Aynı zamanda Gâfir adını da taşıyan
bu sûre, 85 âyettir. 56 ve 57. âyetleri Medine’de inmiştir. Adını,
Firavun ailesinden inanan bir kişinin vasıflarının
sayıldığı 28-45. âyetlerden alır.
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Hâ. Mîm.
Bu harflerin tefsiri için Bakara sûresi, 1. âyete
bakın.
2, 3. Bu Kitap mutlak
galip, hakkıyla bilen, günahı bağışlayan,
tevbeyi kabul eden, azabı çetin, lütuf sahibi Allah tarafından
indirilmiştir. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur, dönüş
ancak O'nadır.
4. İnkâr edenler müstesna,
hiç kimse Allah'ın âyetleri hakkında tartışmaz.
Onların şehirlerde (rahatlıkla) gezip dolaşması
seni aldatmasın.
İnkârcıların dolaşmaları,
ticaret ve kârlı kazançlar için korkusuz ve tehlikesizce seyahat
etmeleri, dünyada sağladıkları üstünlük ve buna karşı
Cenab-ı Hakk’ın kendilerine mühlet vermesi şeklinde
tefsir edilmiştir.
5. Onlardan önce Nuh
kavmi ve bunlardan sonraki topluluklar da (peygamberlerini)
engellemeye, her ümmet kendi peygamberini yakalamaya azmetmişti.
Bâtılı hakkın yerine koymak için mücadele etmişlerdi.
Bunun üzerine ben onları kıskıvrak yakaladım.
İşte, cezalandırmamın nasıl olduğunu
gör!
Âyette, Mekke kâfirlerinden önce gelen, Âd,
Semûd ve Lut kavimleri gibi birtakım milletlerin inkârlarına,
peygamberlerini yakalayıp öldürme çabalarına, buna karşılık
da Cenab-ı Hakk’ın inkârcıları helâk edişinin,
görünür örneklerine işâret edilmektedir. Çünkü inkârcıların
harap yurtları ve feci âkıbetleri bunu göstermektedir.
6. İnkâr edenlerin
cehennem ehli olduklarına dair Rabbinin sözü böylece gerçekleşti.
7. Arş'ı yüklenen
ve bir de onun çevresinde bulunanlar (melekler), Rablerini hamd
ile tesbih ederler, O'na iman ederler. Müminlerin de bağışlanmasını
isterler: Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır.
O halde tevbe eden ve senin yoluna gidenleri bağışla,
onları cehennem azabından koru! (derler).
Arşı taşıyanlar, «Hamele-i arş»
denilen meleklerdir. Rivayete göre sayıları dörtür. Ancak,
Hakka sûresinde (69/17) kıyamette bunların sayısının
sekiz olacağı bildirilmiştir. Arşın korunma ve
tedbirine memur oldukları için, bu isim kendilerine mecâzen
verilmiştir. Arşın çevresindeki melekler, arşı
tavaf eden meleklerdir.
8. Rabbimiz! Onları
da, onların atalarından, zevcelerinden, nesillerinden
iyi olanları da kendilerine vâdettiğin Adn
cennetlerine koy. Şüphesiz azîz ve hakîm olan sensin!
9. Bir de onları,
her türlü kötülüklerden koru. O gün sen kimi kötülüklerden
korursan muhakkak ki onu rahmetine mazhar etmiş olursun. Bu
en büyük kurtuluştur.
10. İnkâr edenlere
şöyle seslenilir: Allah'ın gazabı, sizin
kendinize olan kızgınlıktan elbette daha ağırdır.
Zira siz imana davet ediliyor, fakat inkâr ediyordunuz.
11. Onlar: Rabbimiz, bizi
iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Biz de günahlarımızı
itiraf ettik. Bir daha (bu ateşten) çıkmaya yol var mıdır?
derler.
Birinci ölüm, dünya hayatının
sonunda, ikinci ölüm ise kabirde ilk sorgulama yapıldıktan
sonra vuku bulacaktır. Buna göre birinci dirilme kabirde sorgulama
için, ikinci dirilme ise kıyametten sonraki ebedî hayat içindir.
İnkârcıların ateşten çıkmak için sordukları
yol ise, er veya geç cehennemden çıkış, Allah’a itaat
ediş veya tekrar dünyaya dönüş çarelerini aramaları
şeklinde yorumlanmıştır.
12. (Onlara denir ki:)
İşte bunun sebebi şudur: Tek Allah'a ibadete çağrıldığı
zaman inkâr edersiniz. O'na ortak koşulunca (bunu) tasdik
edersiniz. Artık hüküm, yücelerin yücesi Allah'ındır.
13. Size âyetlerini gösteren,
sizin için gökten rızık indiren O'dur. Allah'a yönelenden
başkası ibret almaz.
Gösterilen «âyetler» ilâhî kudrete delâlet
eden hârika eserler ve kemal yollarını gösteren şeylerle;
indirilen «rızık» da, rızkın sebebi olan yağmur,
güneş ve hava ile izah edilmiştir.
14. Haydi, kâfirlerin hoşuna
gitmese de Allah'a, Allah için dindar ve ihlâslı olarak
dua edin!
15. Dereceleri yükselten,
Arş'ın sahibi Allah, kavuşma günüyle korkutmak
için kullarından dilediğine iradesiyle ilgili vahyi
indirir.
«Dereceleri yükselten» tabiri, gökleri birbiri
üstüne kurup yükselten, dünyada kullarına yüce mertebeler
veren, cennetteki yerlerini yücelten, meleklerin Arş’a veya göklere
yükselmelerini temin eden, müminlerin sevap derecelerini yükselten
şeklinde açıklanmıştır. Âyette geçen «ruh»tan
maksat Allah’ın, kullarından dilediğine ihsan ettiği
ilâhî vahiydir. «Kavuşma günü» kıyamet günüdür. Çünkü
o günde göklerde ve yerdekiler, öncekiler ve sonrakiler, âbidle
mâbud,
zalimle mazlum, hep orada buluşacaklardır.
16. O gün onlar
(kabirlerinden) meydana çıkarlar. Onların hiçbir
şeyi Allah'a gizli kalmaz. Bugün hükümranlık
kimindir? Kahhâr olan tek Allah'ındır.
Soran da cevabını veren de Allah’tır.
17. Bugün herkese kazandığının
karşılığı verilir. Bugün haksızlık
yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çarçabuk görendir.
18. Yaklaşan gün
hususunda onları uyar! Çünkü o onda dehşet içinde
yutkunurken yürekleri ağızlarına gelmiştir.
Zalimlerin ne dostu ne de sözü dinlenir şefaatçısı
vardır.
19. Allah, gözlerin hain
bakışını ve kalplerin gizlediğini
bilir.
20. Allah, adaletle hükmeder.
O'nu bırakıp taptıkları ise, hiçbir şeye
hükmedemezler. Şüphesiz Allah, hakkıyla işiten
ve görendir.
21. Onlar, yeryüzünde
gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin
âkıbetinin nasıl olduğunu görsünler! Onlar,
kuvvet ve yeryüzündeki eserleri yönünden bunlardan daha da
üstündüler. Böyleyken Allah onları günahları yüzünden
yakaladı. Onları Allah'ın gazabından koruyan
da olmadı.
22. Bunun sebebi,
peygamberleri kendilerine apaçık mucizeler getirdikleri
halde, inkâr etmeleri idi. Allah da kendilerini tutup yakalayıverdi.
Doğrusu O, kuvvetlidir; azabı da pek çetindir.
23, 24. Andolsun ki biz
Musa'yı mucizelerimiz ve apaçık hüccetle, Firavun, Hâmân
ve Karun'a gönderdik. Onlar: Bu, çok yalancı bir
sihirbazdır! dediler.
25. İşte o
(Musa), tarafımızdan kendilerine hakkı getirince:
Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün,
kadınları sağ bırakın! dediler. Ama kâfirlerin
tuzağı elbette boşa çıkar.
Bu üç kişiden Firavun ve Hâmân, Kıptîlerin
ileri gelenlerinden Karun da İsrailoğullarındandır.
Daha sonraki âyetlerden de anlaşılacağı gibi Onunla
beraber iman edenlerin oğullarını öldürün, kadınlarını
sağ bırakın diyen Firavun’dur. Ona bu fikri verenin de
Hâmân olduğu rivayet edilmektedir.
26. Firavun: Bırakın
beni, dedi. Musa'yı öldüreyim; (Kurtarabilirse) Rabbine
yalvarsın! Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden,
yahut yeryüzünde fesat çıkaracağından
korkuyorum.
Firavun’un, bırakın beni, Musa’yı
öldüreyim diye konuşması, onun öldürmekten alıkonduğunu
göstermektedir. Çünkü Firavun’a Musa için bu senin korkacağın
bir kimse değildir. Eğer onu öldürürsen, halkın
kalbine bir şüphe sokmuş olursun. Herkes senin açık
delille tartışmaktan âciz olduğuna hükmeder demişlerdi.
Bununla beraber Firavun’un zikredilen ifadesi, kendisinin Musa
(a.s.)’dan ne derece korktuğunu da göstermektedir.
27. Musa da: Ben, hesap gününe
inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığındım,
dedi.
28. Firavun ailesinden
olup, imanını gizleyen bir mümin adam şöyle
dedi: Siz bir adamı «Rabbim Allah'tır» diyor diye öldürecek
misiniz? Halbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler
getirmiştir. Eğer o yalancı ise yalanı
kendisinedir. Eğer doğru söylüyorsa sizi tehdit ettiğinin
(azâbın), bir kısmı olsun gelip size çatar.
Şüphesiz Allah, haddi aşan, yalancı kimseyi doğru
yola eriştirmez.
Firavun’un ailesinden imanını gizleyen
bu kişinin, Firavun’un amcazâdesi olduğu söylenmiş,
ismi hakkında da ihtilâf edilmiştir.
29. Ey kavmim! Bugün,
yeryüzüne hakim kimseler olarak hükümranlık sizindir.
Ama Allah'ın azabı bize gelip çatarsa, kim bize yardım
eder? Firavun: Ben size kendi görüşümü söylüyorum ve
yine size ancak doğru yolu gösteriyorum dedi.
30, 31. İman etmiş
olan dedi ki: «Ey kavmim! Doğrusu ben sizin için, Nuh
kavminin, Âd, Semûd ve onlardan sonra gelenlerin durumu gibi,
(peygamberleri yalanlayan) toplulukların başlarına
gelen bir âkıbetten korkuyorum. Allah, kullarına bir
zulüm dileyecek değildir.»
32, 33. «Ey kavmim! Gerçekten
sizin için o bağrışıp çağrışma
gününden, arkanıza dönüp kaçacağınız günden
korkuyorum. Sizi Allah'tan (O'nun azabından) kurtaracak
kimse yoktur. Allah kimi saptırırsa, artık onu doğru
yola iletecek de yoktur.»
34. Andolsun ki,
(Musa'dan) önce Yusuf da size açık deliller getirmişti
ve onun size getirdiği şeyler hakkında şüphe
edip durmuştunuz. Nihayet o vefat edince «Allah ondan
sonra peygamber göndermez» dediniz. İşte Allah o aşırı
giden şüphecileri böyle saptırır.
Bazı müfessirler «Buradaki Yusuf’tan
maksat, Hz. Yusuf’un torunu Yusuf b. Efrâîm’dir» demişlerse
de Yusuf b. Ya’kup’dur diyen rivayet daha kuvvetli görülmektedir.
35. Kendilerine gelmiş
hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın âyetleri
hakkında mücadele edenler gerek Allah yanında,
gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır.
Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte
böyle mühürler.
36, 37. Firavun: Ey
Hâmân,
bana yüksek bir kule yap; belki yollara, göklerin yollarına
erişirim de Musa'nın Tanrısı'nı görürüm!
Doğrusu ben onu, yalancı sanıyorum, dedi. Böylece
Firavun'a, yaptığı kötü iş süslü gösterildi
ve yoldan saptırıldı. Firavun'un tuzağı
tamamen boşa çıktı.
38. O iman eden kimse: Ey
kavmim! dedi, siz bana uyun, sizi doğru yola götüreceğim.
39. Ey kavmim! Şüphesiz
bu dünya hayatı, geçici bir eğlencedir. Ama ahiret,
gerçekten kalınacak yurttur.
40. Kim bir kötülük işlerse,
onun kadar ceza görür. Kim de kadın veya erkek, mümin
olarak faydalı bir iş yaparsa işte onlar, cennete
girecekler, orada onlara hesapsız rızık
verilecektir.
41. Ey kavmim! Nedir bu
hal? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz
beni ateşe çağırıyorsunuz.
42. Siz beni, Allah'ı
inkâr etmeye ve hiç tanımadığım nesneleri
O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise
sizi, azîz ve çok bağışlayan Allah'a davet
ediyorum.
43. Gerçek şu ki,
sizin beni davet ettiğiniz şeyin dünyada da ahirette
de davete değer bir tarafı yoktur. Dönüşümüz
Allah'adır, aşırı gidenler de ateş
ehlinin kendileridir.
44. Size söylediklerimi
yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi
Allah'a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını
çok iyi görendir.
45. Nihayet Allah, onların
kurdukları tuzakların kötülüklerinden bu zatı
korudu, Firavun'un kavmini ise kötü azap kuşatıverdi.
46. Onlar sabah akşam
o ateşe sokulurlar. Kıyametin kopacağı gün
de: Firavun ailesini azabın en çetinine sokun (denilecek)!
Kabir azabının gerçek olduğuna bu
âyetle de istidlâl edilmiştir.
47. (Kâfirler) ateşin
içinde birbirleriyle çekişirlerken zayıf olanlar, o
büyüklük taslayanlara: Biz size uymuştuk. Şimdi ateşin
birazını bizden savabilir misiniz? derler.
48. O büyüklük
taslayanlar ise: Doğrusu hepimiz bunun içindeyiz. Şüphe
yok ki Allah kulları arasında vereceği hükmü
verdi, derler.
Allah’ın vereceği hüküm, müminleri
cennete, kâfirleri de cehenneme sokmasıyla ilgili hükümdür.
49. Ateşte
bulunanlar cehennem bekçilerine: Rabbinize dua edin, bizden,
bir gün olsun azabı hafifletsin! diyecekler.
50. (Bekçiler:) Size
peygamberleriniz açık açık deliller getirmediler mi?
derler. Onlar da: Getirdiler, cevabını verirler. (Bekçiler
ise): O halde kendiniz yalvarın, derler. Halbuki kâfirlerin
yalvarması boşunadır.
Bekçiler, «Kendiniz yalvarın derken» kâfirlere
şefâat etmeyeceklerini ifade etmektedirler.
51. Şüphesiz
peygamberlerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında,
hem şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım
ederiz.
Şahitler, meleklerdir. Çünkü melekler,
peygamberlerin ahkâmı tebliğ ettiklerine, kâfirlerin ise
bunları yalanladıklarına şahitlik edeceklerdir. Ayrıca
insanlara şehadet edecek olan melekler, peygamberler ve müminler,
şahitlerden sayılmışlardır.
52. O gün zalimlere, özür
dilemeleri hiçbir fayda sağlamaz. Artık lânet de
onlarındır, kötü yurt da onlarındır!
53, 54. Andolsun ki biz
Musa'ya hidayeti verdik ve İsrailoğullarına, akıl
sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberi olan
Kitab'ı miras bıraktık.
55. (Resûlüm!) Şimdi
sen sabret. Çünkü Allah'ın vâdi gerçektir. Günahının
bağışlanmasını iste. Akşam-sabah
Rabbini hamd ile tesbîh et.
Allah’ın vâdi dostlarını
muzaffer kılması biçiminde yorumlanmıştır.
Firavun’un karşısında Musa’nın durumu bunun
delilidir. Hz. Peygamber’in sabah-akşam hamd ve tesbihi, aynı
zamanda ümmete bırakılan bir sünnettir.)
Rivayet edildiğine göre bir takım
yahudiler Resûlullah (s.a.)’a gelerek «Ahir zamanda Deccal bizim içimizden
gelecek ve olacaklar işte o zaman olacak!» dediler. Bunun üzerine
bu âyet nâzil oldu.
56. Kendilerine gelmiş
kesin bir delil olmaksızın, Allah'ın âyetleri
hakkında münakaşa edenler var ya, hiç şüphe
yok ki, onların kalplerinde, asla yetişemeyecekleri
bir büyüklük hevesinden başka bir şey yoktur. Sen
Allah'a sığın. Kuşkusuz O, işiten ve görendir.
57. Elbette göklerin ve
yerin yaratılması, insanların yaratılmasından
daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu
bilmezler.
58. Körle gören, inanıp
iyi amellerde bulunanla kötülük yapan bir olmaz. Ne kadar az
düşünüyorsunuz!
59. Kıyamet günü
mutlaka gelecektir, bunda hiç şüphe yoktur. Fakat
insanların çoğu buna inanmazlar.
Dünya insanlar için bir imtihan yeri olduğuna,
insanlar da birtakım görevlerle yükümlü tutulduğuna göre
bunun muhakeme ve muhasebesi için ikinci bir hayat zorunlu görünmektedir.
Üstelik şu evrenin bir başlangıcı olduğu gibi
elbette bir de sonu vardır. Ölüm gerçeği karşısında
dünyanın, insanlara ait asıl karargâh olmadığı
da gözler önündedir. Yaratılış ve ölüm her an
tekrarlanarak gerçekleştiği gibi kıyamet ve ahiret de
mutlaka gerçekleşecektir. Kıyamet bu hayatın sona
ermesi, ahiret de ikinci hayatın ismidir.
60. Rabbiniz şöyle
buyurdu: Bana dua edin, kabul edeyim. Çünkü bana ibadeti bırakıp
büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme
gireceklerdir.
61. İçinde
dinlenesiniz diye geceyi, görmeniz için de gündüzü yaratan
Allah'tır. Şüphesiz Allah, insanlara karşı
lütufkârdır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.
62. İşte O, her
şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allah'dır.
O'ndan başka tanrı yoktur. O halde nasıl olup da
döndürülüyorsunuz!
63. Allah'ın âyetlerini
inatla inkâr edenler işte (haktan) böyle döndürülür.
64. Yeri sizin için
yerleşim alanı, göğü de bir bina kılan,
size şekil verip de şeklinizi güzel yapan ve sizi
temiz besinlerle rızıklandıran Allah'tır.
İşte Allah, sizin Rabbinizdir. Âlemlerin Rabbi Allah,
yücelerden yücedir.
65. O daima diridir;
O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. O halde dinde ihlâslı
ve samimi kişiler olarak O'na dua edin. Her türlü övgü
âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.
66. (Resûlüm)! De ki:
Bana Rabbimden apaçık deliller gelince, sizin Allah'ı
bırakıp o taptıklarınıza kulluk etmem
bana yasaklandı ve bana âlemlerin Rabbine teslim olmam
emredildi.
67. Sizi topraktan, sonra
meniden, sonra alakadan (aşılanmış
yumurtadan) yaratan sonra bebek olarak çıkaran, sonra sizi
güçlü kuvvetli bir çağa erişmeniz, sonra da
ihtiyarlamanız -ki içinizden daha önce vefat edenler de
vardır- ve belli bir vakte ulaşmanız için sizi
yaşatan O'dur. Umulur ki düşünürsünüz.
Âyette, ilk insan Âdem (a.s.)’in topraktan
yaratıldığına işaret edildikten sonra, insanın
ana rahminden ihtiyarlığına kadar çeşitli safhaları
tasvir ediliyor.
68. O, hem dirilten hem
de öldürendir. O, herhangi bir işin olmasını
dilediği zaman yalnız «Ol!» der, o da oluverir.
69. Allah'ın âyetleri
hakkında tartışanlara bakmadın mı? Nasıl
döndürülüyorlar (onu tasdike yanaşmıyorlar)!
70. Onlar, Kitab'ı
ve peygamberlerimize gönderdiklerimizi yalanlayanlardır.
Onlar yakında (gerçeği) anlayacaklar!
71, 72. Boyunlarında
demir halkalar ve zincirler olduğu halde, sıcak suya sürüklenecekler,
sonra da ateşte yakılacaklardır.
73, 74. Sonra onlara:
Allah'ı bırakıp da koştuğunuz ortaklar
nerededir? denilecek. Onlar da: Bizden uzaklaştılar,
zaten biz önceleri hiçbir şeye tapmıyorduk,
diyecekler. İşte Allah kâfirleri böyle şaşırtır.
Müşriklere sorulduğunda, taptıkları
putlarını inkâr ettikleri anlaşılmaktadır.
Ancak Cenab-ı Hak taptıklarını karşılarına
dikince şaşırıp kalacaklardır.
75. Bu, sizin yeryüzünde
haksız olarak şımarmanızdan ve aşırı
derecede sevinip böbürlenmenizden ötürüdür.
76. İçinde ebedî
kalmak üzere cehennemin kapılarından girin!
Kibirlenenlerin dönüp gidecekleri yer ne çirkindir!
77. Onun için (Resûlüm),
sen sabret! Şüphesiz Allah'ın vâdi gerçektir.
Onlara söz verdiğimiz azabın bir kısmını
ya sana gösteririz, yahut seni daha önce vefat ettiririz. Nasıl
olsa onlar bize döneceklerdir.
78. Andolsun, senden önce
de peygamberler gönderdik. Onlardan sana kıssalarını
anlattığımız kimseler de var, durumlarını
sana bildirmediğimiz kimseler de var. Hiçbir peygamber
Allah'ın izni olmaksızın herhangi bir âyeti
kendiliğinden getiremez. Allah'ın emri gelince de hak
uygulanır ve o zaman bâtılı seçenler hüsrana uğrayacaklardır.
Gönderilen peygamberlerin sayısını
Allah’tan başkasının bilemeyeceği muhakkak olmakla
beraber, tefsirlerde, yüce Allah’ın 124.000 peygamber gönderdiği
rivayet edilmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de bunlardan sadece 25
tanesinin isimleri zikredilmekte, hayatları ve Allah’ın
emirlerini tebliğ hususunda verdikleri mücadelelerden
bahsedilmektedir.
Âyet-i kerimede ayrıca, peygamberlerin
kendiliklerinden ortaya çıkmadıkları, getirdikleri
mucizeleri de Allah’ın emri ve izni ile getirdikleri ifade
edilmektedir.
79. Allah, kimine
binesiniz, kimini yiyesiniz diye sizin için hayvanları
yaratandır.
80. Onlarda sizin için
daha nice faydalar vardır. Gönüllerinizdeki bir arzuya,
onlara binerek ulaşırsınız. Onların ve
gemilerin üstünde taşınırsınız.
81. Allah size âyetlerini
gösteriyor. Şimdi, Allah'ın âyetlerinden hangisini
inkâr edersiniz?
82. Onlar yeryüzünde
gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin
sonu nasıl olmuştur, görsünler! Öncekiler bunlardan
daha çoktu, kuvvetçe ve yeryüzündeki eserleri bakımından
da daha sağlam idiler. Fakat kazandıkları şeyler
onlara asla fayda vermemiştir.
83. Peygamberleri onlara
apaçık bilgiler getirince, onlar kendilerinde bulunan (beşerî)
bilgiye güvendiler (onu alaya aldılar). Alaya aldıkları
şey kendilerini boğuverdi.
84. Artık o çetin
azabımızı gördükleri zaman: Allah'a inandık
ve O'na ortak koştuğumuz şeyleri inkâr ettik,
derler.
85. Fakat azabımızı
gördükleri zaman imanları kendilerine bir fayda
vermeyecektir. Allah'ın kulları hakkında süregelen
âdeti budur. İşte o zaman kâfirler hüsrana uğrayacaklardır.
|