İçinde İslâm’ın elde edeceği
fetih, başarı ve zaferden bahsedildiği için Fetih adını
alan bu sûre, hicretin altıncı yılında Hudeybiye
antlaşması dönüşünde Mekke ile Medine arasında
inmiş ve Medine’de inen sûrelerden sayılmıştır;
29 âyettir.
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Biz sana doğrusu
apaçık bir fetih ihsan ettik.
2. Böylece Allah, senin
geçmiş ve gelecek günahını bağışlar.
Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru bir yola iletir.
3. Ve sana şanlı
bir zaferle yardım eder.
Geçmişte ve gelecekte günahtan uzak bulunan
Peygamber’e tamamlanan ilâhî nimet, Mekke ve Tâif’in fethi, dünyada
şerefinin yüce kılınması, yardım ve zafere nâil
olması, baş kaldıranların boyun eğmesi şeklinde
tecelli etmiştir. Hakikaten Hz. Peygamber Allah’ın habîbidir,
önceki şerîatları tamamlamış ve düzeltmiştir.
Miraca nâil olmuş, en yüce makamlara kadar yükselmiş, ins
ve cinne peygamber olmuş, ganimet kendisine ve ümmetine meşru
kılınmış, şefâati makbul olmuş, teşehhüdde,
ezanda ve Kur’an’ın birçok yerinde Allah ile birlikte anılmış,
ona itaat Allah’a itaat sayılmıştır. Kelime-i
Tevhid’in iki rüknünden biri olmuş, böylece kendisi için bütün
nimetler tamamlanmıştır.
4. İmanlarını
bir kat daha arttırsınlar diye müminlerin kalplerine
güven indiren O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır.
Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır.
5. (Bütün bu lütuflar)
mümin erkeklerle mümin kadınları, içinde ebedî
kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetlere
koyması, onların günahlarını örtmesi içindir.
İşte bu, Allah katında büyük bir kurtuluştur.
6. (Bir de bunlar) Allah
hakkında kötü zanda bulunan münafık erkeklere ve münafık
kadınlara, Allah'a ortak koşan erkeklere ve ortak koşan
kadınlara azap etmesi içindir. Müslümanlar için
bekledikleri kötülük çemberi başlarına gelsin!
Allah onlara gazap etmiş, lânetlemiş ve cehennemi
kendilerine hazırlamıştır. Orası ne kötü
bir yerdir!
7. Göklerin ve yerin
orduları Allah'ındır. Allah azîzdir, hakîmdir.
8. Şüphesiz biz
seni, şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.
9. Ta ki (ey müminler!)
Allah'a ve Resûlüne iman edesiniz, Resûlüne yardım
edesiniz, O'na saygı gösteresiniz ve sabah akşam
Allah'ı tesbih edesiniz.
10. Muhakkak ki sana biat
edenler ancak Allah'a biat etmektedirler. Allah'ın eli
onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak
kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine
vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.
Âyet, Kureyş ile müslümanlar arasında
yapılan on yıl süreli Hudeybiye antlaşmasına ve bu
antlaşma sırasındaki biata işaret etmektedir. Şöyle
ki, hicretin altıncı yılında Hz. Peygamber, umre
yapmak için 1400 müslümanla Mekke’ye doğru yola çıkmıştı.
Fakat Kureyş, müslümanları Mekke’ye sokmak istemediğinden
önlerine bir birlik çıkarmış, Hz. Peygamber de vâdilerden
sapıp Hudeybiye’ye gelmişti. Savaşmak niyetinde değildi.
Anlaşmak için Hz. Osman’ı Kureyş’e elçi göndermiş,
Hz. Osman’ın dönüşü gecikince, Peygamberimiz bir ağacın
altına oturarak ashâbından, Osman öldürülmüş ise ölünceye
kadar savaşacaklarına dair söz almıştı. Onlar
da Hz. Peygamber’e biat edip bu sözü vermişler, sonunda Hz.
Osman gelmişti.
11. Bedevîlerden geri
kalmış olanlar, sana diyecekler ki: «Mallarımız
ve ailelerimiz bizi alıkoydu. Allah'tan bizim bağışlanmamızı
dile.» Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler.
De ki: Allah size bir zarar gelmesini dilerse veya bir fayda
elde etmenizi isterse O'na karşı kimin bir şeye gücü
yetebilir? Kaldı ki, Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.
Burada, Kureyş’in taarruzundan korktukları
için sefere çıkmayan, Medine civarında oturan Eslem, Cüheyne,
Müzeyne ve Gıfar kabilelerine işaret edilmektedir. Bunlar
Hudeybiye dönüşünde Hz. Peygamber’den özür dilemişlerdi.
12. Aslında siz
Peygamberin ve müminlerin ailelerine bir daha dönmeyeceklerini
sanmıştınız. Bu sizin gönüllerinize güzel
göründü de kötü zanda bulundunuz ve helâki hak etmiş
bir topluluk oldunuz.
13. Kim Allah'a ve Resûlüne
iman etmezse bilsin ki biz, kâfirler için çılgın
bir ateş hazırlamışızdır.
14. Göklerin ve yerin mülkü
Allah'ındır. O, dilediğini bağışlar,
dilediğine ceza verir. Allah çok bağışlayan,
çok merhamet edendir.
15. Siz ganimetleri almak
için gittiğinizde seferden geri kalanlar: Bırakın,
biz de arkanıza düşelim, diyeceklerdir. Onlar, Allah'ın
sözünü değiştirmek isterler. De ki: «Siz asla
bizim peşimize düşmeyeceksiniz! Allah daha önce
sizin için böyle buyurmuştur.» Onlar size: Hayır,
bizi kıskanıyorsunuz, diyeceklerdir. Bilâkis onlar,
pek az anlayan kimselerdir.
Hz. Peygamber, hicretin altıncı yılında
Hudeybiye’den döndükten sonra ertesi yılın başlarında
Hudeybiye’ye iştirak edenlerle birlikte Hayber seferine çıkmış,
orayı fethetmişti. Bu fetihten müslümanlara, çokça ganimet
düşmüş, buna iştirak etmeyenler, ganimet hırsına
kapılarak talepte bulunmuşlardı. Âyette bu duruma işaret
edilmiş, Hz. Peygamber Hudeybiye’de bulunanlarla Hayber’e gitmiş,
ganimetleri onlara taksim etmiş, geri kalanlara ganimet verilmeyeceğine,
ganimete özellikle Hudeybiye’ye katılanların ortak
olacaklarına dair ilâhî hükmü uygulamıştı.
16. Bedevîlerden
(seferden) geri kalmış olanlara de ki: Siz yakında
çok kuvvetli bir kavme karşı savaşmaya çağırılacaksınız.
Onlarla, teslim oluncaya kadar savaşacaksınız. Eğer
emre itaat ederseniz, Allah size güzel bir mükâfat verir. Ama
önceden döndüğünüz gibi yine dönecek olursanız
sizi acıklı bir azaba uğratır.
Hudeybiye seferinden geri kalanların savaşa
çağırıldığı kuvvetli topluluğun,
Farslılar veya Romalılar olduğu belirtilmiştir.
17. Köre vebal yoktur,
topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur. (Bunlar savaşa
katılmak zorunda değildirler.) Kim Allah'a ve
Peygamberine itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar
akan cennetlere sokar. Kim de geri kalırsa, onu acı
bir azaba uğratır.
18. Andolsun ki o ağacın
altında sana biat ederlerken Allah, o müminlerden razı
olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, onlara güven
duygusu vermiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.
Âyetin işaret ettiği biat,
Hudeybiye’de «Semre» ağacının altında yapılan
«Rıdvan biatı»dır. 1400 sahâbi, Kureyş’e karşı
ölünceye kadar savaşacaklarına yemin etmişlerdi. Haber
verilen yakın fetih, Hayber’in fethi olarak anlaşılmıştır.
19. Yine onları elde
edecekleri birçok ganimetlerle de mükâfalandırdı.
Allah üstündür, hikmet sahibidir.
Gerçekten, yine bir süre sonra müslümanlar
fethedilen Hayber’de birçok ganimet elde etmişlerdir.
20. Allah size, elde
edeceğiniz birçok ganimet vâdetmiştir. (Bu
ganimetlerden) işte şunları hemen vermiş ve
insanların ellerini sizden çekmiştir ki bu, müminlere
bir işaret olsun ve sizi dosdoğru yola iletsin.
Tefsirler, genellikle âyetin yorumunu şöyle
yapmışlardır:
Allah, vâdettiği fetihlerinden ilkini, yani
Hayber’i ve ganimetlerini hemen bahşetmiştir. Bu arada
Hayberlilerin müttefikleri olan Esed ve Gatafan kabilelerinin de müslümanlara
hücumlarını önlemiştir. Hudeybiye barışıyla
da Mekkelilerin taarruzu önlenmiştir.
21. Henüz elde edemediğiniz
başka ganimetler de vardır ki, onlar Allah'ın
bilgi ve kudreti dahilindedir. Allah, her şeye kadirdir.
22. Eğer kâfirler
sizinle savaşsalardı, arkalarına dönüp kaçarlardı.
Sonra bir dost ve yardımcı da bulamazlardı.
Âyette ifade edildiğine göre şayet
Kureyşliler, Hudeybiye’de barış teklifinde bulunmayıp
savaşa girişselerdi mağlup olacaklardı. Cenab-ı
Hakk’ın takdiri böyle tecelli edecekti.
23. Allah'ın, ötedenberi
süregelen kanunu budur. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik
bulamazsın.
24. O sizi onlara karşı
muzaffer kıldıktan sonra, Mekke'nin içinde onların
ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekendir. Allah,
yaptıklarınızı görendir.
Gerçekten Cenab-ı Hak, Mekke sınırları
içinde yani Hudeybiye’de müslümanlara zafer bahşetmişti.
Şöyle ki, düşmandan silahlı seksen kişi, müslümanların
etrafını sarmışken, yakalanarak Hz. Peygamber’in
huzuruna getirilmişler, Hz. Peygamber de onları affetmişti.
İşte Kureyşlilerin barış istemelerine bu olay
sebeb olmuştur.
25. Onlar, inkâr eden ve
sizin Mescid-i Haram'ı ziyaretinizi ve bekletilen kurbanların
yerlerine ulaşmasını menedenlerdir. Eğer
(Mekke'de) kendilerini henüz tanımadığınız
mümin erkeklerle mümin kadınları bilmeyerek çiğnemeniz
sebebiyle üzüntüye kapılmanız ihtimali olmasaydı
(Allah savaşı önlemezdi). Dilediklerine rahmet etmek
için Allah böyle yapmıştır. Eğer onlar
birbirinden ayrılmış olsalardı elbette
onlardan inkâr edenleri elemli bir azaba çarptırırdık.
Hudeybiye’de Kureyşliler, müslümanların
Mekke’ye girmelerine engel olmakla hem Mescid-i Haram’ı ziyaret
etmelerine, hem de hazırlanan kurbanlarını Minâ’da
kesmelerine mani olmuşlardı. Ziyaretten alıkonma karşısında
müslümanlara savaş ve fetih izninin verilmeyiş sebebi,
Mekke’de bulunan ve henüz imanını açığa vuramamış
müminlerin varlığı idi. Müminler, Kureyşli kâfirlerden
seçilip ayrılamadıkları için fetih ertelenmişti.
26. O zaman inkâr
edenler, kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi.
Allah da elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi,
onların takvâ sözünü tutmalarını sağladı.
Zaten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah her
şeyi bilendir.
Âyette yer alan takvâ sözü, şehâdet
kelimesidir. Takvâ kelimesine bağlılık o sırada
cereyan eden olayı yatıştırmıştır.
Şöyle ki, Hudeybiye’de Mekkelilerle müslümanlar arasında
antlaşma yazılacağı sırada Hz. Peygamber, Hz.
Ali’ye, «yaz» dedi: «Bu, Allah’ın elçisinin, Mekke halkıyla
yaptığı antlaşmadır.» Kureyş temsilcileri
dediler ki: «Biz senin Allah’ın elçisi olduğunu bilsek,
sizin Kâbe’ye girmenize engel olmayız. Şöyle yazın:
«Bu, Abdullah oğlu Muhammed ile Mekke halkı arasındaki
antlaşmadır.» Hz. Peygamber de öyle yazdırdı.
Kureyşlilerin bu tutumu müminlerin çok ağrına gitmişti
ama, âyette ifadesini bulan takvâ sözü, onları yatıştırıp
teskin etmişti.
27. Andolsun ki Allah, elçisinin
rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse
siz güven içinde başlarınızı tıraş
etmiş ve kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Haram'a gireceksiniz. Allah sizin bilmediğinizi
bilir. İşte bundan önce size yakın bir fetih
verdi.
Rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber,
Hudeybiye’ye çıkmadan önce rüyasında kendisinin ve ashâbının
emniyet içinde başlarını tıraş ederek
Mekke’ye girdiklerini görmüş, bunu ashâbına haber vermişti.
Onlar da çok sevinmişlerdi. Nihayet sefere çıkıp,
Hudeybiye’de alıkonulup döndükleri zaman bu durum onları
çok üzmüştü. Bazı münafıklar da şüpheye düşerek
üstü kapalı konuşmalara başlamışlardı.
Fakat bunda bir hikmetin olduğu belirtilmiş, fethin müyesser
olacağı bildirilerek, bir sene önceki yakın fetih (Hayber fethi) hatırlatılmıştır.
28. Bütün dinlerden üstün
kılmak üzere, Peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen
O'dur. Şahit olarak Allah yeter.
29. Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere
karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler.
Onları rükûya varırken, secde ederken görürsün.
Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları
yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır.
İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar
filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu
kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine
dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ekicilerin de hoşuna
gider. Allah böylece onları çoğaltıp
kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah onlardan inanıp
iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfat vâdetmiştir.
Hz. Peygamber ve arkadaşlarının ilk
ve son durumları bir benzetme ile anlatılmaktadır. İlk
defa yere atılan bir dane gibi filizlenmeye başlayan müslümanlar,
gittikçe güçlenerek koca bir ordu olmuşlar, İslâm tohumunu
ekenler bu duruma son derece sevinirlerken, onların bu güçlü
durumunu gören kâfirler de öfkeden çatlar hale gelmişlerdi.
|