Bu sûrede müminlere bazı görgü kuralları,
Peygamber’e ve birbirlerine karşı nasıl davranacakları
öğretilmektedir. Medine’de inmiştir, 18 âyettir. Adını,
dördüncü âyetteki «odalar» anlamına gelen «hucurât»
kelimesinden alır.
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Ey iman edenler!
Allah'ın ve Resûlünün önüne geçmeyin. Allah'tan
korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.
Âyette belirtilen, önüne geçmeme hususu, söylenen
söz, yapılan iş ve çıkarılan hükümlerde, Hz.
Peygamber’e aykırı davranmama, edebi koruma ve O’na uyma
şeklinde yorumlanmıştır.
2. Ey iman edenler!
Seslerinizi Peygamber'in sesinin üstüne yükseltmeyin.
Birbirinize bağırdığınız gibi,
Peygamber'e yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz
farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir.
Resûlullah’ın huzurunda yüksek sesle konuşmak
yasaklanmıştır. Bundan maksat Hz. Peygamber’in
huzurunda münasebetsizce bağırıp çağırmayı
ve sesi yükseltmeyi önlemektir. Sahâbeden Sâbit b. Kays’ın
durumu âyetin anlamına açıklık getirmektedir. Şöyle
ki: Bu zât, âyet inince, yüksek sesli olduğundan, Hz.
Peygamber’in huzurunda konuşursa amelinin boşa gideceği
endişesi ile huzur-ı risâlete gitmemeye başlamıştı.
Hz. Peygamber onu çağırtarak teselli etmiş, ona hayır
haberi ve cennet müjdesi vermiştir.
3. Allah'ın elçisinin
huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah'ın
kalplerini takvâ ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret
ve büyük bir mükâfat vardır.
4. (Resûlüm!) Sana
odaların arka tarafından bağıranların
çoğu aklı ermez kimselerdir.
Rivayet edildiğine göre, Uyeyne b. Hısn
ile Akra’ b. Hâbis, Temim oğullarından yetmiş kişilik
bir heyetle öğle vakti Allah’ın elçisine gelmişlerdi.
Resûlullah, odasında uyuyordu. «Ya Muhammed! Dışarı
çık, yanımıza gel!» diye bağırmışlardı.
Âyet bu tür davranışın uygunsuzluğuna dikkat çekmektedir.
5. Eğer onlar, sen
yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette
kendileri için daha iyi olurdu. Allah çok bağışlayan,
çok esirgeyendir.
6. Ey iman edenler! Eğer
bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu
araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük
edersiniz de sonra yaptığınıza pişman
olursunuz.
Rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber, Velîd
b. Ukbe’yi Benî Mustalik kabilesine zekât memuru olarak göndermişti:
Velid, bunlarla arasında önceden var olan bir husumetten dolayı,
korkuya kapılmış, yoldan dönmüş, üstelik Hz.
Peygamber’e gelerek onların irtidat edip, zekât vermediklerini
duyurmuştu. Bunun üzerine Hz. Peygamber onlara öfkelenmiş,
savaşmayı bile tasarlamış, aynı zamanda Halid
b. Velid’i de durumu incelemek üzere göndermişti. Halid,
incelemeleri sonunda Benî Mustalik’in ezan okuyup, namaz kıldıklarını
ve zekâtlarını da teslim ettiklerini Hz. Peygamber’e
bildirmişti. Âyetin nüzul sebebinin bu olay olduğu değişik
rivayetlerde yer almıştır.
7. Hem bilin ki, içinizde
Allah'ın elçisi vardır. Şayet o, birçok işlerde
size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz.
Fakat Allah size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize
sindirmiştir. Küfrü, fıskı ve isyanı da
size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda
olanlar bunlardır.
8. Bu, Allah'tan bir lütuf
ve nimettir. Allah alîmdir, hakîmdir.
9. Eğer müminlerden
iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin.
Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın
buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın.
Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin
ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki
Allah, âdil davrananları sever.
10. Müminler ancak kardeştirler.
Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve
Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.
11. Ey müminler! Bir
topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki
de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları
alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler.
Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü
lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık
ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar
zalimlerdir.
Erkeklerin ve kadınların birbirleriyle
alay etmemeleri, birbirlerini ayıplamamaları ve kötü lakap
takmamaları istenmekte, bunları yapmanın yoldan çıkma
anlamına gelen fâsıklık olduğu hatırlatılmaktadır.
12. Ey iman edenler! Zannın
çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı
günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın.
Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin.
Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır
mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan
korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok
esirgeyicidir.
Zandan kaçınmamız, kusur araştırıp
ayıpları deşmememiz ve gıybet etmememiz istenmiştir.
Çekiştirilen kimsede, anlatılan kusur bulunsa bile, bunun
anlatılmasının caiz olmadığı Hz. Peygamber
tarafından açıklanmıştır.
13. Ey insanlar! Doğrusu
biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve
birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve
kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en
değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır.
Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.
Hz. Âdem ve Havva’dan çoğalan insanlar,
yeryüzünde çeşitli renk ve dilde küçüklü büyüklü
topluluklar oluşturmuşlardır. Küçükten büyüğe,
kabileden milletlere varıncaya kadar farklılık gösteren
bu oluşumun temel sebebinin kitlelerin birbirini tanıyıp,
anlaşmak ve kaynaşmak olduğu anlaşılmaktadır.
Yani soy-sopla övünmek yerine, birleşip bütünleşmek öngörülmüştür.
14. Bedevîler «İnandık»
dediler. De ki: Siz iman etmediniz, ama «Boyun eğdik»
deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. Eğer
Allah'a ve elçisine itaat ederseniz, Allah işlerinizden hiçbir
şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan,
çok esirgeyendir.
Esed oğullarından bir topluluk, bir kıtlık
senesinde Medine’ye gelerek iman ettiklerini söylemişler ve Hz.
Peygamber’e «Sana yüklerimiz ve ailelerimizle geldik. Seninle falan
kabile gibi savaşmadık» demişler, sadaka istemişlerdi.
Âyet onların bu durumunu tahlil ederek, onların kalpten
tasdik etmediklerini, sadece dilden teslîmiyetlerini belirttiklerini
ifade etmektedir.
15. Müminler ancak
Allah'a ve Resûlüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye
düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla
savaşanlardır. İşte doğrular ancak
onlardır.
16. De ki: Siz dininizi
Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde
olanları da bilir, yerde olanları da. Allah her şeyi
hakkıyla bilendir.
17. Onlar İslâm'a
girdikleri için seni minnet altına sokuyorlar. De ki: Müslümanlığınızı
benim başıma kakmayın. Eğer doğru
kimselerseniz bilesiniz ki, sizi imana erdirdiği için asıl
Allah size lütufta bulunmuştur.
18. Şüphesiz Allah,
göklerin ve yerin gizliliklerini bilir. Allah yaptıklarınızı
görendir.
|