Medine’de
inmiştir. 2-7. âyetlerinde yahudi kabilelerinden Nadîroğullarının
sürülmeleri hakkında bilgi verdiği için bu adı almıştır.
24 âyettir
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Göklerde ve yerde
olanların hepsi Allah'ı tesbih etmektedir. O, üstündür,
hikmet sahibidir.
2. Ehl-i kitaptan inkâr
edenleri, ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur.
Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız.
Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah'tan koruyacağını
sanmışlardı. Ama Allah (O'nun azabı), onlara
beklemedikleri yerden geliverdi. O, yüreklerine korku düşürdü;
öyle ki evlerini hem kendi elleriyle, hem de müminlerin
elleriyle harap ediyorlardı. Ey akıl sahipleri! İbret
alın.
Allah’ın
Resûlü Medine’ye geldiği zaman, yahudilerden Nadîroğullarıyla
tarafsız kalmaları hükmünü taşıyan bir antlaşma
yapmıştı. Bedir savaşında müslümanlar
galip gelince, yahudiler: Bu, Tevrat’ta kendisine zafer vâdedilen
peygamberdir, dediler. Fakat Uhud savaşından sonra tamamen
değiştiler ve antlaşmayı bozdular. Bunların
lideri Ka’b b. Eşref, kırk süvari ile Mekke’ye gidip
müslümanların aleyhine Ebu Süfyan’la ittifak yaptı.
Bunun üzerine Hz. Peygamber, Ka’b’ın süt kardeşi
Muhammed b. Mesleme’ye emir vererek bir gece onu evinde öldürttü.
Bundan sonra Allah’ın Resûlü bir kıta asker ile Nadîr
oğullarının köylerini kuşattı. Yurtlarını
bırakıp gitmelerini emretti. Hz. Peygamber’le anlaşma
yapmak istemeleri üzerine kuşatma kaldırıldı.
Çokları Şam’a, Eriha’ya, Ezreât’a, Hire’ye birkaç
ev de Hayber’e gittiler. İşte sûrenin başından
6. âyetin sonuna kadar olan kısmın nüzul sebebi budur.
3. Eğer Allah onlara
sürgünü yazmamış olsaydı, elbette onları
dünyada (başka şekilde) cezalandıracaktı.
Ahirette de onlar için cehennem azabı vardır.
4. Bu, onların
Allah'a ve Peygamberine karşı gelmelerinden dolayıdır.
Kim Allah'a karşı gelirse bilsin ki Allah'ın
cezalandırması çetindir.
5. Hurma ağaçlarından,
herhangi birini kesmeniz veya olduğu gibi bırakmanız
hep Allah'ın izniyledir ve O'nun yoldan çıkanları
rezil etmesi içindir.
Âyet,
müslümanların, yahudilerin hurma ağaçlarından bir
kısmını kesmeleri üzerine ortaya çıkan sıkıntılı
durumlarını gidermek için nâzil olmuştur. Şöyle
ki, Allah Resûlü yahudilerin hurmalarının kesilip yakılmasını
emredince, onlar: Ya Muhammed! Hani sen yeryüzünde fesat çıkarmamakla
emrolunmuştun! dediler. Bu konuda bazı müminler bile
tereddüde düştü. Bunun üzerine bu âyet-i kerime indi. Bu
olaya dayanarak âlimler, kendileriyle harp edilen kâfirlerin kale
ve binalarının yıkılmasında, ağaçlarının
kesilmesinde bir sakınca olmadığı kanaatine varmışlardır.
6. Allah'ın,
onlardan (mallarından) Peygamberine verdiği ganimetler
için siz at ve deve koşturmuş değilsiniz. Fakat
Allah, peygamberlerini dilediği kimselere karşı
üstün kılar. Allah her şeye kadirdir.
Medine’ye
iki mil uzaklıkta bulunan Nadîr oğullarına karşı
yaya olarak sefere çıkılmış ve zorlukla karşılaşmadan
arazi ele geçirilmiş, bu arazi Hz. Peygamber’e ait kabul
edilmiş, o da bunu, kendisi, ailesinin geçimi ve bazı
askerî harcamalar için elde tutmuş, bir kısmını
da ashaptan bazılarına dağıtmıştır.
7. Allah'ın,
(fethedilen) ülkeler halkından Peygamberine verdiği
ganimetler, Allah, Peygamber, yakınları, yetimler,
yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Böylece o
mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan
bir devlet olmaz. Peygamber size ne verdiyse onu alın, size
ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan
korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir.
6-7.
âyetler, İslâm devletinin gelir kaynaklarından fey’i hükme
bağlamaktadır. Fey, düşmandan silah kullanmadan elde
edilen gelirlerdir. Bu gelirler kamu yararı gözetilmek şartıyla
ve herhangi bir sınırlamaya tâbi olmaksızın
asker, memur maaşları, savunma giderleri, bayındırlık
işleri v.s. gibi devletin yapması gereken bütün
hizmetlere sarfedilir.
8. (Allah'ın verdiği
bu ganimet malları,) yurtlarından ve mallarından
uzaklaştırılmış olan, Allah'tan bir lütuf
ve rıza dileyen, Allah'ın dinine ve Peygamberine yardım
eden fakir muhacirlerindir. İşte doğru olanlar
bunlardır.
9. Daha önceden
Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş
olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve
onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık
hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları
kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden
korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
Ensarın
muhacirlere karşı tutum ve davranışı, âyette
belirtilen çerçeve içinde cereyan etmiş, kendileri muhtaç
iken, başkalarının ihtiyacını giderme
hasleti olan «îsâr» ensarda doruk noktasına ulaşmıştır.
10. Bunların arkasından
gelenler şöyle derler: Rabbimiz! Bizi ve bizden önce
gelip geçmiş imanlı kardeşlerimizi bağışla;
kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma!
Rabbimiz! Şüphesiz ki sen çok şefkatli, çok
merhametlisin!
Muhacir
ve ensarın arkasından gelenler, kıyamete kadar gelmiş
ve gelecek olan müminlerdir. Ashâb-ı kiramı hayırla
yâdetme, onlara dil uzatmama ve kin beslememe gereği âyetin işaret
ettiği hususlardır.
11. Münafıkların,
kitap ehlinden inkâr eden dostlarına: Eğer siz
yurdunuzdan çıkarılırsanız, mutlaka biz de
sizinle beraber çıkarız; sizin aleyhinizde kimseye
asla uymayız. Eğer savaşa tutuşursanız,
mutlaka yardım ederiz, dediklerini görmedin mi? Allah,
onların yalancı olduklarına şahitlik eder.
Bu
âyet, münafıkların reisi Abdullah b. Übey’in, Nadîr
oğullarıyla mektuplaşmasını ve onlara yardım
hususunda verdiği teminatı haber veren, bu yönüyle de
Kur’an’ın i’câzına delâlet eden parlak bir
delildir.
12. Andolsun, eğer
onlar çıkarılsalar, onlarla beraber çıkmazlar;
savaşa tutuşmuş olsalar, onlara yardım
etmezler; yardım etseler bile arkalarını dönüp
kaçarlar, sonra kendilerine de yardım edilmez.
13. Onların içlerinde
size karşı duydukları korku, Allah'a olan
korkularından daha şiddetlidir. Böyledir, çünkü
onlar anlamayan bir topluluktur.
Münafıkların
Allah’tan çok müminlerden korkmaları, Allah’ın
onlara karşı azabını tehir etmesinden ileri
gelmektedir.
14. Onlar müstahkem
şehirlerde veya siperler arkasında bulunmaksızın
sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarındaki
savaşları ise çetindir. Sen onları derli toplu
sanırsın, halbuki kalpleri darmadağınıktır.
Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir
topluluktur.
Yahudi
ve münafıklar, Allah ve Resûlü ile savaşa tutuştukları
zaman kalplerine korku girerdi. Zaten inançları sakat,
gayeleri birbirine aykırı olduğu için toplu hareket
edemezlerdi.
15. (Onların durumu)
kendilerinden az önce geçmiş ve yaptıklarının
cezasını tatmış olanların durumu
gibidir. Onlara acıklı bir azap vardır.
Yani
yahudilerin durumu, çok kısa bir zaman önce, Bedir’de mağlup
ve perişan olan müşriklerin durumuna benzemiştir.
16. Münafıkların
durumu tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü
şeytan insana «İnkâr et» der. İnsan inkâr
edince de: Ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin
Rabbi olan Allah'tan korkarım, der.
17. Nihayet ikisinin de
sonu, içinde ebedî kalacakları ateş olacaktır.
İşte bu, zalimlerin cezasıdır.
Burada,
azanla azdıran veya kâfirle şeytanın âkıbeti açıklanmıştır.
18. Ey iman edenler!
Allah'tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına
baksın. Allah'tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan
haberdardır.
«Yarın»la,
kıyamet günü kasdedilmiştir.
19. Allah'ı unutan
ve bu yüzden Allah'ın da onlara kendilerini unutturduğu
kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan
kimselerdir.
20. Cehennem ehliyle
cennet ehli bir olmaz. Cennet ehli, isteklerine erişenlerdir.
21. Eğer biz bu
Kur'an'ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah
korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün.
Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz.
22. O, öyle Allah'tır
ki, O'ndan başka tanrı yoktur. Görülmeyeni ve görüleni
bilendir. O, esirgeyendir, bağışlayandır.
Allah,
dünyayı, ahireti, varı ve yoğu bilendir. Rahmân ve
Rahîm isimleri rahmet kelimesinden türemiştir. Rahmân,
Cenâb-ı
Hakk’ın rahmetinin, bütün yaratıkları kapsadığını,
Rahîm ise kıyamet gününde yalnız müminlere yöneldiğini
ifade eder.
23. O, öyle Allah'tır
ki, kendisinden başka hiçbir tanrı yoktur. O, mülkün
sahibidir, eksiklikten münezzehtir, selâmet verendir, emniyete
kavuşturandır, gözetip koruyandır, üsündür,
istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi
olmayandır. Allah, müşriklerin ortak koştukları
şeylerden münezzehtir.
24. O, yaratan, var eden,
şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde
ve yerde olanlar O'nun şânını yüceltmektedirler.
O, galiptir, hikmet sahibidir.
Haşr
sûresinin bu son üç âyetinin fazileti hakkında
Peygamberimiz (s.a.) şöyle buyurmuştur: Her kim
sabahleyin üç defa «Eûzü billâhi’s-semîi’l-alîmi mine’ş-şeytâni’r-racîm»
dedikten sonra Haşr sûresinin sonundaki üç âyeti okursa,
Allah, ona akşama kadar bağışlanmasını
dileyecek yetmiş bin melek görevlendirir. O kimse o gün ölürse
şehit olarak ölür. Akşamleyin okursa yine böyledir.
|