Mekke’de
nâzil olmuştur. 27, 28 ve 29. âyetlerinin Medine’de nâzil olduğu
da rivayet edilmiştir. 34 âyettir. Hz. Lokman’ın
kıssasını anlattığı için bu adı
almıştır.
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Elif. Lâm. Mîm.
2. İşte bu âyetler,
hikmet dolu Kitab'ın âyetleridir.
3. Güzel davrananlar için
bir hidayet rehberi ve rahmet olmak üzere (indirilmiştir).
4. O kimseler, namazı
kılarlar, zekâtı verirler; onlar ahirete de kesin
olarak iman ederler.
5. İşte onlar,
Rableri tarafından gösterilmiş doğru yol üzeredirler
ve onlar kurtuluşa erenlerdir.
6. İnsanlardan öylesi
var ki, herhangi bir ilmî delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak
ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın
alır. İşte onlara rüsvay edici bir azap vardır.
Bu
âyetin, Nadr b. Hâris’in davranışı üzerine nâzil
olduğu nakledilir. Rivayete göre, bu şahıs, Acem
masalları ihtiva eden kitaplar satın alıp getirir ve
Mekkelilere şöyle derdi: «Muhammed size Âd ve Semûd
kavimlerinin masallarını anlatıyor; ben de size Rum ve
Acem masalları söyleyeceğim.» Böylece bunları okur, müşrikleri
eğlendirir ve insanları Kur’an dinlemekten alıkoymaya
çalışırdı.
7. Ona âyetlerimiz
okunduğu zaman, sanki bunları işitmemiş,
sanki kulaklarında ağırlık varmış
gibi büyüklük taslayarak yüz çevirir. Sen de ona acıklı
bir azabın müjdesini ver!
8, 9. Şüphesiz,
iman edip de güzel davranışlarda bulunanlar için, içinde
devamlı kalacakları ve nimetleri bol cennetler vardır.
Bu, Allah'ın verdiği gerçek sözdür. O, mutlak güç
ve hikmet sahibidir.
10. O, gökleri görebildiğiniz
bir direk olmaksızın yarattı, sizi sarsmasın
diye yere de ulu dağlar koydu ve orada her çeşit canlıyı
yaydı. Biz gökyüzünden su indirip, orada her faydalı
nebattan çift çift bitirdik.
Göklerin
görülür bir direği olmaksızın
yaratılmasından, gökleri tutup onların birbirine
çarpmasını önleyen görünmez manevi bir direğin
bulunduğu manası çıkarılmakta ve bu direğin
«çekim kanunu» olduğu belirtilmektedir. Âyetin aynı
kısmına, «O, gökleri, -gördüğünüz üzere- direksiz
yarattı» ve «O, görüp durduğunuz gökleri direksiz yarattı»
manaları da verilmiştir. Âyetin son kısmında ise,
bitkilerin erkekli dişili yaratıldığı gerçeğine
işaret edilmektedir.
11. İşte bunlar
Allah'ın yarattıklarıdır. Şimdi (ey kâfirler!)
O'ndan başkasının ne yarattığını
bana gösterin! Hayır (gösteremezler)! Zalimler açık
bir sapıklık içindedirler.
12. Andolsun biz Lokman'a:
Allah'a şükret! diyerek hikmet verdik. Şükreden
ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden
de bilsin ki, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, her
türlü övgüye lâyıktır.
Soyu
hakkındaki rivayetler, Lokman’ın, Eyüp Peygamber ile akraba
olduğu yönündedir. İslâm âlimlerinin ekseriyeti, onun
peygamber değil, hikmet sahibi bir zat olduğu
kanaatindedirler. «Hikmet»in bir anlamı da nazarî ilimleri elde
ettikten sonra kazanılan ruhî olgunluk, söz ve davranışlarda
isabet melekesidir. Zemahşerî’nin Keşşâf isimli
tefsir kitabında, onun hikmetlerinden bir örnek olmak üzere
şu olay nakledilmektedir:
Bir
gün Davud Peygamber, Lokman’dan, bir koyun kesip en iyi yerinden iki
parça et getirmesini istemiş; Lokman da, ona kestiği
hayvanın dilini ve yüreğini getirmiş. Birkaç gün
geçince Davud aleyhisselâm, bu defa hayvanın en kötü yerinden
iki parça et getirmesini istemiş; o, yine dilini ve yüreğini
getirmiş. Hz. Davud’un, sebebini sorması üzerine Lokman
şöyle demiş: «Bu ikisi iyi olursa, bunlardan daha iyisi;
kötü olursa, yine bunlardan daha kötüsü olmaz.»
13. Lokman, oğluna
öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah'a ortak koşma!
Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti.
14. Biz insana, ana-babasına
iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü
anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır.
Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte
bunun için) önce bana, sonra da ana-babana şükret diye
tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır.
15. Eğer onlar seni,
hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne)
bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme.
Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy.
Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size,
yapmış olduklarınızı haber veririm.
16. (Lokman, öğütlerine
devamla şöyle demişti:) Yavrucuğum! Yaptığın
iş (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında
bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut
yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu (senin karşına)
getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri görüp
bilmektedir ve her şeyden haberdardır.
17. Yavrucuğum!
Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye
çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu
bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.
18. Küçümseyerek
insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme.
Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri
asla sevmez.
19. Yürüyüşünde
tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini
merkeplerin sesidir.
20. Allah'ın, göklerde
ve yerdeki (nice varlık ve imkânları) sizin emrinize
verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size
bolca ihsan ettiğini görmediniz mi? Yine de, insanlar içinde,
-bilgisi, rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı
yokken- Allah hakkında tartışan kimseler vardır.
21. Onlara «Allah'ın
indirdiğine uyun» dendiğinde: Hayır, biz babalarımızı
üzerinde bulduğumuz yola uyarız, derler. Ya şeytan,
onları alevli ateşin azabına çağırıyor
idiyse!
22. İyi davranışlar
içinde kendini bütünüyle Allah'a veren kimse, gerçekten en
sağlam kulpa yapışmıştır. Zaten bütün
işlerin sonu Allah'a varır.
Âyette
geçen muhsin, bir hadise göre, «Allah’a, O’nu görür gibi kulluk
edendir.» Kulluk, yalnızca günlük, vakitli, belli tapınma
şekilleriyle değil, bütün hayatın Allah
rızasına tahsisi ile gerçekleşir. «Ameller niyetlere
göre» değer kazanır. Allah rızası için, bu
niyetle atılan her adım, alınan her nefes... ibadettir,
kulluktur, ihsandır.
23. (Resûlüm!) İnkâr
edenin inkârı seni üzmesin. Onların dönüşü
ancak bizedir. İşte o zaman yaptıklarını
kendilerine haber veririz. Allah kalplerde olanı şüphesiz
çok iyi bilir.
24. Onları biraz
faydalandırır, sonra kendilerini ağır bir
azaba sürükleriz.
25. Andolsun ki onlara,
«Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye sorsan, mutlaka «Allah...»
derler. De ki: (Öyleyse) övgü de yalnız Allah'a
mahsustur, ama onların çoğu bilmezler.
26. Göklerde ve yerde ne
varsa, hepsi Allah'ındır. Bilinmeli ki, asıl ganî
ve övülmeye lâyık olan Allah'tır.
27. Şayet yeryüzündeki
ağaçlar kalem, deniz de arkasından yedi deniz katılarak
(mürekkep olsa) yine Allah'ın sözleri (yazmakla) tükenmez.
Şüphe yok ki Allah mutlak galip ve hikmet sahibidir.
28. (İnsanlar!)
Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz, ancak tek bir kişinin
yaratılması ve diriltilmesi gibidir. Unutulmasın
ki, Allah her şeyi bilen ve görendir.
29. Bilmez misin ki
Allah, geceyi gündüze ve gündüzü geceye katmaktadır. Güneşi
ve ayı da buyruğu altına almıştır.
Bunların her biri belli bir vâdeye kadar hareketine devam
eder. Ve Allah, yaptıklarınızdan tamamen
haberdardır.
30. Çünkü Allah, hakkın
ta kendisidir; O'ndan başka taptıkları ise hiç
şüphesiz bâtıldır. Gerçekten Allah çok yüce,
çok uludur.
31. Size varlığının
delillerini göstermesi için, Allah'ın lütfuyla gemilerin
denizde yüzdüğünü görmedin mi? Şüphesiz bunda,
çok sabreden, çok şükreden herkes için ibretler vardır.
32. Dağlar gibi
dalgalar onları kuşattığı zaman, dini
tamamen Allah'a has kılarak (ihlâsla) O'na yalvarırlar.
Allah onları karaya çıkararak kurtardığı
vakit içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Zaten
bizim âyetlerimizi, ancak nankör hâinler bilerek inkâr eder.
Âyetteki
«orta yolu tutar» şeklinde manalandırılan
kısım için değişik tefsirler vardır. Daha
çok, hak yol, yani iman üzere kalma, sıkıntı
anında Allah’a verdiği söze sadakat gösterme şeklinde
açıklanmaktadır. Bu âyetin, Ebu Cehil’in oğlu
İkrime hakkında nâzil olduğu rivayet edilmiştir.
İkrime, Mekke’nin fethini takiben, deniz yoluyla kaçmaya çalışmış,
fakat yolda şiddetli bir fırtınaya tutulmuş ve bu
esnada, yaptıklarından pişmanlık duyarak,
kurtulduğu takdirde Resûlullah’a varıp af dileyeceğine
dair söz vermişti. Nitekim, kurtulunca Hz. Peygamber’in huzuruna
varmış, müslüman olduğunu bildirmiş ve bundan
sonra ömrünün sonuna kadar müslümanların safında cihad
etmiştir.
33. Ey İnsanlar!
Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın
evlâdı, ne evlâdın babası nâmına bir
şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah'ın
verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi
aldatmazsın ve şeytan, Allah'ın affına güvendirerek
sizi kandırmasın.
Herkesin
kendi kaygısına düşeceği kıyamet gününün
ahvali hakkında çok özlü bilgi veren bu âyet ile, kâfir olan
babasına ahirette faydası dokunabileceği ümidi besleyen
bazı müminlere, bu imkânın bulunmadığı da
bildirilmiş olmaktadır.
34. Kıyamet vakti
hakkındaki bilgi, ancak Allah'ın katındadır.
Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O
bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını
bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz
Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.
İnsanların
bilemediği, yalnızca Allah’ın bildiği şeylere
«gayb, mugayyebât» denir. Allah’ın bildirmesiyle
kulların, meleklerin... bunların bazılarını
bilmesi, onları gayb olmaktan çıkarmaz.
|