! Oğlumu
yemiş de sırtındaki gömleği yırtmamış!»
Buna göre Hz. Ya’kub, onların hilesini sezmişti. Fakat yapılacak
bir şey yoktu.
19. Bir kervan geldi ve
sucularını (kuyuya) gönderdiler, o da (gidip) kovasını
saldı, (Yusuf'u görünce) «Müjde! İşte bir oğlan!»
dedi. Onu bir ticaret malı olarak sakladılar. Allah
onların yaptıklarını çok iyi bilir.
20. (Kafile Mısır'a
vardığında) onu değersiz bir pahaya, sayılı
birkaç dirheme sattılar. Onlar zaten ona değer
vermemişlerdi.
Âyetin son kısmını «...zaten onu
hemen elden çıkarmak istiyorlardı» şeklinde çevirmek
de mümkündür.
21. Mısır'da
onu satın alan adam, karısına dedi ki: «Ona değer
ver ve güzel bak! Umulur ki bize faydası olur. Veya onu
evlât ediniriz.» İşte böylece (Mısır'da
adaletle hükmetmesi) ve kendisine (rüyadaki) olayların
yorumunu öğretmemiz için Yusuf'u o yere yerleştirdik.
Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların
çoğu (bunu) bilmezler.
Tefsirlerdeki rivayete göre Hz. Yusuf’u
himayesine alan bu zat Mısır’ın maliye bakanı idi.
O, Hz. Yusuf’un zekâ ve kabiliyetini sezmiş, bu yüzden ileride
kendisinden devlet işlerinde yararlanabileceğini düşünmüştü.
Ayrıca son derece sevimli bir çocuk olan Hz. Yusuf’u evlât
edinebileceklerini söylemişti. Çünkü çocukları yoktu.
22. (Yusuf) erginlik çağına
erişince, ona (isabetle) hükmetme (yeteneği) ve ilim
verdik. İşte güzel davrananları biz böyle mükâfatlandırırız.
23. Evinde bulunduğu
kadın, onun nefsinden murat almak istedi, kapıları
iyice kapattı ve «Haydi gel!» dedi. O da «(Hâşâ),
Allah'a sığınırım! Zira kocanız
benim velinimetimdir, bana güzel davrandı. Gerçek şu
ki, zalimler iflah olmaz!» dedi.
Hz. Yusuf büyümüş, gelişmiş ve görkemli
bir genç olmuştu. Onun bu hali, yaşadığı evin
hanımında kendisine karşı farklı duyguların
belirmesine sebep olmuş ve kadın Hz. Yusuf’a gayri meşru
ilişki teklif etmişti.
24. Andolsun ki, kadın
ona meyletti. Eğer Rabbinin işaret ve ikazını
görmeseydi o da kadına meyletmişti. İşte böylece
biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaştırmak için
(delilimizi gösterdik). Şüphesiz o ihlâslı kullarımızdandı.
Tefsircilerin çoğuna göre Hz. Yusuf’un
kadına olan bu meyli cinsel bir meyil idi. Fakat bazı
tefsirciler peygamberlerin böyle bir meyle kapılmaktan masûn ve münezzeh
olduklarını belirterek âyetteki ilgili sözü «O da kadını
dövmeye niyet etmişti. Fakat Allah’ın ikazı ile bundan
vazgeçti» şeklinde yorumlamışlardır. Her halükârda
Hz. Yusuf bu niyet ve meylinden vazgeçmişti.
25. İkisi de kapıya
doğru koştular. Kadın onun gömleğini
arkadan yırttı. Kapının yanında onun
kocasına rastladılar. Kadın dedi ki: Senin ailene
kötülük etmek isteyenin cezası, zindana atılmaktan
veya elem verici bir işkenceden başka ne olabilir!
26. Yusuf: «Asıl
kendisi benim nefsimden murat almak istedi» dedi. Kadının
akrabasından biri şöyle şahitlik etti: «Eğer
gömleği önden yırtılmışsa, kadın
doğru söylemiştir, bu ise yalancılardandır.»
27. «Eğer gömleği
arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemiştir.
Bu ise doğru söyleyenlerdendir.»
28. (Kocası,
Yusuf'un gömleğinin) arkadan yırtılmış
olduğunu görünce, (kadına): «Şüphesiz, dedi;
bu, sizin tuzağınızdır. Sizin tuzağınız
gerçekten büyüktür.»
29. «Ey Yusuf! Sen
bundan (olanları söylemekten) vazgeç! (Ey kadın!)
Sen de günahının affını dile! Çünkü sen
günahkârlardan oldun»
30. Şehirdeki bazı
kadınlar dediler ki: Azizin karısı, delikanlısının
nefsinden murat almak istiyormuş; Yusuf'un sevdası
onun kalbine işlemiş! Biz onu gerçekten açık
bir sapıklık içinde görüyoruz.
31. Kadın, onların
dedikodusunu duyunca, onlara dâvetçi gönderdi; onlar için
dayanacak yastıklar hazırladı. Onlardan herbirine
bir bıçak verdi. (Kadınlar meyveleri soyarken
Yusuf'a): «Çık karşılarına!» dedi. Kadınlar
onu görünce, onun büyüklüğünü anladılar. (Şaşkınlıklarından)
ellerini kestiler ve dediler ki: Hâşâ Rabbimiz! Bu bir beşer
değil... Bu ancak üstün bir melektir!
«Dayanacak yastıklar» diye tercüme edilen «müttekeen» kelimesi, «yemek meclisi» şeklinde de anlaşılabilir.
Çünkü onlar müreffeh insanların âdeti olduğu üzere
yerken, içerken ve sohbet ederken arkalarına dayanırlardı.
Bundan ötürü dayanarak yemek yeme yasaklanmıştır. Bu
konudaki Câbir hadisi şöyledir: «Allah Resûlü sol elimizle ve
arkamıza dayanarak yememizi yasakladı.»
32. Kadın dedi ki:
İşte hakkında beni kınadığınnız
şahıs budur. Ben onun nefsinden murat almak istedim.
Fakat o, (bundan) şiddetle sakındı. Andolsun, eğer
o kendisine emredeceğimi yapmazsa mutlaka zindana atılacak
ve elbette sürünenlerden olacaktır!
33. (Yusuf:) Rabbim! Bana
zindan, bunların benden istediklerinden daha iyidir! Eğer
onların hilelerini benden çevirmezsen, onlara meyleder ve
cahillerden olurum! dedi.
34. Rabbi onun duasını
kabul etti ve hilelerini ondan uzaklaştırdı. Çünkü
O çok iyi işiten, pek iyi bilendir.
35. Sonunda (aziz ve
arkadaşları) kesin delilleri görmelerine rağmen
(halkın dedikodusunu kesmek için yine de) onu bir zamana
kadar mutlaka zindana atmaları kendilerine uygun göründü.
36. Onunla birlikte
zindana iki delikanlı daha girdi. Onlardan biri dedi ki:
Ben (rüyada) şarap sıktığımı gördüm.
Diğeri de: Ben de başımın üstünde kuşların
yemekte olduğu bir ekmek taşıdığımı
gördüm. Bunun yorumunu bize haber ver. Çünkü biz seni güzel
davrananlardan görüyoruz, dedi.
37. (Yusuf) dedi ki: Size
yedirilecek yemek gelmeden önce onun yorumunu mutlaka size
haber vereceğim. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir.
Şüphesiz ben Allah'a inanmayan bir kavmin dininden uzaklaştım.
Onlar ahireti inkâr edenlerin kendileridir.
Hz. Yusuf gençlerin bu durumundan istifade ederek
onlara tevhid dinini tebliğ etmek istedi. Dolayısıyla
onların rüyalarını yorumlamadan önce, kendisinin hak
din üzerinde olduğunu, bilgilerinin Allah tarafından öğretildiğini
ve Mısırlıların yanlış yolda olduklarını
bildirerek onları hazırladı ve hak dini onlara tebliğ
etti. İşte bu ve bundan sonraki üç âyet bununla ilgilidir.
38. Atalarım İbrahim,
İshak ve Ya'kub'un dinine uydum. Allah'a herhangi bir
şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz. Bu,
Allah'ın bize ve insanlara olan lütfundandır. Fakat
insanların çoğu şükretmezler.
39. Ey zindan arkadaşlarım!
Çeşitli tanrılar mı daha iyi, yoksa gücüne karşı
durulamaz olan bir tek Allah mı?
40. Allah'ı bırakıp
da taptıklarınız, sizin ve atalarınızın
taktığı birtakım isimlerden başka bir
şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir
delil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah'a aittir. O size
kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir.
İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu
bilmezler.
41. Ey zindan arkadaşlarım!
(Rüyalarınıza gelince),
biriniz (daha önce olduğu gibi)
efendisine şarap içirecek; diğeri ise asılacak
ve kuşlar onun başından (beynini)
yiyecekler. Yorumunu sorduğunuz iş (bu şekilde)
kesinleşmiştir.
42. Onlardan, kurtulacağını
bildiği kimseye dedi ki: Beni efendinin yanında an,
(umulur ki beni çıkarır).
Fakat şeytan ona, efendisine anmayı unutturdu.
Dolayısıyla (Yusuf),
birkaç sene daha zindanda kaldı.
Bazı tefsircilere göre Hz. Yusuf,
Allah’tan başkasından yardım istediği için beş
yıllık hapislikten sonra yedi yıl daha hapisde kalmaya
mahkum oldu. Böylece hapis süresi on iki yıl oldu.
Burada akla şöyle bir soru gelebilir: Çeşitli
âyet ve hadislerle başkasından yardım isteme meşru
kabul edildiğine, hatta yerine göre kâfirden de yardım
istenebileceğine göre, Hz. Yusuf’un Allah’tan başkasından
da medet umması niçin hoş karşılanmamıştır?
Bunun cevabı şudur: Allah, peygamberlerini yarattıkları
üzerine seçkin kıldığı gibi işlerin en iyisi,
en güzeli ve en evlâsını da onlara yakıştırmıştır.
Peygamber için en evlâ olan, darda kaldığı zaman
Rabbinden başkasına dayanmaması ve el açmamasıdır.
43. Kral dedi ki: Ben (rüyada)
yedi arık ineğin yediği yedi semiz inek gördüm.
Ayrıca, yedi yeşil başak ve diğerlerini de
kuru gördüm. Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumluyorsanız,
benim rüyamı da bana yorumlayınız.
44. (Yorumcular)
dediler ki: Bunlar karmakarışık düşlerdir.
Biz böyle düşlerin yorumunu bilenlerden değiliz.
İslâm âlimleri rüya olayını üç
sınıfa ayırmışlardır: 1. Allah’tan olan
ikaz ve işaretler, 2. Nefisten kaynaklanan düş, 3. Şeytanın
korkutma ve saptırmaları.
45. (Zindandaki)
iki kişiden kurtulmuş olan, uzun bir zaman
sonra (Yusuf'u) hatırlayarak
dedi ki: Ben size onun yorumunu haber veririm, beni hemen
(zindana) gönderin.
46. (Yusuf'un yanına
gelerek dedi ki:) Ey Yusuf, ey doğru sözlü kişi! (Rüyada
görülen) yedi arık ineğin yediği yedi semiz inek ile
yedi yeşil başak ve diğerleri de kuru olan (başaklar)
hakkında bize yorum yap. Ümit ederim ki, insanlara
(isabetli yorumunla) dönerim
de belki onlar da doğruyu öğrenirler.
47. Yusuf dedi ki: Yedi
sene âdetiniz üzere ekin ekersiniz. Sonra da yiyeceklerinizden
az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında
(stok edip) bırakınız.
48. Sonra bunun ardından,
saklayacaklarınızdan az bir miktar (tohumluk)
hariç, o yıllar için biriktirdiklerinizi yeyip
bitirecek yedi kıtlık yılı gelecektir.
49. Sonra bunun ardından
da bir yıl gelecek ki, o yılda insanlara (Allah tarafından) yardım olunacak ve o yılda (meyvesuyu ve yağ)
sıkacaklar.
Yani, bol bol meyve ve sebzelere kavuşacaklar,
üzüm, hurma, zeytin ve susam gibi şeyleri sıkarak sularından
istifade edeceklerdir. Bu bolluk senesine dair rüyada bir işaret
yoktur. Hz. Yusuf bunu sadece bir vahiy ve ilham ile onlara müjdelemiştir.
50. (Adam bu yorumu
getirince) kral
dedi ki: «Onu bana getirin!» Elçi, Yusuf'a geldiği
zaman, (Yusuf) dedi
ki: «Efendine dön de ona: Ellerini kesen o kadınların
zoru neydi? diye sor. Şüphesiz benim Rabbim onların
hilesini çok iyi bilir.»
51. (Kral kadınlara)
dedi ki: Yusuf'un nefsinden murat almak istediğiniz
zaman durumunuz neydi? Kadınlar, Hâşâ! Allah için,
biz ondan hiçbir kötülük görmedik, dediler. Azizin karısı
da dedi ki: «Şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben
onun nefsinden murat almak istemiştim. Şüphesiz ki o
doğru söyleyenlerdendir.»
52. (Yusuf dedi ki):
Bu, azizin yokluğunda ona hainlik etmediğimi ve
Allah'ın hainlerin hilesini başarıya ulaştırmayacağını
(herkesin) bilmesi
içindir.
53. (Bununla beraber)
nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı
şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp
korumuş başka. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayan,
pek esirgeyendir.
54. Kral dedi ki: Onu
bana getirin, onu kendime özel danışman edineyim.
Onunla konuşunca: Bugün sen yanımızda yüksek
makam sahibi ve güvenilir birisin, dedi.
Kral gördüğü rüyanın yorumunu bir de Hz. Yusuf’tan bizzat dinlemek istedi. O da rüyayı ve yorumunu
anlattı. Kral, nasıl tedbir almak gerektiğini sorunca, Hz. Yusuf: «Bolluk yılarında çok ekin ekip ürünü stok
etmek gerekir. Böylece kıtlık yıllarında hem
kendinizin geçimini sağlarsınız hem de ihracat yaparak
hazineye bol döviz kazandırırsınız» dedi. Kral: «Peki
bu işi kim yapacak?» diye sorunca, Hz. Yusuf, 55. âyette meâli
verilen sözü söyledi.
55. «Beni ülkenin
hazinelerine tayin et! Çünkü ben (onları)
çok iyi korurum ve bu işi bilirim» dedi.
56. Ve böylece Yusuf'a
orada dilediği gibi hareket etmek üzere ülke içinde
yetki verdik. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi eriştiririz.
Ve güzel davrananların mükâfatını zayi
etmeyiz.
57. İman edip de (kötülüklerden)
sakınanlar için ahiret mükâfatı daha hayırlıdır.
Bütün Mısır Hz. Yusuf’un idaresine
ve tasarrufuna verildi. Kral, kendi selâhiyetlerini dahi kullanmasına
müsaade etti.
Hz. Yusuf, tarıma önem verdi. Üretimi artırdı,
ihtiyaç fazlası olan ürünleri stok etti. Nihayet kıtlık
yılları geldi. Bu sefer stok edilmiş olan ürünleri
yemeye ve ihraç etmeye başladılar. Her taraftan insanlar
gelerek Mısır’dan erzak satın aldılar. Ya’kub
(a.s.) da Yusuf’un öz kardeşi Bünyamin hariç, diğer oğullarını
erzak almak için Mısır’a gönderdi.
58. Yusuf'un kardeşleri
gelip onun huzuruna girdiler, (Yusuf)
onları tanıdı, onlar onu tanımıyorlardı.
59. (Yusuf)
onların yüklerini hazırlayınca dedi ki:
«Sizin bababir kardeşinizi de bana getirin. Görmüyor
musunuz, ben ölçeği tam dolduruyorum ve ben
misafirperverlerin en iyisiyim.
60. Eğer onu bana
getirmezseniz, artık benim yanımda size verilecek bir
ölçek (erzak) yoktur, bana hiç yaklaşmayın!»
61. Dediler ki: Onu babasından
istemeye çalışacağız, kuşkusuz bunu
yapacağız.
62. (Yusuf)
emrindeki gençlere dedi ki: Sermayelerini yüklerinin içine
koyun. Olur ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar
da belki geri gelirler.
63. Babalarına döndüklerinde
dediler ki: Ey babamız! Erzak bize yasaklandı. Kardeşimizi
(Bünyamin'i) bizimle
beraber gönder de (onun sayesinde)
ölçüp alalım. Biz onu mutlaka koruyacağız.
64. Ya'kub dedi ki: Daha
önce kardeşi (Yusuf)
hakkında size ne kadar güvendiysem, bunun hakkında
da size ancak o kadar güvenirim! (Ben onu sadece Allah'a emanet
ediyorum); Allah en
hayırlı koruyucudur. O, acıyanların en
merhametlisidir.
65. Eşyalarını
açtıklarında sermayelerinin kendilerine geri verildiğini
gördüler. Dediler ki: Ey babamız! Daha ne istiyoruz.
İşte sermâyemiz de bize geri verilmiş. (Onunla
yine) ailemize
yiyecek getiririz, kardeşimizi koruruz ve bir deve yükü
de fazla alırız. Çünkü bu (seferki aldığımız)
az bir miktardır.
66. (Ya'kub)
dedi ki: Kuşatılmanız (ve çaresiz kalma
durumunuz) hariç,
onu bana mutlaka getireceğinize dair Allah adına bana
sağlam bir söz vermediğiniz takdirde onu sizinle
beraber göndermem!» Ona (istediği şekilde) teminatlarını verdiklerinde dedi ki: Söylediklerimize
Allah şahittir.
67. Sonra şöyle
dedi: Oğullarım! (Şehre)
hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı
kapılardan girin. Ama Allah'tan (gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam. Hüküm Allah'tan başkasının
değildir. (Onun için)
ben yalnız O'na dayandım. Tevekkül edenler
yalnız O'na dayansınlar.
Hz. Ya’kub’un oğullarına Mısır’a
değişik kapılardan girmelerini emretmesinin sebebi şöyle
izah edilir: Oğulları gösterişli idiler, elbiseleri güzeldi.
Birinci gelişlerinde Melik’ten kimsenin görmediği izzet ve
ikramı görmüşlerdi. Bu yüzden herkesin hayret dolu bakışları
onlara dikilmişti. Beraber girmeleri halinde hepsinin birden başlarına
bir hal gelebilirdi.
68. Babalarının
kendilerine emrettiği yerden (çeşitli kapılardan)
girdiklerinde (onun emrini yerine getirdiler. Fakat bu
tedbir) Allah'tan
gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı; ancak Ya'kub
içindeki bir dileği açığa vurmuş oldu.
Şüphesiz o, ilim sahibiydi, çünkü ona biz öğretmiştik.
Fakat insanların çoğu bilmezler.
69. Yusuf'un yanına
girdiklerinde öz kardeşini yanına aldı ve «Bilesin
ki ben senin kardeşinim, onların yaptıklarına
üzülme» dedi.
Rivayet edildiğine göre Hz. Yusuf, kardeşlerine
ziyafet verdi. Onları sofraya ikişer ikişer oturttu. Bünyamin
yalnız kalınca ağladı ve dedi ki: Kardeşim
Yusuf sağ olsaydı o da benimle beraber otururdu. Yusuf (a.s.)
onu kendi sofrasına aldı. Yemekten sonra kardeşlerini ikişer
ikişer evlere misafir verdi. Bünyamin yine yalnız kalmıştı.
Hz. Yusuf dedi ki: Bunun ikincisi yok, o halde bu da benim yanımda
kalsın. Böylece Bünyamin onun yanında geceledi. Hz. Yusuf
dedi ki: Ölen kardeşin yerine beni kardeş olarak kabul eder
misin? Bünyamin, «Senin gibi bir kardeşi kim bulabilir? Fakat
seni babam Ya’kub ile annem Rahiyle doğurmadılar. Hz. Yusuf
bunu işitince ağladı, kalkıp Bünyâmin’in boynuna
sarıldı ve «Ben senin kardeşinim...» dedi.
70. (Yusuf)
onların yükünü hazırladığı
zaman maşrabayı kardeşinin yükü içine koydu!
(Kafile hareket ettikten) sonra
bir tellal: Ey kafile! Siz hırsızsınız! diye
seslendi.
71. (Yusuf'un kardeşleri)
onlara dönerek: Ne arıyorsunuz? dediler.
72. Kralın su kabını
arıyoruz; onu getirene bir deve yükü (bahşiş)
var dediler. (İçlerinden biri:) Ben buna kefilim,
dedi.
73. Allah'a andolsun ki,
bizim yeryüzünde fesat çıkarmak için gelmediğimizi
siz de biliyorsunuz. Biz hırsız da değiliz,
dediler.
74. (Yusuf'un adamları)
dediler ki: Peki, siz yalancıysanız bunun cezası
nedir?
75. «Onun cezası,
kayıp eşya, kimin yükünde bulunursa işte o (şahsa
el koymak) onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız»
dediler.
Ya’kub (a.s.)ın şeriatına göre hırsız
yakalanarak çaldığı malın karşılığında
mal sahibine bir sene köle olarak hizmet ettirilirdi. Mısır
kanunlarında ise hırsıza sopa vurulur ve çaldığı
malın iki misli ödettirilirdi. Hz. Yusuf onlara babalarının
şeriatına göre ceza vermek istedi.
76. Bunun üzerine Yusuf,
kardeşinin yükünden önce onların yüklerini
(aramaya) başladı. Sonra da onu, kardeşinin yükünden
çıkarttı. İşte biz Yusuf'a böyle bir
tedbir öğrettik, yoksa kralın kanununa göre kardeşini
tutamayacaktı. Ancak Allah'ın dilemesi hariç. Biz
kimi dilersek onu derecelerle yükseltiriz. Zira her ilim
sahibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardır.
77. (Kardeşleri)
dediler ki: «Eğer o çaldıysa, daha önce onun
bir kardeşi de çalmıştı.» Yusuf bunu içinde
sakladı, onlara açmadı. (Kendi kendine)
dedi ki: Siz daha kötü durumdasınız! Allah,
sizin anlattığınızı çok iyi bilir.
Rivayet edildiğine göre Hz. Yusuf’un halası
onu çok severdi. Yusuf büyüyünce, babası onu yanında
bulundurmak istedi. Halası da Yusuf’un kendi yanında kalmasını
istiyordu. Bunun için İbrahim (a.s.)dan kendisine miras kalmış
olan kuşağını Yusuf’un beline bağladı.
Sonra kaybolduğunu söyledi. Kuşak arandı ve Yusuf’un
üzerinde çıktı. Kanun gereği Yusuf’u yanında alıkoydu.
İşte Yusuf’un kardeşleri bu duruma işaret etmek
istemişlerdir.
78. Dediler ki: Ey aziz!
Gerçekten onun çok yaşlı bir babası var. Onun
yerine bizim birimizi alıkoy. Zira biz seni, iyilik
edenlerden görüyoruz.
79. Dedi ki: Eşyamızı
yanında bulduğumuz kimseden başkasını
yakalamaktan Allah'a sığınırız, o
takdirde biz gerçekten zalimler oluruz!
80. Ondan ümitlerini
kesince, (meseleyi) gizli
görüşmek üzere ayrılıp (bir kenara)
çekildiler. Büyükleri dedi ki: «Babanızın
sizden Allah adına söz aldığını, daha
önce de Yusuf hakkında işlediğiniz kusuru
bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye veya benim için
Allah hükmedinceye kadar bu yerden asla ayrılmayacağım.
O hükmedenlerin en hayırlısıdır.
81. Babanıza dönün
ve deyin ki: «Ey babamız! Şüphesiz oğlun hırsızlık
etti. Biz, bildiğimizden başkasına şahitlik
etmedik. Biz gaybın bekçileri değiliz.
82. (İstersen)
içinde bulunduğumuz şehire (Mısır
halkına) ve
aralarında geldiğimiz kafileye de sor. Biz gerçekten
doğru söylüyoruz.»
Kalkıp babalarına geldiler ve kardeşlerinin
söylediklerini aynen söylediler.
83. (Babaları)
dedi ki: «Hayır, nefisleriniz sizi (böyle)
bir işe sürükledi. (Bana düşen)
artık, güzel bir sabırdır. Umulur ki,
Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü O çok iyi
bilendir, hikmet sahibidir.»
Yusuf’un kardeşleri daha önce babalarına
karşı yalan söylediklerinden dolayı, bu seferki doğrularına
babaları inanmak istemedi. Onlara, «Hayır, sizi nefisleriniz
aldatıp böyle büyük bir işe sürüklemiş. Yoksa bizim
şeriatımızda hırsızın esir olarak
yakalanacağını aziz ne bilirdi?» dedi.
84. Onlardan yüz çevirdi,
«Ah Yusuf'um ah!» diye sızlandı ve kederini içine gömmesi
yüzünden gözlerine boz geldi.
85. (Oğulları:)
«Allah'a andolsun ki sen hâla Yusuf'u anıyorsun.
Sonunda ya hasta olacaksın ya da büsbütün helâk olacaksın!»
dediler.
86. (Ya'kub:)
Ben gam ve kederimi sadece Allah'a arzediyorum. Ve ben
sizin bilemiyeceğiniz şeyleri Allah tarafından
(vahiy ile) biliyorum,
dedi.
87. Ey oğullarım!
Gidin de Yusuf'u ve kardeşini iyice araştırın,
Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler
topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden
ümit kesmez.
Bunun üzerine Mısır’a döndüler.
88. Yusuf'un yanına
girdiklerinde dediler ki: Ey aziz! Bizi ve ailemizi kıtlık
bastı ve biz değersiz bir sermaye ile geldik. Hakkımızı
tam ölçerek ver. Ayrıca bize bağışta da
bulun. Şüphesiz Allah sadaka verenleri mükâfatlandırır.
89. Yusuf dedi ki: Siz,
cahilliğiniz yüzünden Yusuf ve kardeşine yaptıklarınızı
biliyor musunuz?
Tefsirlerde belirtildiğine göre Hz.
Yusuf’u kuyuya atan kardeşleri, bu en küçük kardeşlerine
de daima hakaret ve eziyet ederlerdi.
90. Yoksa sen, gerçekten
Yusuf musun? dediler. O da: (Evet)
ben Yusuf'um, bu da kardeşim. (Birbirimize kavuşmayı) Allah bize lütfetti. Çünkü kim (Allah'tan)
korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah güzel
davrananların mükâfatını zayi etmez, dedi.
91. (Kardeşleri)
dediler ki: Allah'a andolsun, hakikaten Allah seni bize
üstün kılmış. Gerçekten biz hataya düşmüşüz.
92. (Yusuf)
dedi ki: «Bugün sizi kınamak yok, Allah sizi
affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir.»
93. «Şu benim gömleğimi
götürün de onu babamın yüzüne koyun, (gözleri)
görecek duruma gelir. Ve bütün ailenizi bana getirin.»
Rivayete göre Yusuf (a.s.), kardeşlerine
sabah akşam ziyafet veriyordu. Kardeşleri ise daha önce ona
yaptıklarını hatırlayarak sıkılıyorlardı.
Ona bir adam göndererek dediler ki: Siz bizi sabah akşam yemeğe
davet ediyorsunuz, fakat biz sana karşı yaptıklarımızdan
dolayı senden utanıyoruz. Yusuf (a.s.) da, onlara şöyle
cevap verdi: Mısırlılar şimdiye kadar bana hep ilk gördükleri
gözleriyle bakıyorlar ve «Yirmi dirheme satılmış
bir köleyi ulaştığı bu mertebeye yükselten
Allah’ı tenzîh ederiz» diyorlardı. Şimdi ise sizin
sayenizde şeref kazandım. Çünkü benim sizin kardeşiniz
ve İbrahim (a.s.) gibi büyük bir peygamberin torunu olduğumu
anladılar.
94. Kafile (Mısır'dan)
ayrılınca, babaları (yanındakilere):
Eğer bana bunamış demezseniz inanın
ben Yusuf'un kokusunu alıyorum! dedi.
95. (Onlar da:)
Vallahi sen hâla eski şaşkınlığındasın,
dediler.
96. Müjdeci gelince, gömleği
onun yüzüne koyar koymaz (Ya'kub)
görür oldu. Ben size: «Allah tarafından (vahiy
ile) sizin
bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim» demedim mi! dedi.
Bu müjdeci Yehuda idi. «Kanlı gömleği
babama ben götürmüş ve onu kedere boğmuştum, şimdi
de bu gömleği yine ben götüreyim ve sevincine sebep olayım»
diyerek Mısır’dan Ken’an iline kadar yalınayak başaçık
yürüdüğü rivayet edilir.
97. (Oğulları)
dediler ki: Ey babamız! (Allah'tan) bizim günahlarımızın
affını dile! Çünkü biz gerçekten günahkârlar
idik.
98. (Ya'kub:)
Sizin için Rabbimden af dileyeceğim. Çünkü O çok
bağışlayan, pek esirgeyendir, dedi.
99. (Hep beraber Mısır'a
gidip) Yusuf'un yanına
girdikleri zaman, ana-babasını kucakladı, «Güven
içinde Allah'ın iradesiyle Mısır'a girin!»
dedi.
Rivayete göre Hz. Yusuf’la beraber hükümdar
ve bütün halk onları karşılamaya çıkmışlar
ve saf tutmuşlardı. Karşı karşıya
geldiklerinde Hz. Ya’kub, Hz. Yusuf ve orada bulunan diğerleri
atlarından indiler ve iki peygamber birbirini kucakladılar.
100. Ana ve babasını
tahtının üstüne çıkartıp oturttu ve hepsi
onun için (ona kavuştukları için)
secdeye kapandılar. (Yusuf)
dedi ki: «Ey babacığım! İşte
bu, daha önce (gördüğüm)
rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi.
Doğrusu Rabbim bana (çok şey) lütfetti. Çünkü beni zindandan çıkardı ve
şeytan benimle kardeşlerimin arasını
bozduktan sonra sizi çölden getirdi. Şüphesiz ki Rabbim
dilediğine lütfedicidir. Kuşkusuz O çok iyi
bilendir, hikmet sahibidir.»
101. «Ey Rabbim! Mülkten
bana (nasibimi) verdin
ve bana (rüyada görülen)
olayların yorumunu da öğrettin. Ey gökleri ve
yeri yaratan! Sen dünyada da ahirette de benim sahibimsin. Beni
müslüman olarak öldür ve beni sâlihler arasına kat!»
Rivayet olunduğuna göre Hz. Ya’kub Mısır’da
oğlunun yanında 24 sene yaşadıktan sonra vefat etti.
Önceden yaptığı vasiyet üzerine nâşı, Şam’da
defnedilmiş bulunan babası İshak’ın yanına gömüldü.
Hz. Yusuf da babasından sonra 23 yıl daha yaşadı.
Onun nâşını da Mısırlılar mermer bir sandık
içine koyarak Nil’e gömdüler. Mısırlılar onu çok
sevdikleri için onun kendi memleketlerinde kalmasını istemişlerdi.
Daha sonra Hz. Musa onun nâşını bularak babası
Ya’kub’un yanına götürüp defnetti.
102. İşte bu
(Yusuf kıssası) gayb
haberlerindendir. Onu sana vahyediyoruz. Onlar hile yaparak işlerine
karar verdikleri zaman sen onların yanında değildin
(ki bunları bilesin).
103. Sen ne kadar üstüne
düşsen de insanların çoğu iman edecek değillerdir.
104. Halbuki sen bunun için
(peygamberlik görevini îfa için)
onlardan bir ücret istemiyorsun. Kur'an, âlemler için
ancak bir öğüttür.
105. Göklerde ve yerde
nice deliller vardır ki, onlar bu delillerden yüzlerini çevirip
geçerler.
«Âyet» kelimesi lügatte, alâmet, şaşılacak
şey ve cemaat manalarına gelir. Terim olarak, Kur’an-ı
Kerim’in kısa veya uzun bir parçası demektir. Burada «âyet»
kelimesi alâmet, delil ve ibret veren şey manalarında kullanılmıştır.
Yani Allah’ın varlığına, birliğine, ilmine,
kudretine ve hikmetinin kemâline delâlet eden, gerek insanın
kendinde, gerekse dış dünyada, göklerde ve yerde nice delil
vardır ki bunlar insanların nazar-ı dikkatlerine sunulmuştur.
İnsan oğlunun ilmî, fikrî, felsefî ve teknik hayatı bu
olaylarla her zaman karşı karşıyadır. Buna rağmen,
bu varlıkları yaratanı düşünmeden, ibret almadan yüz
çevirir geçer. Halbuki insan oğlu, bu tabiat olayları üzerinde
düşünse, bunlardaki incelikleri ve bunlara hakim olan ilâhî
kanunları bulup keşfedecektir, dolayısıyla hem dünyada
terakki edecek, hem de ahirette mutlu olacaktır.
106. Onların çoğu,
ancak ortak koşarak Allah'a iman ederler.
Arabistan halkında tek tanrı inancı
vardı; ancak çeşitli şekillerde Allah’a ortak koşuyorlardı.
Mekkeliler, «Melekler Allah’ın kızlarıdır»; bir
kısım müşrikler de, «Tanrı’ya yaklaşmak için
putlara tapıyoruz» derlerdi. Hıristiyanlar, «İsa
Allah’ın oğludur» derken, yahudiler de «Uzeyr Allah’ın
oğludur» diyorlardı. Böylece insanların çoğu
Allah’a ortak koşuyorlardı. Âyette bunlara işaret
edilmektedir.
107. Allah tarafından
kuşatıcı bir felâket gelmesi veya farkında
olmadan kıyametin ansızın kopması karşısında
kendilerini emîn mi gördüler?
108. (Resûlüm!)
De ki: «İşte bu, benim yolumdur. Ben Allah'a
çağırıyorum, ben ve bana uyanlar aydınlık
bir yol üzerindeyiz. Allah'ı (ortaklardan)
tenzih ederim! Ve ben ortak koşanlardan değilim.»
109. Senden önce de,
şehirler halkından kendilerine vahyettiğimiz
erkeklerden başkasını peygamber göndermedik. (Kâfirler)
yeryüzünde hiç gezmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin
sonunun nasıl olduğunu görsünler! Sakınanlar için
ahiret yurdu elbette daha iyidir. Hâla aklınızı
kullanmıyor musunuz?
Bu âyet, «Allah, peygamber olarak melekleri gönderseydi
ya!» diyen kâfirlere cevap olarak inmiştir.
110. Nihayet peygamberler
ümitlerini yitirip de kendilerinin yalana çıkarıldıklarını
sandıkları sırada onlara yardımımız
gelir ve dilediğimiz kimse kurtuluşa erdirilir.
(Fakat) suçlular
topluluğundan azabımız asla geri çevrilmez.
111. Andolsun onların
(geçmiş peygamberler ve ümmetlerinin)
kıssalarında akıl sahipleri için pek çok
ibretler vardır. (Bu Kur'an)
uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat o,
kendinden öncekileri tasdik eden, her şeyi açıklayan
(bir kitaptır); iman eden toplum için bir rahmet ve bir
hidayettir.
|