Meryem sûresi, 98 âyet olup Mekke’de nâzil
olmuştur. Bazı tefsirlere göre 58. âyet, bazılarına
göre de 71. âyet Medine’de nâzil olmuştur. Bu sûre, diğer
bahisler yanında, özellikle Hz. Meryem’den ve onun Hz. İsa’yı
dünyaya getirmesinden bahsetmesi sebebiyle «Meryem sûresi» adını
almıştır.
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Kâf. Hâ. Yâ. Ayn.
Sâd.
2. (Bu,) Rabbinin,
Zekeriyya kuluna rahmetinin anılmasıdır.
3. Hani o, gizli bir
sesle Rabbine niyaz etmişti:
4. Rabbim! dedi, benden
(vücudumdan), kemiklerim zayıfladı, saçım başım
ağardı. Ve ben, Rabbim, sana (ettiğim) dua
sayesinde hiç bedbaht olmadım.
5. Doğrusu ben,
arkamdan iş başına geçecek olan yakınlarımdan
endişe ediyorum. Karım da kısırdır.
Tarafından bana bir veli (oğul) ver.
6. Ki o bana vâris
olsun; Ya'kub hanedanına da vâris olsun. Rabbim, onu rızana
lâyık kıl!
7. (Allah şöyle
buyurdu:) Ey Zekeriyya! Biz sana bir oğul müjdeleriz ki,
onun adı Yahya'dır. Daha önce ona kimseyi adaş
yapmadık.
Âyetin son cümlesi «Daha önce hiç kimseyi
onun benzeri kılmadık» şeklinde de anlaşılmıştır.
Zira Hz. Yahya’nın kısır bir anneden doğması
eşsiz bir olay, yani mucizedir.
8. Zekeriyya: Rabbim!
dedi, karım kısır olduğu, ben de ihtiyarlığın
son sınırına vardığım halde, benim
nasıl oğlum olabilir?
9. Allah: Öyledir, dedi;
Rabbin: O bana kolaydır. Daha önce, sen hiçbir şey
değilken seni de yaratmıştım, buyurdu.
10. O: Rabbim! dedi, (çocuğum
olacağına dair) bana bir işaret ver. Allah: Sana
işaret, sapasağlam olduğun halde (üç gün) üç
gece insanlarla konuşamamandır, buyurdu.
11. Bunun üzerine
Zekeriyya, mâbetten kavminin karşısına çıkarak
onlara: «Sabah akşam tesbihte bulunun» diye işaret
verdi.
«Mabet»ten şeklinde tercüme edilen «mihrap»
o zamanlarda ibadet edilen yer veya Beyt-i Makdis içinde yüksek bir
yerdeki hücre manasına kullanılıyordu.)
Allah
Teâlâ, yaşlı Zekeriyya ile kısırlaşmış
olan eşinden bir çocuk dünyaya göndermekle kudretinin sınırsızlığını
ortaya koymuştur. Yukarıdaki âyetlerde buna işaret
buyurulduktan sonra şimdi, doğumu mucizeli bir şekilde
gerçekleşen Yahya (a.s.)a hitap ediliyor.
12. «Ey Yahya! Kitab'a
(Tevrat'a) vargücünle sarıl!» (dedik) ve henüz sabi
iken ona (ilim ve) hikmet verdik.
13. Tarafımızdan
ona kalp yumuşaklığı ve temizlik de
(verdik). O, çok sakınan bir kimse idi.
14. Ana-babasına çok
iyi davranırdı; o, isyankâr bir zorba değildi.
15. Doğduğu gün,
öleceği gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağı
gün ona selam olsun!
Yahya (a.s.)’ın mucizevî doğumundan
sonra bundan sonraki âyetlerde Hz. Meryem’in yine mucize olarak Hz.
İsa’ya hamile kalması ve onu dünyaya getirmesi olayları
anlatılıyor.
16. (Resûlüm!) Kitap'ta
Meryem'i de an. Hani o, ailesinden ayrılarak doğu
tarafında bir yere çekilmişti.
Buradaki «doğu tarafı», müfessirlerce Mescid-i Aksâ’nın doğu yanı, yahut Meryem’in evinin
doğu tarafı şeklinde tefsir edilmiş, bu sebeple hıristiyanların,
kıble olarak doğuya yöneldikleri ifade edilmiştir.
17. Meryem, onlarla kendi
arasına bir perde çekmişti. Derken, biz ona ruhumuzu
gönderdik de o, kendisine tastamam bir insan şeklinde göründü.
Müfessirlerin çoğunluğuna göre âyetteki
ruhtan maksat, Cebrail (a.s.)dir. Hz. Meryem korkmasın ve sözünü
anlasın diye Allah Teâlâ, Cebrail’i, bir insan kılığında
göndermiştir. Bak. Bakara 2/87.
18. Meryem dedi ki:
Senden, çok esirgeyici olan Allah'a sığınırım!
Eğer Allah'tan sakınan bir kimse isen (bana dokunma).
19. Melek: Ben, yalnızca,
sana tertemiz bir erkek çocuk bağışlamam için
Rabbinin bir elçisiyim, dedi.
20. Meryem: Bana bir
insan eli değmediği, iffetsiz de olmadığım
halde benim nasıl çocuğum olabilir? dedi.
21. Melek: Öyledir,
dedi; (zira) Rabbin buyurdu ki: Bu bana kolaydır. Çünkü
biz, onu insanlara bir delil ve kendimizden bir rahmet kılacağız.
Bu, hüküm ve karara bağlanmış (ezelde olup
bitmiş) bir iş idi.
22. Meryem ona hamile
kaldı. Bunun üzerine onunla (karnındaki çocukla)
uzak bir yere çekildi.
23. Doğum sancısı
onu bir hurma ağacına (dayanmaya) sevketti. «Keşke,
dedi, bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim!»
24. Aşağısından
(İsa yahut melek) ona şöyle seslendi: «Tasalanma!
Rabbin senin alt yanında bir su arkı vücuda getirmiştir.»
Âyete şu mana da verilmiştir: «Tasalanma!
Rabbin senin altındakini (yani İsa’yı) şerefli bir
lider olarak yaratmıştır.»
25. «Hurma dalını
kendine doğru silkele ki, üzerine taze, olgun hurma dökülsün.»
26. «Ye, iç. Gözün
aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen de ki:
Ben, çok merhametli olan Allah'a oruç adadım; artık
bugün hiçbir insanla konuşmayacağım.»
Rivayete göre Meryem’in kavmi, yememek, içmemek
suretiyle oruç tuttukları gibi, konuşmamak suretiyle de
tutarlarmış. Yahut oruçlu iken yeme-içmeden kaçındıkları
gibi konuşmaktan da kaçınırlarmış. Hz. Meryem
de buna uygun olarak sükût orucu adamış olmaktadır.
27. Nihayet onu (kucağında)
taşıyarak kavmine getirdi. Dediler ki: Ey Meryem!
Hakikaten sen iğrenç bir şey yaptın!
28. Ey Harun'un kız
kardeşi! Senin baban kötü bir insan değildi; annen
de iffetsiz değildi.
Âyette anılan Harun, Hz. Musa’nın
kardeşi ve peygamber Harun değildir. Bu Harun’un kimliğiyle
ilgili görüşlerin doğruya en yakın olanına göre o,
Hz. Meryem’in hakiki kardeşidir. Ana-babası gibi o da
iffetli ve sâlih bir kimse idi. Bu yüzden işin iç yüzünü
bilmeyenler, böyle birinin kızkardeşi olan Meryem’e zina
etmeyi asla yakıştıramadıklarını belirtmek
istemişlerdir.
29. Bunun üzerine Meryem
çocuğu gösterdi. «Biz, dediler, beşikteki bir sabî
ile nasıl konuşuruz?»
Allah’ın müstakbel elçisi olan çocuk,
O’nun verdiği konuşma kabiliyeti ile dile geldi ve 30-33. âyetlerdeki
sözleri söyledi.
30. Çocuk şöyle
dedi: «Ben, Allah'ın kuluyum. O, bana Kitab'ı verdi
ve beni peygamber yaptı.»
31. «Nerede olursam olayım,
O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece
bana namazı ve zekâtı emretti.»
32. «Beni anneme saygılı
kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı.»
33. «Doğduğum
gün, öleceğim gün ve diri olarak kabirden kaldırılacağım
gün esenlik banadır.»
34. İşte, hakkında
şüphe ettikleri Meryem oğlu İsa -hak söz olarak-
budur.
Müfessirler, bu âyete şu manayı da
vermişlerdir: «İşte Meryem oğlu İsa, (onun
hakkındaki bu beyan), hak sözdür ki, onlar bunda şüpheye düşerler.»
Metindeki manaya göre İsa’nın hak söz olması,
Allah’ın «kün=ol» emrinin eseri olmasındandır.
35. Allah'ın bir evlât
edinmesi, olacak şey değildir! O, bundan münezzehtir.
Bir işe hükmettiği zaman, ona sadece «Ol!» der ve
hemen olur.
36. (İsa şunu
da söyledi:) Muhakkak ki Allah, benim de Rabbim, sizin de
Rabbinizdir. Öyle ise O'na kulluk ediniz. İşte doğru
yol budur.
37. Sonra guruplar kendi
aralarında ayrılığa düştüler. Büyük
güne şahit olunduğu zamanda vay o kâfirlerin haline!
Tefsirciler, aralarında ayrılığa
düşen bu gurupların, yahudiler ile hıristiyanlar veya hıristiyanların
kendi içindeki mezhepler olduğunu, bunlardan kiminin Hz. İsa’ya
«Allah’ın oğlu», kiminin «Allah’ın kendisi», bir
kısmının «üç uknûmdan biri», bazısının
da «Allah’ın kulu ve resûlü» dediklerini, böylece ihtilafa düştüklerini
belirtiyorlar.
38. Onlar, bizim
huzurumuza çıkacakları gün (başlarına
gelecek olanları) ne iyi duyarlar ve ne iyi görürler (bir
görsen)! Fakat o zalimler bugün açık bir sapıklık
içindedirler.
39. (Resûlüm!) Sen
onları pişmanlık ve üzüntü günü hakkında
uyar. Çünkü onlar bir gafletin içine dalmış
oldukları halde ve henüz iman etmemişken (bakarsın)
iş olup bitmiştir.
Yani, herkesin hesabı görülmüş; bu
hesap sonunda cennete gideceklerle cehennemi boylayacak olanlar
birbirinden ayrılmıştır.
40. Yeryüzüne ve onun
üzerindekilere ancak biz vâris oluruz (her şey gider, biz
kalırız) ve onlar ancak bize döndürülürler.
41. Kitap'ta İbrahim'i
an. Zira o, sıdkı bütün bir peygamberdi.
42. Bir zaman o babasına
dedi ki: Babacığım! Duymayan, görmeyen ve sana
hiçbir fayda sağlamayan bir şeye niçin taparsın?
43. Babacığım!
Hakikaten sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Öyle ise bana uy
ki, seni düz yola çıkarayım.
44. Babacığım!
Şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan, çok merhametli
olan Allah'a âsi oldu.
45. Babacığım!
Allah tarafından sana azap dokunup da şeytanın
yakını olmandan korkuyorum.
46. (Babası:) Ey
İbrahim! dedi, sen benim tanrılarımdan yüz mü
çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, andolsun seni taşlarım!
Uzun bir zaman benden uzak dur!
47. İbrahim: Selâm
sana (esen kal) dedi, Rabbimden senin için mağfiret
dileyeceğim. Çünkü O bana karşı çok lütufkârdır.
48. Sizden de, Allah'ın
dışında taptığınız şeylerden
de uzaklaşıyor ve Rabbime yalvarıyorum. Umulur ki
(senin için) Rabbime dua etmemle bedbaht (emeği boşa
gitmiş) olmam.
49. Nihayet İbrahim
onlardan ve Allah'tan başka taptıkları şeylerden
uzaklaşıp bir tarafa çekildiği zaman biz ona
İshak ve Yâ'kub'u bağışladık ve her
birini peygamber yaptık.
Hz. İbrahim’in, kavminden uzaklaşarak
hicret ettiği beldenin, Şam veya Filistin olduğu rivayet
edilir. Beyzâvî’nin naklettiğine göre, Hz. İbrahim Şam’a
müteveccihen yola çıktığında önce Harran’a
gitmiş, orada Sâra ile evlenmiş ve bu evlilikten Hz. İshak
dünyaya gelmiştir. Hz. Ya’kub ise, İshak’ın oğlu
ve İbrahim’in torunudur.
50. Onlara rahmetimizden
bağışta bulunduk; kendilerine haklı ve yüksek
bir şöhret nasip ettik.
51. (Resûlüm!) Kitap'ta
Musa'yı da an. Gerçekten o ihlâs sahibi idi ve hem resûl,
hem de nebî idi.
Yaygın anlayışa göre sadece eski
peygamberlerden birinin kitap ve şeriatını devam ettiren
peygamber «nebî», kendisine yeni bir kitap indirilmiş olan ve
yeni bir din tebliğ eden peygamber ise hem «nebî» hem de «resûl»
dür. Hz. Musa’ya Tevrat inzal buyurulduğundan, bu âyette nebî
ve resûl olarak anılmıştır.
52. Ona Tûr'un sağ
tarafından seslendik ve onu, fısıldaşan
kimse kadar (kendimize) yaklaştırdık.
53. Rahmetimizin bir
sonucu olarak ona kardeşi Harun'u bir peygamber olarak armağan
ettik.
Hz. Musa, ailesi efradından Harun’un,
kendisine vekil ve yardımcı tayin edilmesi için Allah’a
niyazda bulunmuş, Allah Teâlâ da onun bu dileğini kabul etmişti.
54. (Resûlüm!) Kitap'ta
İsmail'i de an. Gerçekten o, sözüne sâdıktı,
resûl ve nebî idi.
55. Halkına namazı
ve zekâtı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk
kazanmış bir kimse idi.
56. Kitapta İdris'i
de an. Hakikaten o, pek doğru bir insan, bir peygamberdi.
57. Onu üstün bir
makama yücelttik.
Müfessirlerin belirttiğine göre, Hz. İdris’in
asıl adı Uhnûh’tur; Hz. Nuh’un üçüncü batından
dedesidir. Kendisinden önce insanlar hayvan postları giydikleri
halde o, elbise dikmeyi icad etmiş, ayrıca ilk defa kalem
kullanan, yıldızlar ve hesap ilmi üzerinde düşünen
insan olmuştur. Kendisine 30 sayfa vahiy inmiştir.
58. İşte
bunlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği
peygamberlerden, Âdem'in soyundan, Nuh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımızdan,
İbrahim ve İsrail (Ya'kub) 'in soyundan, doğruya
ulaştırdığımız ve seçkin kıldığımız
kimselerdendir. Onlara, çok merhametli olan Allah'ın âyetleri
okunduğunda ağlayarak secdeye kapanırlardı.
59. Nihayet onların
peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar;
nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının
cezasını çekecekler.
60, 61. Ancak tevbe eden,
iman eden ve iyi davranışta bulunan kimseler hariçtir.
Bunlar, hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın
cennete, çok merhametli olan Allah'ın, kullarına gıyaben
vâdettiği Adn cennetlerine girecekler. Şüphesiz
O'nun vâdi yerini bulacaktır.
Âyetin son cümlesi şöyle de anlaşılmıştır:
«Muhakkak ki Allah’ın iyi kulları, O’nun vâdettiği
cennete kavuşacaklardır.»
62. Orada boş söz
değil, hoş söz duyarlar. Ve orada, sabah-akşam
kendilerine ait rızıkları vardır.
63. Kullarımızdan,
takvâ sahibi kimselere vereceğimiz cennet işte budur.
Abdullah b. Abbas’ın bir rivayetine göre
Resûlullah (s.a.) Cebrail’e: «Ey Cebrail, bizi şimdi yaptığın
ziyaretlerden daha fazla ziyaret etmenden seni engelleyen bir şey
mi var?» diyerek Cebrail’in kendisini daha çok ziyaret etmesini
istemiş; bir başka rivayete göre, inanmayanlar Hz.
Peygamber’e bazı konularda sorular sormuşlar; Hz. Peygamber,
kendilerine yakında bilgi vereceğini söylemiş, fakat
Cebrail beklediği zamanda gelmediği için gerekli bilgiyi
edinmekte gecikmiş; bu fırsatı kaçırmayan müşrikler:
«Muhammed’in Rabbi kendisini unuttu» gibi laflar edince o, buna çok
üzülmüştü. Bunun üzerine Cebrail’in sözünü nakleden bu âyet
indi.
64. Biz ancak Rabbinin
emri ile ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bunlar arasında
olan her şey O'na aittir. Senin Rabbin unutkan değildir.
65. (O) göklerin, yerin
ve ikisi arasındaki şeylerin Rabbidir. Şu halde
O'na kulluk et; O'na kulluk etmek için sabırlı ve metânetli
ol. O'nun bir adaşı (benzeri) olduğunu biliyor
musun? (Asla benzeri yoktur).
Müşrik Araplar, Allah ismini sadece, en büyük
yaratıcı olan Cenab-ı Hak için kullanırlar, O’nun
dışında taptıkları putlara, Allah demeyip «ilâh»
derlerdi.
66. İnsan der ki:
«Öldüğüm zaman sahi diri olarak (kabrimden) çıkarılacak
mıyım?»
67. İnsan düşünmez
mi ki, daha önce o hiçbir şey olmadığı
halde biz kendisini yaratmışızdır?
68. Öyle ise, Rabbine
andolsun ki, muhakkak surette onları şeytanlarla
birlikte mahşerde toplayacağız; sonra onları
diz üstü çökmüş vaziyette cehennemin çevresinde hazır
bulunduracağız.
69. Sonra her milletten,
rahmân olan Allah'a en çok âsi olanlar hangileri ise çekip
ayıracağız.
Allah’a en çok âsi olanların ayrılması,
müfessirler tarafından şöyle yorumlanmıştır:
İsyankârların bir kısmı ayırdedilip cehenneme
atılacak; isyanı daha hafif olan ve durumu uygun düşenler
ise bağışlanacaklar. Ancak, eğer âyet bütünüyle
kâfirlere dair ise, o takdirde bu ayrılma, herkesin, inkârcılık
ve isyan derecesine göre çeşitli guruplara ayrılmasıdır
ki, buna göre her gurup, sırasıyla, cehennemde durumuna uygun
bir tabakaya atılacaktır.
70. Sonra, orayı
boylamaya daha çok müstahak olanları elbette biz daha iyi
biliriz.
71. İçinizden,
oraya uğramayacak hiçbir kimse yoktur. Bu, Rabbin için
kesinleşmiş bir hükümdür.
Bir rivayete göre, iyi veya kötü her insan
cehenneme uğrayacak, ancak Allah, iyileri yakmayacak, oradan
kurtaracaktır. Câbir (r.a.)in naklettiği bir hadise göre,
cennetteki müminler, daha önce cehenneme uğrayacaklar, fakat
cehennemde onların uğradığı yerlerin ateşi
sönecektir. Bir diğer rivayete göre, cennetlik müminlerin
cehenneme uğramaları, Sırat’tan geçmelerinden
ibarettir.
72. Sonra biz, Allah'tan
sakınanları kurtarırız; zalimleri de diz üstü
çökmüş olarak orada bırakırız.
73. Kendilerine âyetlerimiz
ayan beyan okunduğu zaman inkâr edenler, iman edenlere:
İki topluluktan hangisinin (hangimizin) mevki ve makamı
daha iyi, meclis ve topluluğu daha güzeldir? dediler.
74. Onlardan önce de, eşya
ve görünüş bakımından daha güzel olan nice
nesiller helâk ettik.
75. De ki: Kim sapıklıkta
ise, çok merhametli olan Allah ona mühlet versin! Nihayet
kendilerine vâdolunan şeyi -ya azabı (müminler karşısında
yenilgiyi), veya kıyameti- gördükleri zaman, mevki ve
makamı daha kötü ve askeri daha zayıf olanın
kim olduğunu öğreneceklerdir.
76. Allah, doğru
yola gidenlerin hidayetini artırır. Sürekli kalan iyi
işler, Rabbinin nezdinde hem mükâfat bakımından
daha hayırlı, hem de âkıbetçe daha iyidir.
Müfessirler, bu âyetin inmesine sebep olan olayı
şöyle anlatırlar: Fakir bir müslüman olan Habbâb (r.a.)ın,
müşriklerin ileri gelenlerinden biri olan Âs b. Vâil’de alacağı
vardı. Habbâb alacağını istediğinde Âs ona
şöyle dedi: «Muhammed’i inkâr etmedikçe borcumu vermeyeceğim.»
Habbâb: «Allah’a yemin ederim ki, ben Peygamber’imi hem hayatım
ve ölümüm süresince hem yeniden dirildiğim zaman asla inkâr
etmeyeceğim» deyince, Âs şöyle demişti: «Öyle ise,
dirildiğin zaman bana gelirsin; o zaman malım ve çocuğum
olacağına göre sana olan borcumu öderim!»
77. (Resûlüm!) Âyetlerimizi
inkâr eden ve «Muhakkak surette bana mal ve evlât verilecek»
diyen adamı gördün mü?
78. O, gaybı mı
bildi, yoksa Allah'ın katından bir söz mü aldı?
79. Kesinlikle hayır!
Biz onun söylediğini yazacağız ve azabını
uzattıkça uzatacağız.
80. Onun dediğine
biz vâris oluruz, (malı ve evlâdı bize kalır);
kendisi de bize yapayalnız gelir.
81. Onlar, kendilerine
bir itibar ve kuvvet (vesilesi) olsun diye Allah'tan başka
tanrılar edindiler.
82. Hayır, hayır!
(Taptıkları), onların ibadetlerini tanımayacaklar
ve onlara hasım olacaklar.
83. (Resûlüm!) Görmedin
mi? Biz, kâfirlerin üzerine, kendilerini iyice (isyankârlığa)
sevkeden şeytanları gönderdik.
84. Öyle ise onlar hakkında
acele etme. Biz onlar için (günlerini) teker teker sayıyoruz.
85, 86, 87. Takvâ
sahiplerini heyet halinde çok merhametli olan Allah'ın
huzurunda topladığımız, günahkârları
da susuz olarak cehenneme sürdüğümüz gün, Rahmân
nezdinde söz ve izin alandan başkalarının şefâata
güçleri yetmeyecektir.
88. «Rahmân çocuk
edindi» dediler.
89. Hakikaten siz, pek çirkin
bir şey ortaya attınız.
90. Bundan dolayı,
neredeyse gökler çatlayacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp
düşecektir!
91. Rahmân'a çocuk
isnadında bulunmaları yüzünden.
92. Halbuki çocuk
edinmek Rahmân'ın şanına yakışmaz.
93. Göklerde ve yerde
olan herkes istisnasız, kul olarak Rahmân'a gelecektir.
94. O, bunların
hepsini kuşatmış ve sayılarını
tesbit etmiştir.
95. Bunların hepsi
de kıyamet gününde O'nun huzuruna tek başına
(yapayalnız) gelecektir.
96. İman edip de iyi
davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için çok
merhametli olan Allah, (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır.
97. (Resûlüm!) Biz
Kur'an'ı, sadece, onunla Allah'tan sakınanları müjdeleyesin
ve şiddetle karşı çıkan bir topluluğu
uyarasın diye senin dilinle (indirilip okutarak) kolaylaştırdık.
98. Biz, onlardan önce
nice nesilleri helâk ettik. Sen, onlardan herhangi birinden
(bir varlık emâresi) hissediyor veya onlara ait cılız
bir ses işitiyor musun?
|